Öncelikle hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Bu soğuk kış günlerinden; dolu dolu anılar biriktirdiğimiz, içimizi ısıtan, ara ara gözlerimizi nemlendirse de, yüzümüzü gülümseten, yüreğimizde derin bir özlem duyduğumuz o güzel yıllara yaptığımız yolculuklara yenisini eklemek üzere yola çıkıyoruz.
Hepimizin onlarca anısı olduğu; yemyeşil doğası, envai çeşit çiçeklerin bezediği, annelerimizin maharetli elleriyle yetiştirdikleri sebzeleri ve meyveleriyle dolu bahçelerimizi ve
bahçelerimizi dolduran sürü sürü ‘Toyuxlu cüceli’ yıllarımız ve o yıllardaki anılarımızı tazelemek istiyorum.
İlkbaharın gelmesiyle toplanan yumurtalar özenle sakin bir yere yerleştirilir, tavuklar, hindiler kuluçkaya yatırılırdı.
(Bizim deyimimizle toyuğlar bassırılırdı).
Bunun için yumurtalar özenle seçilir, iyi cins tavukların yumurtaları kullanılırdı.
Bazan da tavuklar kimsenin farkında olamayacağı bir yere yumurtalarını bırakır ve sonra biriktirdiği yumurtaların üzerine yatarlardı.
Tavuğun yumurtalarını bulmayan ev halkı telaşlanırdı, ev halkı diyorum ama genellikle anneler;
— Ay bacı heyete gene tülkü dadanııp, bu toyuğun yumurtalarını kim aparır?
Bastıracam metel galmışam.
( kuluçkaya yatıracağım)
— Yox hee tülkü hardadı, uşaxlar götürüller.
— Yox uşağlara soruşmuşam, uşağlar and içiller, onnar yalan danışmazlar.
- Bilmirem ki elese vaya galmış tülkü dadanıp.
- Beee vaya galmış tülkü idara goymur da.
- Ay bacı mal gedir bir yana güman gedir min yana, göreh hele hardan çığacağ.
Güman: şüphe, zan , birisini olumsuz olarak zan altında bırakmak.
Bu şekildeki muhabbetler sıkça yapılır, her türlü ihtimal değerlendirilirdi.
Kuluçkaya yattığını bazan tesadüf eseri görürlerdi, bazanda haftalar ( kuluçka dönemi üç hafta) sonra, tavuğun arkasında bir sürü yavrusu( çivcivleri) ile geldiğini görüp, hazine bulmuş gibi sevinçle kucak açar, yemlerini verip, bakıp büyütürlerdi.
( yem : den )
Bu arada toyuğların(tavukların) ekinlerine zarar vermemesi için de olağanüstü çaba sarf ederlerdi.
— Aybala toyuğların denneri apar, bağın ayağında ver, bu ekinneri idaradan salıllar.
(Maydanoz, tere , nane, şivit( dereotu),terxun…. gibi zerzavatları )
Bu detayı da anlatmadan geçemedim.
Saflığın,temizliğin, doğallığın üst düzeyde olduğu, can analarımızın öpülesi elleriyle ve ellerindeki imkanları ölçüsünde harikalar yarattığı yeri asla doldurulamayacak o güzel yıllar…
Eve, ani gelen misafire, bahçedeki tavukalardan bir tane tutup kestirdiği,
bizimkilerin deyimiyle “iki daşın arasında” güler yüzüyle, tatlı sohbetiyle beraber, elinin lezzetini de kattığı bir ‘toyuğdan ‘ yaptığı yemeklerden hem misafirini ağırladığı, hem ev halkını doyurduğu o bereketli yıllar…
Evde ‘toyuğ’ piştiyse akla gelen ilk şey ne olurdu diye sorulsa,
o güzel günleri hatırlayanların “Çekişme” yani ‘lades tutuşma’ dediğini duyar gibi oluyorum.
Çünkü tavuk piştiğinde sadece lezzetiyle damakları tatlandırmayla kalmıyordu.
Aynı zamanda da bazan günlerce süren tatlı çekişmelere dönüşen eğlenceli muhabbetlere de sebep oluyordu.
