Gidişattan şikayetçisiniz... Birçok yol arkadaşınız gibi yakın çevrenizdeki insanlar da sizinle hemfikir olduğunu söylüyor. Siz de olması gerekeni yazıyor ya da sesli düşünüyorsunuz. Bu sefer, ben de senin gibi düşünüyorum, diyenlerden homurtular gelmeye başlıyor:
Keşke bu konular kendi aramızda kalsaydı. Zaten toplum da buna hazırlıklı değil, bari sen eleştirmeseydin! Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu günlerden geçiyoruz.
Gelişmeler karşısında ilkeli bir duruş sergileyen, düşüncelerini olabildiğince ete kemiğe büründüren siz, şu iki grup dost ve arkadaş çevresiyle ayrışırsınız:
1. Bedel ödemeyi göze alamadığından, sen haklısın, diyerek arkanıza saklanan, sizi kendisine siper edinenler.
2. Haktan veya haklıdan yana değil, çıkarları doğrultusunda hareket edenler.
Sizi bilmem ama ben bir ömrü böyle geçirdim. Gün geldi kader birliği yaptığımız arkadaşlarımızla yollarımız ayrıldı. Gün geldi, dünyaya aynı yerden baktığımız insanlarla fikir bazında ters düştük. Bir toplumda sürekli olarak birlik ve beraberlikten, vatan sevgisinden, dinden, imandan, demokrasi ve adaletten bahsediliyorsa, orada tam da o altı çizilen konularda ciddi bir sıkıntı var demektir. Ötekilerin ipliğini pazara çıkarıyor, lime lime ediyoruz fakat kendimizle yüzleşmeye cesaret edemiyoruz. Buna yeltenenleri de taşa tutuyor, “hain” ilan ediyoruz.
Peki bugün değilse ne zaman?... Daha ne kadar bekleyeceğiz ve neyi niçin bekleyeceğiz? Kendisine çekidüzen veremeyen toplumlar hep bir mehdi, bir kurtarıcı bekler. Hâlbuki kendini kurtarmaktan aciz toplumların başına “kurtarıcı” olarak gelenler, daha sonra onların başına efendi kesilirler.
Yine aynı terane...
Birlik ve beraberlikten dem vurmakla olmuyor! Dün olmadı, bugün olmuyor, bu kafayla gidilerse yarınlarda da olmayacak! Çünkü biz, birlik ve beraberliğimizin önündeki bizi ayrıştıran sebepleri ortadan kaldıracağımız yerde, söyleyene hiçbir külfeti olmayan sloganvarî sözler sarf etmekle yetiniyoruz. Otomobili, yüksek teknoloji imalatı makinaları, elektronik aletleri bir kenara bırakıyorum... Biz hâlâ yabancı (Avrupa) marka diş macunu ve fırçasıyla dişlerimizi temizliyor, yabancı marka bulaşık sabunuyla kap-kacak yıkıyor ve Almanların TÜV (Technischer Überwachungsverein) adlı kuruluşu, her ne kadar ‘kurum’ olarak dilimize tercüme edilse de, “Teknik Denetim Derneği”nin patentiyle araçlarımızı teknik muayeneden geçiriyoruz. Artık her imalatı “Made in Germany” olarak dünyada kabul görmüş, kalitenin sembolü hâline gelmiş Almanya gibi bir ülkenin, milliyetçilik gibi vatanseverlik gibi kavramları diline dolamasına gerek yok ki! Bizim edebiyatını yaptığımız şeyleri, ete kemiğe büründüren onlardan hâlâ ders alamamışsak, dilimize pelesenk ettiğimiz kavramları yeniden gözden geçirmeliyiz.
Öteki olmak...
Milliyetçiliğimiz, halkçılığımız kadar dindarlığımızı da yeniden gözden geçirmeli, çağın idrakine söyletecek seviyeye getirmeliyiz. Zülf-i yâre dokunan türden söz edenler, kendi sosyal çevresinde bile ötekileştirileceğini hesaba katmalıdır. Bu aynı zamanda, Muhammedî ve anlayanlar için Hüseynî bir metottur. Bunun bir başka adı; ilkeli duruş ya da bedel ödemektir.
Her dinî, siyasî veya ideolojik akımın kendi içinden ötekileştirilmiş insanlar çıkmadan, o hareketin kendi yanlışlarını görmesi ve durağanlıktan kurtularak gelişmesi mümkün olmaz.
Çoğunluğun gözünde “öteki olmak”, bazen etnik kökenden, bazen inancından bazen de fikrî ya da siyasî görüşünden dolayıdır. Öteki olmak, bir bakıma yığınları kenardan seyretmek, onlardan farklı düşünmek, biraz da “düşman” kazanmak demektir. İnsanlık tarihi boyunca yeni bir şey söyleyenler hep ötekileştirilmiş olsalar da yarınlara dair cümle kuranlar, çoğunluğun ötekileştirdiği insanlar arasından çıkmıştır.
Düşüncesine güvenen, durduğu yerden şüphesi olmayan ve üstelik toplumun öncülüğüne soyunanlar bir adım ileri çıkmalı, fikri ve zikri ne ise herkesin duyabileceği şekilde sesini yükseltmelidir! Konfüçyus’un dediği gibi, “Ya bir yol bul, ya bir yol yap, ya da yoldan çekil.”
Öncüler vardır mensubu olduğu toplumu, hatta bütün insanlığı selamete götürecek bir yol bulur veya bir yol açar. Bir de düşük profilli, basiretsiz, kendini aşamamış sözüm ona öncüler vardır ki, toplumun önünde aşılmaz bir dağ gibi dururlar.