Bir önceki, “Niçin Savaş” başlıklı yazımızda savaşı sorgulamaya çalıştık. Şimdi de fertten topluma doğru barışa giden yolu konuşalım:
Karşılaştığınız kişi sizi görmemezlikten gelse de siz, “iyi günler,” diyerek veya selâm vererek insanî bir tavır sergiler misiniz? Şayet yapmıyorsanız, bundan sonra yaparak bir insanlık dersi verebilirsiniz. Çünkü “İnsanî dünya, insanlar arası (insanî) ilişkiden ibarettir. (H. Welzer)” Kendinden büyük, fiyakalı laflar etmeye gerek yok. İnsanlığını en yakınındakine göster. Güzel söz söyle... Tanımak yetmez; tanıdıklarınla bir de tanış ol! İnsanî/insanca ilişkiler önyargıyı, düşmanlığı ortadan kaldırır. Çünkü “İnsan bilmediğine düşmandır.”
Selâmın ve tebessümün sadaka kabul edildiği bir kültürün içine doğmuş insanların giderek asosyalleşmesi, kültürel değerlerden kopuş ve insan eksenli çağdaş bir eğitimin eksikliği olabilir. Başka bir ifadeyle; bu derece hırçınlaşmış bir toplum oluşumuzun en başat sebeplerinden birisi, insanca muamele görmemiş, sevgi yerine korku kültürüyle yetişmiş olmamızdır. Korku; önyargıyı körükler, düşmanlaştırır ve güvensizlik doğurur.
Türküleşmiş ağıtlarımız, ya hançer ya da kurşun yarasıyla ölenler üzerinedir. Ana yüreği, cephelerde düşman kurşunu yiyene mi, yoksa hemen yanı başımızdaki, bazen komşumuz, bazen köylümüzün kahpe kurşununa hedef olana mı yansın? Bizim anamızla, düşmanın anasının yürek atışı, duası, bedduası ve neticede gözyaşı aynıdır. Anaların yüzü suyu hürmetine, “kahrolsun savaş, yaşasın barış” diyebilenlere selâm olsun!
Ana feryadı
Söz anadan açılmışken, ilk defa 1970’li yıllarda Zeynep Hanlarova’dan dinlediğim “Ana Gelbi (Kalbi)” türküsünde, “Ana gelbim odlanır, söz düşünde davadan,” diye başlayan Novruz Genceli’nin şiiri, aynı zamanda bir insanlık feryadı ve insanlığa çağrıdır. İnsanlık tarihi boyunca akıtılan bunca gözyaşı, kan, zulüm ve işkenceye karşı, yeryüzünde dostluk ve barış çağrısı var bu türküde. Ve bu çağrı, bir ana duyarlılığıyla, “Men anayam, bu sesimde yerin göğün derdi var,” diyerek yapılmış. Dünyadaki bütün analar adına evrensel bir feryattır.
Analara hürmeten, sırf analar ağlamasın diye oğullar, “Silahlanmaya, savaşa hayır!” sloganıyla sesini yükseltse, savaş severlerin, silah lobicilerinin, sömürgeci güçlerin oyununu bozar.
Arşa yükselen ana çığlıkları, savaş çığırtkanlığı yapanların sesini bastırmıyorsa, insanlığın felaketi yakındır. Bu tür şarkılar, şiirler, türküler dünyanın her bir köşesinden yükselmeli ki, insanlık katliamına son verilsin.
Evrensel sloganımız; “Her şey insan için, insana göre” olmalıdır. Ama bu çağrımız öncelikli olarak “kendi insanımız”dan başlamalı. İlmek ilmek yakınlaşmayı, tanış olmayı ve uzlaşmayı öğrenmeliyiz. İnsanı önceleyen bir anlayışı bu kültür coğrafyasından (yeniden) hâkim kılabilmek için farklı cephelerden gelen yollarımızın bir yerde kesişmesi lazım. İsmet Özel’in dediği gibi, “Yolumuz birbirimizi anlamaktan geçmiyorsa, hiçbir yere varamayacağız demektir.” Birbirimizi anlamak için de, göz hizasında karşılıklı konuşabilme cesaretini göstermek gerek. Hüç olmasa kavga için bahane arayanlar kadar, barışmak, uzlaşmak için bahane arayanlarımızın sayısı artsa…
Kant’ın, “Bir başkasına yapılan insanlık dışı muamele bendeki insanlığı öldürüyor,” sözünü tekilden çoğula yaydığımızda, başkalarına yapılan insanlık dışı muamele bizdeki insanlığı öldürüyor, şeklinde tecelli eder. Ve nitekim bu tür eylemler her geçen gün biraz daha artarak çoğaldıkça, toplum olarak insanlığımızdan bir şeyler kaybediyoruz.
Bir taraftan cehalet, diğer taraftan oportünist politikacılar yüzünden toplumdaki farklılıklar, kindarlık duygusunu canlı tutuyor. Hemen bütün kötülükler, düşmanlıklar insandaki kin duygusunun aşılamamasından ileri gelir. “Kin, mevcutların içinde en korkunç bir güçtür. Kin güçlüdür. Kin, terörü ve saldırıları körüklüyor. Kinin en tehlikeli tarafı, katletmeyi bir yiğitlik olarak görmesidir. (H. Prantl, Den Frieden Gewinnen 2024)” Yüzyıllarca birbiriyle savaşmış Avrupalı devletler, “… eski kinin enkazı üzerine kuruldu.” Ve dahası; “Avrupa, üstesinden gelinen düşmanlıkların bertaraf edilmesiyle kuruldu. (a.g.e)” Onlar, asırlarca süren savaşlarını dostluğa ve birlikteliğe dönüştürürken, biz de asırlarca süren kardeşliğimiz ve birlikteliğimizi husumete dönüştürme peşindeyiz. Bari bu anlamda Batılılaşabilsek…
Bu toplum, asıl kahramanlığın, kan akıtmak değil, gözyaşı silmek olduğunu ve cana kastetmek değil, insan hayatı kurtarmak olduğunu idrak ettiğinde, insanlığa örnek bir davranış sergilemiş olacak.