Aslında seni görünen ve görünmeyen, hatta bilinen ve bilinmeyen bütün eşkâlinle önüne koymak, sana ayna olmak isterdim.
Benden gizlemeğe çalıştığın, benden kaçırdığın fakat gören gözlerden kaçması asla mümkün olmayan ve aslında seni ele veren seni, sana anlatmak isterdim.
Şayet gülücüklerin gibi dostluğun da sırıtmasaydı...
Biz, dost hatasına matem tutar, üstüne kara bir perde çekeriz. Onu, olur olmaz yerlerde ifşa etmez, sevinç çığlıkları atmayız.
Göz göze gelmek, karşılaşmak gerek... Birbirimize teğet geçtiğimiz bizi, dertlerimiz delip geçiyor. Beni kahreden senin sahteciklerin; ...mış gibi ...muş gibi oluverişlerindir.
Sahteci dostların dostluğundan kork, sahici dostların düşmanlığından korkma! Senin aynan benim... Bak, kendini göreceksin. Eğer bakmaya cesaretin varsa....
Kâbe’ye tepeden bakan beton yığını binalar gibisin: Ruhsuz ve suratsız...
Kâbe’nin yakınında olmak, onlara kutsiyet kazandırmadığı gibi, sen de ibadetten nasibini almamış, namazı sabah uykusuna feda eden dindarlar gibisin.
Eğri adamın elinden doğru iş, yalan dilli ağızdan doğru söz çıkmaz.
Senin gibi adamın da elinde kalem, dilinde kelâm yamulur.
Oldum olası kendi ayakları üzerinde duramayanlardan iki sebepten dolayı korkarım:
Birincisi; onların hangi tarafa yıkılacaklarını, ikincisi de; kime yaslanacaklarını kestiremediğimden...
Hedefi yükseklerde olanın gözü yukarılara bakar. Ayağa bakan, ayağa takılır. Ayak takımını ise, ayağa bağ bile yapmazlar.
Her devrin ilahları ve onların kulları olur. Kullar, efendilerinin etrafında pervane kesilirler. Saflar değiştikçe dostluklar gibi naslar da değişir.
Her defasında ayrı birinin etrafında “tavaf” edene, dönek derler.
İnananların Mabud’u kadar mabedi de bellidir. Günahı ve sevabı gibi, dostluğu da belli düşmanlığı da...
Her devrin adamı olmayı kendine ülkü edinenin ilkeli duruşu olmaz!
Senin dava dediğin, arkasına sığındığın aslında “şey”den ibarettir. Ve “dava”nın içindeki o şey olan seni çıkarsak, geriye sadece “ben” kalır.
Çünkü senin “dava”n benlik kavgasıdır! Kafası şeylerle meşgul olanın kendisi de şey’den başka birşey değildir.
Uğruna feda olurum dediğin anda bile kendine feda etmekten geri durmadığın, “dava”nın sırtından in artık!
Bu dava seni taşıyamıyor.
Ben de!