Şimdi bu güzelliklerden bazılarını siz değerli dostlarımıza hatırlamaya çalışacağım.
Toyuğun döşünü ( tavuğun göğüs etini) çoğu kimse sevmezdi, kuru ve yavan olduğunu söylerlerdi.
Ama lades kemiğinin ( Y harfine benzeyen göğüs kemiği-haça diyen de vardı) kendilerine gelmesini de merakla bekler, bazan da kapanın elinde kalırdı.
Lades kemiğini eline alan
“Gel çekişek “
“Neyine ?”
Muhabbetiyle başlardı, söze.
Çekişme teklifini getiren genellikle önceden belirlerdi ne isteyeceğini.
Çekişme ( lades tutuşma) çocuklar arasında da olurdu, büyükler arasında da.
Hele çocuklar anne veya babalarından istedikleri şeyi almak için çekişmeyi dört gözle beklerlerdi.
Tarafların her biri lades kemiğinin bir tarafından ‘çençele barmax’ (serçe parmağı) tutup ortadan ikiye bölerlerdi.
Büyük parça kime geldiyse hemen havaya girer, ben kazanacağım diye böbürlenirdi.
Her kes kendine gelen kemik parçasını alarak “ yadımda “ ( aklımda ) der, hatta bazıları öpüp kulağına götürüp öyle saklardı.
Sonra karşılıklı olarak birbirlerini yanıltıp “uddummu” ( lades yapmak), deyip kazanıncaya kadar devam ederdi.
— Anaa gel çekişek !
— Get babann çekiş, baban tez uduzar.
O arda baba söze karışır
—Gel görüm, görek kim kimi udacağ?
—Tamam, men seni udsam, meye pisgilet alasan.
—Be men udsam? Sen ne alasan?
—Bayram xerşdiğimi yığmışam seye ne alım?
— Pisgiletten vaz geçersen olar.
( Çocuk çoktan beri bisiklet istiyordu ve bu çekişmeyi kazanmaya kararlıydı)
Baba ile oğul çekişirler.
çocuk evin içinde,
“ yadımda, yadımda, yadımda “ diye dönüp dönüp durur.
Babası çocuğun bisikleti ne kadar çok istediğini bildiğinden, içten içe çocuğun kazanmasını ister ama belli ettirmez.
İki gün bu şekilde devam ederler.
Çocuk “yadımda “yadımda ile yatıp yadımda ile kalkar.
Üçüncü gün öğlen yemeği için eve gelen baba, yemeğini yerken; birden bire öksürmeye başlar ve boğulacakmış gibi olur.
Babasının boğulacağını düşünen çocuk, dolu su bardağını kaptığı gibi babasına koşar.
Bir taraftan baba baba diye bağırır diğer taraftan bardağı babasının eline tutuşturup, “ uddummu uddummu “ diye sevinç çığlığı atar.
Derler ya “Keçi can derdinde, kasap et derdinde” misali
Bir süre sonra baba derin bir nefes alıp, gülerek
—Ay oğul, be demirsen babam boğulur ( Aslında babanın yaptığı, oğlunun çekişmeyi kazanması için bir numaraydı)
Çocuk alacağı bisikletin sevinciyle bir taraftan “uddum mu , uddum mu“ diye sevinir, diğer taraftan da babasına sarılarak;
— Baba eyseen ? Pisgiletimi ne vaxt alacağsan? diye sorar.
Babası da sevgiyle oğluna bakar
— Menim gözüm üstüne, kişi kimin çekişmeyi gazzandın, pisgiletiyi de alacam, der.
Bu şekilde hem çocuğun, çok istediği bisikleti alır, de çocuğuna çekişmeyi kazanmanın mutluluğunu yaşatır.
Şimdi bizim Iğdırlı hemşehrimizin başından geçen bir olayı da paylaşmak istiyorum.
Gerçi çoğunuzun bildiğini düşünüyorum ama yine de hatırlatmak istiyorum.
Iğdırdan bir kaç arkadaş askere gideceklermiş.
Askerlik şubesinden sülüslerini (sevk kağıdı) alıp, birliklerine teslim olmak için Kars’a giderler.
