Demokrasi rejiminin oturduğu ülkelerin diğerlerinden her sahada daha ileri seviyede olması, demokratik kazanımların neticesidir. Bir zamanların Demokratik Almanya Cumhuriyeti (Doğu Almanya) ve karşısındaki Federal Almanya (Batı Almanya) vardı. Gerçek demokrasiyle idare edilen Almanya karşında, Demokratik Almanya 1989 yılının sonlarına doğru çöktü. Ve bir de Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) karşısında, demokrasiyi ete kemiğe büründürmüş, güçlü ve kalkınmış bir Kore Cumhuriyeti (Güney Kore) gerçeği var.
Eli silahlı birtakım terör örgütleri ve onların yandaşları da kendilerini “demokrat” olarak adlandırmaları, en hafifinden hokkabazlıktır. Demokrat olmak, söylemden öte, ancak eyleme dönüşünce bir anlam ifade eder. Bir önceki ve sonrasıyla benim kuşağımın bir kesimi ancak “sağcı demokrat”, bir kesimi de ancak “solcu demokrat” olabildi. Ama bir türlü ideolojik saplantıları ve ezberinden sıyrılıp demokrat olamadı. Demokrat olmak; eski alışkanlıklarını, yol arkadaşlarının bir kısmını terk etmek olduğu gibi, dünden kalan ezberini bozmak ve kendini adamakıllı yenilemektir.
Son altmış yılda demokrasisine en az üç defa askerî darbe indirilmiş bir ülkenin vatandaşlarıyız. Sistem darbelerle zayıf düştükçe, toplum “güçlü lider” arayışına girer. Güçlü lider, “iyiler” ve “kötüler” olarak kutuplaştırılmış toplumdan çıkar. Biz böylesi bir toplumun fertleriyiz. Ve biz, dünyanın en can alıcı coğrafyasında yaşıyoruz. Suriye’de yine iç savaş patlak verdi. Aynı ülkenin insanları karşılıklı olarak her tarafı yakıp yıkıyor, birbirlerinin canını alıyorlar. Bu bir cinnet halidir. Demokrasinin ağır aksak yürüdüğü bir ülke olsalardı bile, şimdiki gibi kan gövdeyi götürmezdi.
Demokrasinin kıymetini bilmek için kendimizin demokrat olması gerekir. Biz bu saatten sonra şartlı demokratlıktan, amasız fakatsız bir demokratlığa geçiş yapmak mecburiyetindeyiz. İki yılı aşkın bir zamandan beri onlarca konuşmacıyla çok farklı konuların konuşulup tartışılmasına ev sahipliği yapan Düşünce Otağı”mız sayesinde, insanımızı biraz daha yakından tanıma imkânımız oldu.
Demokrasinin kırmızı çizgileri olduğu gibi, demokratlığın da olmalı. Buna itirazımız yok! Çoğulculuğu, düşünce hürriyetini ve insan haklarını kendine ilke edinen bir insan, hangi sebepten olursa olsun, demokratlığı dilinden düşürmediği hâlde diktacı bir dünya görüşüne sahipse, onunla anlaşmak mümkün olmaz.
Demokrat olmak; özgüvenle alakalı bir keyfiyettir. Eleştirdiği kadar eleştirilmeyi de göze alan, kendi görüşüne çok aykırı olan fikirleri dinleme tahammülü gösteren insan demokrattır. Hem “demokrat” olup, hem de farklı görüşlere ama, fakat’la başlayan şartlı rıza göstermek olmaz. Aynı dine mensup insanların yanı başımızda birbirini katlettikleri gibi, aynı dünya görüşüne mensup insanların da birbirine düşman kesildikleri ülkemizde demokrat olmak; bu millete yapılabilecek en büyük millî, dinî ve demokratik hizmet demektir.
Aydınların düşüncesi, ötekine bakış açısı demokratlaşmadığı müddetçe, ülkemizde demokrasinin kök salması mümkün değildir. Zihinlerde yerleşmeyen demokrasinin, uygulanmayan kuralların yaptırım gücünün olmadığını bu ülkede yaşayan herkes görür, bilir fakat çok az insan bunun öncülüğünü yapar ya da kendi nefsinde uygular.
Kendi fikirlerinden taviz vermeden de başka görüşte olanlara açık olunabilir. Ötekinin varlığını kabul etmeden, söylediklerini dinlemeden, kendinizi doğrulatamazsınız. Diktacı, otoriter düşünce yapısında farklı görüşlere yer yoktur. Tek ses, tek görüş hâkim iken, demokratlık, çok seslilik farklılıklarla kaimdir.
Azgelişmişliğimizle demokratlaşamadığımız arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ancak demokrat kafa görebilir. Bizim farkımız; ideolojik ve siyasî saplantılardan arınmış bir demokratlıktır. Kalkınmışlığı, adaleti ve düşünce özgürlüğünü ancak demokrat kafalarla gerçekleştirebiliriz.