Okuduklarımızdan ziyade yaşadıklarımızdan yola çıkarak, yaşadığı dünyaya duyarlılık derecesine göre insanları sınıflandırdığımızda, genellikle dört farklı insan tipiyle muhatap oluyoruz:
1- Sıfır derece ilgili olan veya hiç ilgi duymayanlar
Bunlara, “Bana Neciler” de diyebiliriz. Bu kategoriye dahil edebileceğimiz insan tipi, eğitim düzeyi ve bilgi donanımından bağımsız olarak, “Ben kendi işime bakarım. Bana ne ondan bundan...” türünden bir duruş, daha doğrusu duruşsuzluk sergiler. Bazen kişinin cehaletinden, bazen de, vahşi kapitalizmin şekillendirdiği ben merkezci, narsist insan tipi kendi dışındaki dünyaya son derece duyarsızdır.
2- Sözde tarafsız olanlar
İnsanların en tehlikelisi ve nerede duracağı önceden kestirilemeyen, sözüne de güven olmayan bu köşesiz, kenarsız, yusyuvarlak insan tipinin nerede duracağı belli olmaz. Herkese aynı mesafadeyim deseler de, söyledikleri gibi de değiller aslında... Sözde tarafsızlıklarının sınırlarını şahsî çıkarları belirler. Dün taraf olduğuna bir “tarafsızlık” kılıfı giydirebildiği gibi, bugün karşısında oluğuna da aynı kılıfı giydirebilir. Bu kalibredeki “tarafsızlar”, beklentileri doğrultusunda insana yoldaşlık da yapar, yolda da bırakırlar.
Her kılığa, her kalıba ve her devre ayak uyduran şu “tarafsızlar”, ortama ve şartlara göre söylem geliştirir, surat değişirler.
3- Sadece ilgi duyanlar
Genelleme yapmamak kaydıyla, bizim kültür coğrafyasının insanıyla konuşurken, karşıdakini dinleyerek anlamak yerine, muhatabına kendi doğrularını kabul ettirmek için sabırsızlandığını görürsünüz. Herkesi ilgilendiren, rahatsız eden bazı konuları ya da toplumla ilgili tasarladığınız bir projeyi istişareye açtığınızda, onun da sizin kadar duyarlı olduğunu, ilgi gösterdiğini anlayınca ümitleniyor, nihayet sizin gibi duyarlı bir insana denk geldiğinize seviniyorsunuz.
İş, ete kemiğe büründürme safhasına, yani laftan icraata, teoriden pratiğe geçme eşiğine geldiğinde, muhatap kişinin ansızın tavır değişmesi karşısında şaşırıp kalıyorsunuz. Siz, “hadi!” demek üzereyken, o “olmaz!” diyor. Siz, çözüm beklerken, o çözümsüzük üzerine geliştirdiği teorisini size enjekte etmek için bütün maharetini sergiliyor. Deyim yerindeyse, niçin olamayacağına dair kırk dereden su getirir. Gidişattan rahatsız, gelişmelere duyarlı fakat yenilgiyi baştan kabullendiğinden mi, yoksa bedel ödemeyi göze alamadığından mı, ilgili ve duyarlı muhatabınız, işin eyleme dönüşme safhasında, “Benden buraya kadar, nokta!” der ve sizi terk eder.
Bu tipler, bedel ödemek yerine bedel ödemişlerin bazen kahramanlıklarını, bazen fedakârlıklarını en tumturaklı sözlerle anlatmaya, düşünce üretmek yerine slogan atmaya, yaşamak yerine gösteriş yapmaya ilgi duyarlar. Onlar, yol göstermedikleri gibi yoldan da çekilmezler. Kendilerinin dışında herşeyi ve herkesi eleştirmek onların en bilinen özelliğidir. Meydana çıkmayı göze alamazlar ama meydanda olanın şevkini kırmak için özel gayret sarf ederler.
4- Sorumluluk taşıyan ve gereğini yapanlar
Duyarlılığınız, derdiniz şahsî, kişiye özel değil, geneli/toplumu, insanlığı ilgilendirdiğinden, arayışınız devam ederken, sayıları çok olmasa da, nihayet kendisinin dışındaki dünyaya bigane kalmayan, sorumluluk taşıyan ve gereğini yapanlar olduğunu da görmüş olursunuz.
Onlar, birilerine göre değil, vicdanlarına göre hareket eder, sorumluluk taşıyan insan olmanın gereğini yerine getirirler. Onlar ki, acı çeken bir mazlumun kulakları sağır eden susukunluğunu(*) işitir ve onlar ki, ilmiyle amel eder, alemi ademde görecek kadar evrensel bir görüşe ve dile sahiptirler.
(*): “Dünyada en sağır edici ses, acı çeken bir mazlumun suskunluğudur. (Hz. Ali)”