Karstan tirene binip, birliklerine teslim olmak için yola koyulurlar.
Hoş beşten sonra karınları acıkır , İğdirmavalı hemşehrimiz
— Gardaş acıxdığ, anam bir şeyler goymuştu, açıp yiyeyin.
— Ay sağolsun, bizimkiler de bir şeyler goyup, Allah ne verdiyse garnımızı doyurağın.
Neşe içinde yemekleri açarlar, içinde kızarmış tavuk da var.
İştahla yemeklerini yerler.
Tavuk olurda ‘Çekişme’ yani ‘Lades ‘ olmaz mı hiç.
— Gardaş gel çekişek
— Neyine?
— Kim kimi ‘udsa ‘ ( kazansa) beğendiği köyneği alacağ
—Tamam, der çekişirler.
Aradan bir kaç saat geçer, bizim İğdirmavalı hemşehrimizin arkadaşı sülüsünü( sevk kağıdını ) ona uzatır.
— Men oxuyammadım hele bak burda ne yazır?
Hemşehrimiz kağıdı alıp bakmak isterken, arkadaşı
— Uddummu uddummu, diye gülmeye başlar.
Panikleyen İğdirmavalı hemşehrimiz, vagonun açık olan penceresinden kağıdı dışarıya fırlatır.
Böylece, hem çekişmeyi kaybeder, hemde arkadaşını sülüssüz bırakır.
Çok değerli bir kardeşimden dinlediğim bu anıyı sizlerle paylaşmak istedim.
Affınıza sığınarak,çekişme ile ilgili bir anı daha paylaşmak istiyorum.
Arkadaşımla teyzesi çekişirler.
O zamanlar kaneviçe işlemek çok moda ve her genç kızın çeyizinin olmazsa olmazıydı.
Arkadaşım kazanırsa, teyzesi ona karyola eteği işleyecek ( örneği de hazır)
Teyzesi kazanırsa, arkadaşım ona beğendiği bir elbiselik kumaş alacak.
İkisi de kendinden emin.
— Geti, men bu örneği çıxardım, çayımızı içek.
— Hele bu eğirdeğin dadına bax, diyesen şekeri azdı.
— Yadımda, diyen teyzesi eğirdeği alır.
— Boo gene udammadım.
Şakalaşıp muhabbetlerine devam ederler.
O arada komşu da oturmaya gelir ve sohbet iyice koyulaşmaya başlar.
Teyze de elindeki işlediği kanaviçeyi leke olmasın diye kenara bırakır.
Bir taraftan da fırsat kollar, nasıl kazanırım diye.
Arkadaşımın annesi o gün ‘omacaşı ‘ pişirmiş, komşuya sorar;
— Ele gözel omacaşı pişirmişem, bir gab goyum ye da.
— Vallah yiyerem, çoğdandı yadıma tüşmüşdü, sağol.
Teyze, lafa karışır.
— Abla sen dur, mende yiyecem, gaxıram getirem.
Tabiiki arkadaşım da teyzesini takipte.
Teyze yemeği ıstır, tabaklara doldurup masaya getirir.
Son tabağı eline almasıyla bağırması bir olur.
— Tabağı tuuuut boynumu arı vurdu.
( teyzenin arıya karşı alerjisi var) Arkadaşım panikle koşup, teyzesinin elinden tabağı alır.
Ve aynı anda teyzesi
— Uddummu uddummu, diye gülmeğe başlar.
Olayın şokuyla dolu yemek tabağını yere atan arkadaşım, hem çekişmeyi kaybeder, hem annesinden azar işitir, hemde her tarafı temizlemek zorunda kalır.
Can dostlar; hepinizde ‘ çekişme ‘ ilgili dolu dolu anılar olduğundan eminim.
O güzel anılarınızı tazelemenize bir nebze de olsa katkıda bulunabildiysem çok sevinirim.
Daha nice nice güzel anılar biriktirmeniz, sevdiklerinizle yürekleriniz güzelliğinde dolu dolu muhabbetler paylaşmanız dileklerimle; saygılar ve sevgiler gönderiyorum yürek dolusu.
Sağlıkla kalın, sevgiyle kalın, mutlu kalın umutla kalın…