İnsanı tanımadan ne hayatı ne de dünyadaki gidişatı anlamak mümkündür. İnsanın gerek aile çevresinde gerekse toplum içindeki davranışları, insanı tanımak adına bize ipuçları verebiliyor. Meselâ, kendi ailemde gözlemlediğim ve yeri geldiğinde sohbetlerim veya yazılarımda anlattığım bazı davranış biçimlerinden, insanı tanıma adına çok şey öğrendim:
Rahmet ve minnetle andığım yedi çocuk sahibi annem ve babam, her birimizi iş-güç ve yurt-yuva sahibi yapıncaya kadar mücadele ettiler. Gün geldi hepimiz kendi yuvamıza çekildik. Onlarsa evlerinde başbaşa kaldılar. Kendilerini ziyarete gittiğim bazı günler kavgalı olduklarını gördüm. Sebebini sorduğumda, ya eften-püften meseleler yüzünden ya da bilmem bundan otuz yıl önceki bir olaydan dolayı tartıştıklarını anladım. Çocuklarının geleceğini hazırlamak gibi yüce bir hedefe kilitlenen onların, birbirinin hatasını aramak veya geride kalmış bazı aile içi olayları irdelemek, akıllarından bile geçmezdi, çünkü hedef büyüktü. Ama şimdi karı-koca birbirinin ayağına bakıyordu... Gelecekle ilgili bir hedef olmadığından, geçmişi kurcalamakla günleri geçiyordu.
Büyük hedefi, yüce ülküleri/idealleri olmayan topluluk veya toplumların da gündemini ya gündelik dedikodular ya da geçmişteki bazı olaylar işgâl eder. Yükseklere bakmayanlar, birbirinin ayağına bakar; birbirine çelme atar.
Bir diğer gözlemim: Çocuklarımdan birisi henüz dört-beş yaşlarında iken, annesi veya ablası evi süpürdüğünde elektrikli süpürgenin sapından yapışarak, “Ben süpüreceğim!” diye tepinip dururdu. Bazen de evin karşısındaki fırından ekmek almaya gidecek olan abisinden önce bacak kadar çocuk olan kendisi ortaya atılırdı. Aynı çocuk büyüdüğünde, yapabileceği en sıradan işleri yapmamak için kırk dereden su getirmeğe başladığında, babası olan ben yeni bir şey daha öğrenmiştim:
Çocuğumun bu tavrıyla, henüz öğrenciyken dünyaya çekidüzen vermeğe kalkıştığımız gençlik yıllarımın ortalamasını aldığımda; insanın yapabileceklerine değil, yapamayacaklarına ya da üzerine vazife olmayan işlere daha çok hevesli olduğunu anladım. Tıpkı, oturdukları mahallenin sorunlarına diyecek sözü olmayan, evinin önünü dahi temizlemekten aciz, kahve dolusu insanların, ülke sorunları söz konusu olduğunda ahkâm kesmeğe başlamaları gibi...
Dilenci taktiği...
Bu türden toplumların dinî ve millî duygularını veya diğer hassasiyetlerini istismar ederek kendi emelleri doğrultusunda kullanabilenler, hedeflerine kestirmeden ulaşırlar. Yüzyıllar boyu mezhep savaşlarında oluk oluk insan kanı akıtanlar, her iki dünya savaşını başlatanlar, bugün itibariyle para birliğinden, değerler birliğine varıncaya kadar tek vücut olurken, alt kimliklerine takılıp kalan toplumları, bizde olduğu gibi, bazen Alevi-Sünni, bazen Kürt-Türk hassasiyetlerimizi tahrik ve tahriş ederek emperyal emellerine ulaşırlar.
Millet olarak sizi zayıf noktanızdan yakalayan emperyalist güçler gibi dilenciler de benzeri bir taktik kullanarak istediklerini elde ederler. Bir dilencinin gayesi, kendisini acındırırken sizin de vicdanınızı sızlatarak sizden para koparmaktır. Popülist siyasetçi gibi dilenci de sizi en can alıcı yerinizden yakalar: “Allah rızası için, çocuğunuzun kazadan beladan korunması için, biraz yardım edin! Çocuklarıma ekmek götüremiyorum...” türünden ve üstelik yalvarırcasına sözler sarf eden dilenci, bir de kucağında minnacık bir yavrusu varsa veya kendisini acındırmak için sakat olan tarafını teşhir etmekten çekinmiyorsa, siz de bu yapmacık rolün farkında değilseniz, en hassas yerinizden yakaladığı sizden istediğini koparır. “Din Tacirleri” kadar, hitap ettiği kesimin bilakayduşart kendisine biat etmesini hedefleyen popülist siyasetçi de aynı metodu tercih eder:
Birisi sizin “Türk Damarı”nıza, diğerinin “Kürt Damarı”na, bir başkasının da “Müslüman Damarı”na basarak, kitleleri arkasından sürükler, hedefe giden yolda onları basamak olarak kullanır.
Yarınlara dair diyecek sözü olmayanlar, geçmişe takılır, karşısındakinin ayağına bakmaktan yüzüne bakamaz, yüzleşmekten korkar. Ve başını yukarı kaldıramadığından yüksekleri göremez, ayak takımından olur, ayağa takılır, ayağınıza bağ olur, ilerlemenizi engeller.