Sevgili okurlarıma severek okuyacaklarına inanarak Azerbaycan edebiyatının – şiirinin ünlü temsilcilerinden, Türkiye ve Türk dünyasının çok iyi bildiği Zelimhan Yakup’u bir daha tanıtmak için birkaç şiirini sunmak isterim.
Zelimhan Yakup
(1950 – 2016)
Halk Şairi, çağdaş Azerbaycan şiirinin ünlü temsilcisi. Vatan Yaraları, Sizi Kınamam, Şair Harayı, Ziyaretin Kabul Ola gibi otuzdan fazla şiir kitabı yazdı. Bağımsız ülkemizin Şöhret ve Gürcistan Cumhuriyetinin Şeref madalyalarını aldı. 2009 yılında Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası Bilimler Akademisinin Türk Dünyasına Hizmet Ödülünü alarak aynı yılda akademinin onursal doktoru seçildi. Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışmalar yapan Azerbaycan New York Birliği kendisine Onur Diploması ve madalya verdi. Ankara’daki Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası Bilimler Akademisinin kararıyla Türk edebiyatına yaptığı büyük hizmetleri dolayısıyla Uluslararası Nazım Hikmet Şiir Ödülünü aldı.
Söz
İlk defa kımıldadığında sözden güç aldı kalem.
Nizami
Sözdür, bir de kalemdir Nizami’nin silahı,
Sözde, kalemde gördü peygamberi, Allah’ı.
Sözle geldi akşamı, sözle açtı sabahı,
Gördü bir temaşadır, gördü bir hayattı söz.
Dağa taşa ses salar, yerle gökle uğraşır,
Güzel söz şah kalemin gücüyle güzelleşir.
Dâhilerin gözünde yücelir, heykelleşir,
Tek katını görürüz, bak kaç katmış söz.
Onun gür ocağında kim pişmeye, kim pişe,
Büyüsüne, sihrine kim düşmeye, kim düşe.
Mürekkebi deryadır, kalemi sayısız meşe,
Öncesi yok, sonrası yok, sonsuz evrendir söz.
Artar nuru, ışığı, hafiflemez, azalmaz,
Söz değerli, söz paha, söz gevherdir,
söz elmas.
Aşka düşürür insanı, aşkı da hiç azalmaz,
Ebedi bir mekândır, zamandır, saattir söz.
Zamanların üstünde yüceldikçe, yüceldi,
O zamandan güç aldı, zaman ondan güç aldı.
Genç kaldı her zaman ne soldu ne kocadı,
Bin yıllardan söz aldı, bin yıllara yetti söz.
Şahım – Şairim
Er odur, hak yoluna baş oynaya,
Döşekte ölen yiğit murdar olur.
Kadı Burhaneddin
Kalbimin de ruhumun da dilimin de
mimarısın,
Oğuz oğlu, Kadı soyu, selam, Kadı,
Selam, Kadı!
Yüz yıllardan bin yıllara
yol gelirsin, yorgunsundur
Kaybolmayan şan şevketim,
yıkılmayan kalem, Kadı!
İzin de var, sözün de var,
hakkın da var bu toprakta,
Bağdat olsun, Halep olsun,
ya Rum olsun, yaş Şam, Kadı!
At oynattın, kılıç vurdun,
kalem tuttun, şiir yazdın,
Ey şah dedem, şair dedem
ey er dedem, eren dedem,
Ey savaşlar pehlivanı,
ey savaşlar kahramanı,
en amansız tufanlara
sinesini geren dedem.
Şahlığımın yüce tahtı,
Talihimin altın bahtı,
Güzellerin gözlerinde
Cennetini gören dedem!
Sıcak, yumuşak döşeklerde
sermest olup, dinlemedin,
Şiir, sanat dünyasını
dövüşlerde seren dedem!
Bayrak gibi el üstünde
bir el olmak saadettir,
bir millette temel olmak,
temel olmak saadettir.
