İnsanın aidiyet (kimlik) duygusu, yerine göre birleştirici bir rol oynayabildiği gibi, önemli bir ayrıştırıcı etken de olabiliyor. Son yıllarda dünya genelinde popülist politikacıların giderek güç kazandığı ve kitleleri arkasından sürüklediği gerçeğiyle, kimliğe dayalı toplumsal kargaşaların ve kanlı savaşların patlak vermesi arasında bir yakın ilişkinin olduğu kanaatindeyiz. Alman Sosyolog A. Reckwitz’e göre de, “Popülizm, geç modernitenin politik sahadaki en önemli fenomenlerinden biridir.” Avrupa’dan Amerika’ya kadar, “Neredeyse bütün Batılı toplumlarda 2010’lu yıllardan itibaren sağcı, milliyetçi eğilimli popülizm, politik güç olarak kendine yer etti. (Verlust, Berlin 2024)”
Avrupa’nın Fransa, Almanya, Hollanda ve Avusturya gibi birçok ülkesinde aşırı sağcı/ırkçı partilerin iktidar ortağı olacak kadar güç kazanmalarında en büyük etken, söz konusu ülkelerdeki göçmen nüfustur. Bu da, kimlik eksenli sosyo-politik radikal hareketlerin toplum barışını tehdit eder bir noktaya doğru tırmanmasına vesile oluyor. “Kimlik politikası artık ikincil/tali fenomen olmaktan çıkmış, global politikanın esas belirleyici unsuru hâline gelmiştir. (…) Bununla beraber kimlik, sadece bölünmeye değil, birleşmek için de kullanılabilir.” (Francis Fukuyama, İdentität/Kimlik kitabının kapak yazısı)
İnsan atalarımız
Biraz değil, epeyce gerilere gidelim: Bundan 3,3 milyon yıl önce insan atalarımızın kullandığı yontma taş (Lomekwi/Kenya) bulundu. Bilinen ilk insan atalarımız Homo’nun bir ileriki nesli Homo Erectus 1,8 milyon yıl önce Doğu Afrika’dan Kafkaslara, oradan da Endonezya ve Çin’e ulaştılar. İnsan atalarımız 40 bin yıl önce taştan kesici aletler yapmayı başardı. Bundan 50 bin yıl önce Anadolu’dan Balkanlara ve Avrupa’ya göç eden insan nesli Homosapiens’tir. (Stefan Klein, Frankfurt 2024)
Milyon yıllara kadar uzanan insanlık tarihinde millet olarak en fazla birkaç bin yıllık bir geçmiş ve insan olarak da, 70-80 senelik ortalama bir ömür, ancak göz açıp kapayacak kadardır. Böylesi ölümlü bir dünyada “en medeni” ülkelerin en barbar ve de kan dökücü oldukları, medenilik adına utanç, insanlık adına ise dehşet verici bir durumdur.
Toplumsal değerler
Bir toplumun şekillenmesinde kural-kaidelerden daha etkili olanlar, ortak değerleri yaşatan öncüler ve aydınlatma görevini üstlenmiş düşünürlerdir. Bilenler için, aslında biz popülizmin her türlüsüne itibar etmeyecek ve aidiyetinden dolayı insanı dışlamayacak bir kültürel mirasa sahibiz. Politikacı önemli olanı değerli olana tercih eder. Önemli olan gelip geçici fakat değerli olan kalıcıdır (C. Cündioğlu). Korona salgını döneminde Almanya’nın raflarında boşalan mallar oluyordu fakat bugünden yarına zam yapılmıyordu. Kartalkaya’daki bir otel yangınında 78 insanımızın yanarak ölmesinin hemen ardından, gazete haberlerine göre, 414 lira olan bir yangın tüpünün iki kat artarak 735 liraya çıkması, ahlâkî değerlerin çöküşüne delâlettir. Değerli olanı, gelip geçici “önemli”ye feda ettirmeyecek öncülerle bir toplum kendi değerlerini yaşatabilmelidir.
Mensubu olduğu kültürün düşünce dünyasında bulamadığını Batı’lı düşünürlerde aramak; çağdaş bir (Müslüman) aydının hakikat arayışıdır. Batı dünyasının kitap raflarında gezinirken, bizden de insanlığa söyleyecek sözü olan birilerini gözümüz aramaya devam ediyor. Bu zalimin zulmüne maruz kalmış dünya insanlığına diyecek sözü olanın, önce mensubu olduğu veya içine doğduğu kültür/düşünce dünyasına kendini dinletebilmesi gerekir.
Dünyanın sürüklendiği bu ortamda özellikle topluma karşı sorumluluk bilinci taşıyan her insan, kendisinden farklı düşünceye ve inanca sahip olanlara, yani “bizim ötekiler”e dinletebilecek sözü ve onlarla buluşacağı ortak noktası olmalıdır. Hercümerç olmuş bir ortamda kendi düşünce dünyamızın dışında gördüğümüz taraflara verebileceğimiz ve onlardan alabileceğimiz fikirlerimiz olduğunda, biz gelişmiş toplum seviyesini yakalamış olacağız.
Bilgi edinirken, (siz buna aydınlanmak da diyebilirsiniz) başka milletlerin/medeniyetlerin bilginlerine başvurmak, kıskançlık veya kompleks vesilesi olmaz. Çünkü bilgi, insanlığın ortak malıdır. Aynı anlayışla, bu ülkenin sağcısı solcusundan, solcusu sağcısından, seküleri muhafazakârından, hatta dindarı, deist veya ateistinden karşılıklı olarak öğreneceği ve paylaşacağı çok şeyler vardır.
Bütün mesele, resmin tamamını görmek için yükseklere, epey yükseklere çıkabilmektir.