Bazıları “çokırklı” kavramını ilk defa duymuş olabilir. Bazı okuyucular da bunun yanlış yazıldığına, yani “çok ırklı” şeklinde, ayrı yazılması gerektiğine hükmedebilir. Bazı kelimeler ve kavramlar zamanın ruhuna uygun olarak türetilir. Meselâ dijital iletişimin yaygınlaşmasına atbaşı olarak internet, bilgisayar, cep telefonu, daha sonra akıllı telefon ve e-posta (elektronik posta) gibi eskiden duymadığımız yeni sözcükler, kavramlar veya isimler türetildi.
İnsanın merkezde olmadığı, onun yerine belli bir gayenin, inancın veya üstünlük sağlama adına menfaatin belirleyici olduğu ortam ve zamanlarda, insanlar çoğu kez kendi ırkından, hatta sülalesinden olanlarla savaşmaktan geri durmamıştır. Bugün dahi bazen aynı köyün iki farklı kabile veya tayfası, şu veya bu sebepten dolayı birbirinin kanını dökebiliyor.
İnsanlık tarihi önce kavim, kabile savaşlarını, daha sonra imparatorlukların dünyayı paylaşma savaşlarını kayıt altına aldı. Birinci Dünya Savaşı’yla sona eren, Osmanlılar, İngilizler, Çarlık Rusya ve Macaristan-Avusturya gibi emperyal devletlerde birden fazla ırk ve buna bağlı olarak kültür vardı. Bugünkü ifade tarzıyla imparatorluk; çokkültürlü ve çokırklı bir devlet yapısı demektir. Daha sonra “ulus devlet” denilen bugünkü dünya düzeniyle tanışık olduk.
“Küresel Dünya”da insanlar hiç olmadığı kadar göç ediyor veya göçe zorlanıyor. Meselâ Iğdır’ın bir köyünde kır gezisi yaparken, tarlada çalışan Afganistanlı birine rastlayınca şaşırmıştım. Türkiye bilindiği gibi “imparatorluk bakiyesi” diye adlandırılan, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak kurulmuştur. Bu Anadolu coğrafyası zaten değişik milletlere ve medeniyetlere ev sahipliği yaptığı kadar, mezar da olmuş.
Bu topraklarda, insanların farklı diller, renkler ve ırklarda yaratılmış olduklarına (bkz. Hucurat 13 ve Rum suresi 22) iman ettiğimiz ve bunun gereğini yerine getirdiğimiz müddetçe, huzur e barış içinde yaşamışız. Bu ilahî kuralı çiğnediğimizde ise kardeş, akraba, yurttaş kanı dökülmüş, iki yakamız biraraya gelmemiştir.
İki ayrı ırk bir millet
Sosyal medyada iki Iğdırlı ile yapılan bir görüntülü söyleşiyi seyrettim: İki esnaf arkadaş; biri Kürt, diğeri Türk. Kendi ifadeleriyle biri “komünist” diğeri “faşist” ama bunun da ne olduğunu bilmediklerini gülerek itiraf ediyorlar. İkisi de ittfakla, insan olmaya vurgu yapıyor, insanı merkeze alıyorlar. “Ben Kürt’üm” diyen kişinin sarf ettiği şu cümle tarihe not düşecek Türkiye gerçeğini yansıtıyordu: “Biz iki ırk ama tek milletiz.” Fesuphanallah!” dedim içimden. İşte Anadolu irfanı!..
Bizim zihin dünyamızda çoğu kez Türk eşittir İslam demektir. Prof. Kemal Karpat’a göre: “Fiiliyatta ‘Türk’ terimi tüm Anadolu ve Rumeli’de yaşayan Müslümanları kapsamaktaydı. Irk esasına dayanan ‘Türkçülük’ bile ‘Osmanlı Türklüğünü’ inkâr etmemiştir, edememiştir. Böylesi ayrı ırklara mensup Müslüman Slavlar veya Kafkas Gürcüleri, Çerkezler vs. ‘Türk’ sayılarak Türkiye’ye göç etmişlerdir. Buna karşılık eskiden Osmanlı tebaası olmuş Hıristiyanlar serbestçe Türkiye’ye göçemezlerdi. (Bkz. M. Aşkar, Yeniden Kızılelma)
“Çokkültürlü toplum” kavramı, nüfusunun %20’sini göçmen kökenlilerin oluşturduğu Almanya ve benzeri ülkelerde sıkça hararetli tartışmaların temelini oluşturur. Konuyla ilgili onlarca kitaplar yazıldı, akademik araştırmalar aralıksız devam ediyor. Çağdaş, dünyaya açık ülkelerin hiçbirisi tek ırktan olan bir millete sahip değil. Dünyanın dört bir yanından ABD’ye göç eden insanlar bir Amerikan/Amerikalı millet meydana getirdi. İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde de onlarca farklı etnisite, kültüre, dine mensup azınlıkların yerli çoğulcu toplumla birleşmesinden meydana gelen çokırklı ve buna bağlı olarak çokkültürlü bir İngiliz, Fransız ve Alman milleti var artık. Bu durum bizde zaten ezelden beri vardı ama gel gör ki, Batı’dan ithal ettğimiz ideolojik kavramlar üzerinden birbirimizi itham ediyor, ötekileştiriyoruz.
Anadolu irfanı dedikleri bu olsa gerek: Biz ayrı ırklardan olsak da bir milletiz. Çünkü bize göre “millet” ırk temeline göre değil, ortak değerlere göre tarif edilir.