”GOLUNAN TUTMAĞ” deyimimiz değişik anlamlarda kullanılmaktadır.
1. Birisine dar gününde maddi ve manevi olarak yardım etmek.
2. Yürümekte zorluk çeken birisine düşmemesi için destek olmak.
3. Çocuğu oyalamak, avutmak, ihtiyaçlarını gidermek.
4. Kız kaçırmak.
…vs
Şimdi dilerseniz bu maddeleri sizinle birlikte hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışalım.
1. Hava soğuk; diz boyu yağan kar ve kuru ayaz sokakta yürümeği bile imkansız hale getiriyor.
Evde hasta yatan kocasına ve iki çocuğuna bakmak zorunda olan Zehra yazın tarlalarda çalışıyor veya evlere temizliğe giderek kimseye el açmadan hayatlarını sürdürme mücadelesi veriyorlar.
Kocası da tabiri yerindeyse ekmeğini taştan çıkaran çalışkan bir genç ama geçirdiği feci kaza maalesef onu yatağa mahkûm etmiştir.
Zehra evin içinde dönüp duruyor;
- İki günnüh yaxacağımız galdı, bu soyuğa ne odun dayanar, ne tezzek, ne kerme.
- Biz idara elesek de bu körpeler neteri dayanacaxlar. Allah abırımızı açmasın.
- Sen canıyı sıxma Allah kerimdi.
- Ay kişi eşihden xeberin vaar? Tüpürsen yere tüşmeden donur.
- Men de bir yannan üstüye yük oldum, bilirem, Allah heçkesi naçar goymasın.
- Gij gij danışma,inşallah gene yaxcı olup ayağa gaxacağsan.
Kazım gözünde biriken yaşları göstermemek için sırtını duvara döner.
Bu sırada kapının hızla çalındığını duyup, kapıya yönelen Zehra;
- Allah xeyir elesin, bu kimdi ele gapıyı yumruxluyur?
- Aç göreh, xeyirdi inşallah.
- Allah xeyir elesin, bu soyuxda kimin iti azıp, eşiye çıxa.
Kapıyı açan Zehra gördükleri karşısında şaşırıp kalır.
Gelen mahallenin Muharrem dedesi ve Gülizar nenesidir.
Şaşkınlıkla baka kalan Zehra Gülizar nenenin sesiyle kendini toparlar.
- Zehra can, seni gorxuttuğ elee?
- Yox yox buyurun içeri, soyuğda durmayın.
- Gızım, bir yer görset, uşaxlar harabayı boşaltsınnar.
- Biyy bizi xecelet elediyiz, biz geçinip gedirih da.
- Sen bizim gızımız, Kazım da bizim oğlumuzdu, bu dıngılı balalar da nevelerimizdi.
- Allah sizi var elesin.
- Uşağların payını getirmişik.
- Siz Allah içeri girin, bir istikan çayımızı için.
İçeriye girip, Zehra’nın bir bardak çayını içmeyi da ihmal etmezler.
Muharrem dede;
- Kazım can, Zehra gızım, ağlıyıza bir şey gelmesin, mehelleli yığışdı herkes gücüne göre sizin goluyuzdan tutmağ istediler; inşallah Kazım xeyirlisiynen ayağa gaxsın, bir gün geler sizde bizim golumuzdan tutarsınız, el eli yuyar, el de döner üzü yuyar. “
- Ne diyeceğimi bilmirem, Allah hammıyızdan irazı olsun, dar günümüzün dayandığı olduyuz.
- Bir ehtiyacıyız olarsa, çekinme Gülizar xalaya desen yeter.
- Sağolun Allah sizi var elesin.
- Sağol gızım, hammımızın dar günü olur, tüşüp gaxmıyan bir Allahdı, başıyızı diyh tutun, bu günner de geçecek.
Getirdikleri yakacak ve yiyecekleri bırakmanın huzuruyla ayağa kalkar ve ellerindeki bir zarfı da Kazımın yastığının altına bırakıp; darda olan bir komşuya gururunu kırmadan, incitmeden, yardım etmenin huzuru ve ile oradan ayrılırlar.
2. Yine bir kış günü, diz boyu yağan kar hayatı oldukça çekilmez hale getirmiştir.
O zamanlar ığdırdan köylere gitmek başlı başına bir problemmiş.
