Yazar, üzerinde kalem oynattığı konuya genellikle eleştirel yaklaşır. Bu eleştiri kimine göre haklı, kimine göre haksız ya da abartılı olabilir. Zaman zaman bizim eleştirimize de, hep eleştirdiğimiz ama çözüm yolu göstermediğimiz türünden eleştiri geliyor. Haklı bir eleştiri ya da tenkitten rahatsız olanlar, yapılan yanlışta ısrarcı olanlardır. Hâlbuki yerinde her eleştiri bir yanlış, eksik veya hatalı tarafı işaret eder. Dolayısıyla her eleştiri, az veya çok, kendi içinde hâl çaresi de barındırır.
Bizim gibi yazarların eleştirisi; bir eksiklik, yanlışlık ve de sorumluluktan dolayıdır. Bizim düşüncelerimiz ve sorumluluğumuz, küresellikten evrenselliğe ulaştı. On düşünür bir yazarız. Biz eleştirirken, fırsatını yakalamışken, “vur abalıya!” demeyiz. İçinde bulunduğumuz kötü ortamdan duyduğumuz rahatsızlığı ve olması gerekeni dile getirirken, aklımıza ve vicdanımıza danışırız. Bazen bildik düşünce kalıplarının ya da ait olduğumuz “mahalle”nin dışına çıktığımızda hem kendi mahallelimizin hem de karşı mahallenin hışmına uğrarız. Çünkü biz artık her iki taraf için de, “Kimseye biat etmeyen kimsenin bir yerlere oturtamadığı bir garip kuşağız. (A. Şeriati)”
“Kötü hava yoktur, kötü kıyafet var.”
Yolda yürürken sicim gibi yağan yağmura tutuldum. Üst başım adamakıllı ıslanınca, bazen İsveçlilere bazen de Almanlara mal edilen atasözünü hatırladım: “Kötü hava yoktur; yanlış/kötü kıyafet vardır.” Havanın kötü olduğunu bildiğiniz hâlde uygun kıyafet giymezsek grip olabiliriz. Böylesi durumda gribe yakalanmamızın sebebi kötü hava mı, yoksa kötü kıyafet mi? Hastalığımızı havanın kötülüğüne bağlarsak, bir sonraki kötü havada biz yine gribe yakalanacağız demektir.
Hava; mevcut durumdur. Kıyafet ise, tedbirli ya da donanımlı olmaktır. Buradan memleket havasına gelelim… En karanlık, en fırtınalı ve karışık dönemlerde bile birileri çıkmış bu millete özgüven ve heyecan vermekle kalmamış, ülküleri kuvveden fiile geçirmiş. Birileri de bu millettin öteden beri idrakten yoksun, “Kalın Kafalı Türkler” olduğunu, cibilliyetsiz entelektüelliğinin gurur vesikası olarak beyan etmiştir.
Bir milletin seçkinleri/öncüleri mücadele azmini kaybettiğinde, heyecan kaybolur, zihin durağanlaşır, üretkenlik düşer. Donanımsız olanlar; hamasetten uzak, atılımcı fikir sahibi insanların varlığından rahatsız olur. Birileri “kötü hava”ya karşı çare üretirken, onlar beceriksizliklerini örtbas etmek için hep bahane üretir. Onlar, hiçbir zaman karşıdakine anlayış göstermez, hep kendilerinin anlaşılmasını bekler.
“Bizi ancak bizden olanlar anlar”
Birilerinin, “O bizden değildir!” diye dışladığını da bizden sayarız biz. Birilerinin görmediğini görür, kulak tıkadığına biz kulak kabartırız. Bizden olanlar; “kimseye eyvallahı olmayan ve kimseye biat etmeyen,” bir duruşun sahibidir. İnsanı kutsamayan hiçbir şeyi ve “kutsal”ı kutsallaştırmayan, “bütün dogmalara, tabulara saldıran bir garip kuşağız” biz.
Aklına sınır koyan, bir ömürlük hedefi olanlar ve kendisinden öteyi göremeyenler bizi anlamaz.
Not: Yeni yılın ülkemize ve bütün insanlığa huzur ve barış getirmesini temenni ediyor, değerli okuyucularımıza sağlık ve mutluluklar diliyorum.