Ocak olmak, alev olmak,
meşale olmak saadettir,
Nesimi’den, Hatai’den,
Fuzuli’den daha önce
Dilimize en muhteşem
heykel olmak saadettir.
Burhanettin olmak kolay,
Kadı olmak epey zordur
Yokuşu çok, inişi çok,
yolu serttir işte aşkın,
Sonda kârı ölümsüzlük,
kim olursa mağrur, metin,
Sen dünümsün, bugünümsün,
yarınımsın dedem, Kadı!
Hem geçmişsin, hem gelecek,
elim – günüm, obam, Kadı!
Kısmet
Uçmakta dudu kuşuyum,
Ağır er başıyım,
Ben sufiler yoldaşıyım
Gaziler, diyen Şah benim.
Hatai
On üç yaşında geldi
şahlığın sarayına,
Otuz yedi yaşında
şeyhim ve şahım benim
Azerbaycan adında
bir memleket kurdu,
Bir dergâha baş eğdi
nice dergahım benim.
Çaldıran Savaşında
kaybedende dövüşü,
Yere göğe sığmadı
feryadım, ahım benim.
Bir canda çifteleşti,
şahın, şairin ruhu,
Kelimeler dil açınca
güldü sabahım benim.
Ben layık olamam ki
Hatai’nin adına,
Tarihin karşısında
çok daha günahım benim!
Hem yendin, hem yenildin –
bu talihin işidir,
Böyle yazdı kaderi
kadir Allah’ım benim!
Bilim – Adap
Aşk imiş her ne var âlemde,
İlim bir kıylükal imiş ancak.
Fuzuli
İnsanoğlu bu dünyanın
En değerli servetisin,
Hadi göster, bu dünyaya
Bilimini, adabını.
Neden geldim bu cihana,
bu hayattan ne istersin,
Kendin de bil, biz de bilelim,
aç, söyle amacını, aşikar eyle.
Doğmakta bir ölüm var,
ölümde bir ölümsüzlük,
Arzun nedir, isteğin ne,
koy ortaya talebini.
Yel yitirir, sel batırır,
Dağa yazma, taşa yazma,
Yüreğe yaz sen adını,
Soyadını, lakabını.
Kâmil olan yarım kalmaz,
Yarım olan kâmil olmaz,
Adam olan değer verir
Hep zevkine, hep kendine.
Sen de bil ki gökyüzünde
Güneş adlı bir aşk vardır,
O nur katar, ışık çiler
tanrıların öfkesine.
Yaradanın yarattığı
neden bile ölmez olur,
Onu bilimde arama,
aşkta ara sebebini
Her dilde bir beyanı var,
çırak biziz, üstat odur,
Ders alalım Fuzuli’den,
Geçip onun mektebini!
Güzellik
Vagif der, ben bir has gevher idim,
Haslıkta çeliğe beraber idim.
Cemalin şevkinden mum tek eridim,
Hiç sormazsın, erimeyin nedendi!
M.P.Vagif
Ruha bak, dile bak, inceliğe bak,
Götürür aklımı dil güzelliği.
Bir sözde ne kadar güzellik olur,
Çiçek güzelliği, gül güzelliği.
Dille lezzet verip, dişe tat verip,
Dünyayı görmeye bir çift mum verip.
Şaire tükenmez bir ilham verip,
Saçın güzelliği, tel güzelliği.
Güzellik aşkıyla attı bu yürek,
Bakışta dil açtı her şirin dilek.
Şairin kalbinde dil açsın gerek,
İpek güzelliği, tül güzelliği.
Her cananı şirin, her canı güzel,
Görüşü, hasreti, hicranı güzel,
İncisi, gevheri, mercanı güzel,
Yolcuya şereftir yol güzelliği.
Alime çevirdi, arif eyledi,
Tanrı öyle övdü, tarif eyledi,
Molla Penah’ımıVagif eyledi,
Anamız doğanın bol güzelliği.
Çeviren ve düzenleyen: Dr.Kemale Elekberova
Azerbaycan Devlet Tercüme Merkezi