Iğdırdan bindikleri bir vesait ana yolda yolcularını bırakıyormuş ve yolcular köyün içine gitmek için en az iki üç kilometre yürümek zorunda kalıyorlarmış.
Karın kışın soğuğuna eklenen aç kurtların korkusu da başka bir kabusmuş.
Ama insanlar zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için köyden Iğdır’a gidip dönmek zorundaymışlar.
Köyün içine kadar giden araba da olmadığından…
O gün Xanımzer nene Iğdırdan aldığı öteberi elinde ‘şoş ‘ dedikleri ana yol ayrımında arabadan iniyor.
Köye gidenler hızlı adımlarla, karanlık iyice bastırmadan ilerleyip gitme telaşında.
Kimse; yaşlı, aynı zamanda da elleri dolu olan yalnız bir kadına yardım etmeyi
düşünmeden çekip gitmişler.
Xanımzer nene ise hem soğuk, hem elindeki yükün ağırlığı ve buna eklenen korkuyla çaresizce ilerlemeğe çalışır. Bildiği duaları okuyarak gözlerinden akan yaşlara engel olamadan elindeki eşyaları yere bırakıp adyalını ( Baştan sırta kadar kaplayacak büyük kalınca yün atkı) iyice başından omuzlarına doğru sararak eşyalarını almak isterken, arkadan gelen ayak sesiyle deyimi yerindeyse yüreği ağzına gelir.
Gelen köyün 15- 16 yaşlarındaki delikanlısı Ali’dir.
Ali’nin ;
- Hanımzer nene ver eşyalarıyı daşıyım, özün de goluma gir, ayağın züver yıxılarsan, tek getme!
- Oğuull Allah seni duz dağına dönersen, sen meye kömeğ eliyirsen Allah da senin kömeğin olsun, dünya durduğça durasan.
( Ömrün dünya kadar uzun olsun)
Böylece Köyün mert delikanlısı olan Ali genç yaşına rağmen yaşlı ve zor durumda olan Xanımzer nenenin kolundan tutarak, hem onun gönlünü kazanır hem de insanlık vazifesini yerine getirir.
Xanımzer nene yıllarca bu olayı anlatıp; o kabus gibi akşamın karanlığı, karın, buzun dondurucu soğuğuna ve köye kadar inen kurtların korkusuna rağmen onu yalnız bırakmayıp, mecazi ve fiziki anlamda kolundan tutan Ali’ye olan minnettarlığını ve sevgisini dile getirmiştir.
( Bu olay, Xanımzer nenenin bire bir yaşadığı anısı)
3. Evde büyük bir telaş var; bir taraftan ev temizleniyor, bir taraftan yemekler hazırlanıyor, herkeste bir koşuşturma.
Akşam yemeğine misafir gelecek.
Evin küçük kızı Songül, küçük diyorum ama 14- 15 yaşlarında.
Umursamaz mı umursamaz, elinde magazin gazetesi dünya umrunda değil.
Ne viyak viyak bağıran küçük bebeyi duyuyor, ne de annesinin seslenişini.
- Ay gemsiz, barı o gedenin golunnan tut da, bağrı çatdadı.
- Aha tuttum golunnan, be niye kirimir?
( kirimek: susmak)
- Az men seye gedenin golunnan tut, çeh deyireemm?
- Kirit değirem da, anası beçaranın eli boş değil, senin göreceğin işi de o görür.
Tabiiki Songül annesinin de demek istediğini anlamıştı ama küçük yeğeni ile ilgilenip, onu susturmaya hiç niyeti olmadığını için anlamamış gibi yapıyor.
4. Güvercin, Sara, Türkan, Sinemzer sinemaya gitmek için evden çıkıyorlar.
Salih, tabiri yerindeyse Sara’nın attığı her adımı takip eden bir genç.
Saranın tek isteği okumak olduğu için, gözü ne Salihi ne de başkasını görüyor.
Salih ise gönüllü de olsa, gönülsüz de olsa Sara’yı almak niyetinde.
O yüzden de Sara’nın annesi arkadaşlarıyla sinemaya gitmesine pek taraftar olmamıştı.
Evden çıkarken sıkı sıkı tembih etmiş;
- Ara yollardan getmeyin!
- Yox yox gorxma bize bir şey olmaz, çarşaf bürünmüşük, bizi heç kes tanımaz.
- Tanıyan tanıyar, özüyüze muğayat olun, meni gana goymayın.
- Tamam, geç galacığ, sözün kurtulduysa gidek.
- Aman günü deyirem ha!
Kızlar telaşla evden çıkarlar.
Kurt bulutlu gün aktarır derler ya, yağmur yağdığı için yollar çamur içindedir.
Kızlar bir taraftan çarşaflarını sıkı sıkı tutar, diğer taraftan çamurda kaymamak için mücadele ederler.
Mecburen ara sokaktan yürümek zorunda kalırlarlar.
Arkadan Salih ve bir arkadaşının geldiğini fark ettiklerinde geç kalmış olurlar.
Hızla yaklaşan Salih, Sara’nın kolundan tuttuğu gibi çamurda sürüklemeğe başlar.
Sara’nın ve arkadaşlarının bağırışmalarına dışarıya çıkan mahalleli kızlara yardım etmeğe çalışırken, Salihi’in arkadaşı Salihi oradan uzaklaştırır.
Sara ise, üstü başı çamur içinde ağlama krizine girmiş, sadece kulağında bir uğultu ve ne yapacağını şaşırmış vaziyettedir.
Toplanan mahalleli Sara ve arkadaşlarını bahçeye alırlar.
O zamanlar Iğdır’ da herkes birbirini tanıdığından, saranın ailesine haber tez ulaşır.
Ve tabiiki Salih’in ailesine de.
Aslında Salih saygın bir ailenin çocuğudur ama ne anne babası ona söz geçirebiliyor, ne de o gönlüne.
“Salih, Sara’ yı kaçırdı “dedikodusu kısa zamanda tüm Iğdır’a yayılır.
Salih’in ailesinin olayı tatlıya bağlamak için uzun süren mücadelesi sonuç vermez.
Sara’nın ailesi de kızlarını desteklerler ve kızlarını okutacaklarını, kızlarının asla evlenme yaşında olmadığını ve bu işin olmayacağını defalarca açık ve net bir şekilde dile getirirler.
Salih’in;
“Önünde ağrı dağı olup tüm yolları kapatacağım “ tehditlerine baş eğmeğen Sara okuyarak çok istediği öğretmenlik mesleğine kavuşur.
Tek isteyi
“ Okumayan kız kalmasın” olan Sara bu, uğurdaki mücadelesini vermeye devam eder.
( Bu yazımda kullandığım isimler takma isimdir, sakın ismi Sara ve Salih olanlar üzerlerine almasınlar)
Değerli dostlar, bu konu oldukça uzun bir konudur ve üzerine yazılacak çok şey vardır.
Kusaca değinmek istedim.
Düşünün; kolundan tuttu, başörtüsünü kaçırdı, seneyh gırdı… vs kız kaçırma sayılıyordu.
Hele birde kızı zorla alıp kaçırma vardı.
Maalesef o zamanlar bazı kız aileleri de toplum baskısına dayanamayıp, namus meselesi diye kızı istemediği birisiyle evlenmeye zorlayarak, hem istikbaline, hem mutluluğuna mani oluyorlardı.
Bu da toplumumuzda büyük yaralar açıyor, mutsuz bir ailede yetişen geleceğin anne babası, yetişkini olacak mutsuz bireylerin yetişmesine sebep oluyordu.
Bu zincirin halkaları yıllarca sürüp gitti.
Zorla kız kaçırmanın, ne kanuni yönden bir tutarlılığı var, ne dini yönden, ne de insanlık yönünden.
Hele en kötüsü de; başlık parası karşılığında barışmak, kendilerince işi tatlıya bağlamak vardı.
Bunlar toplumumuzun kanayan yaralarıydı, çok şükür ki günümüzde yok denecek kadar az veya hiç yok.
Can dostlar, bu yazımda kesinlikle kimseyi kırmak veya rencide etmek istemedim, o günlerde yaşananları “GOLUNNAN TUTMAĞ “ deyimimiz çerçevesinde hatırlatmak istedim.
Yollarınızın iyi insanlarla kesişmesi dileklerimle, hepinize sağlık ve güzellikler diliyor, saygılar ve sevgiler gönderiyorum.