Can dostlar;
Öncelikle hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.
Anılara yaptığımız yolculuklarımıza siz değerli dostlarımdan aldığım güçle; elimden geldiği, gücümün yettiği kadarıyla yenilerini ekleyerek devam etmeğe çalışıyorum.
Sevdiklerimizin de aramızda olduğu, asla unutmadığımız, yüreğimizde büyütüp, anılarımızda yaşattığımız o güzel yıllarımız…
Yüzümüzü gülümsetsede, gözlerimizi nemlendirsede, bazan kahkahalar attırıp, bazan yüreğimizde derin bir sızı olarak kalsa da, hepsi bizim geçmişimiz, hepsi bizim yaşanmışlıklarımız, hepsi bizim bizi biz yapan değerlerimiz …
acısıyla, tatlısıyla , mutlulukları, hüzünleriyle…
Bu günkü yolculuğumuz ‘Hedikli günlerimize’
Tabii ki günümüzde de ‘hedik ‘ yapılıyor.
Ama o yıllardaki lezzet, o yollardaki doğallık, o yıllardaki samimiyet var mıdır?
Onu bilmiyorum, gösterişten uzak, samimi ve içten.
HEDİK -HEDİYH
Hedik, o zamanlar Iğdırda sıkça yapılırdı.
Çocukluğumuzda severek yendiğimiz, kış aylarının vazgeçilmezlerindendi. Sobanın sıcağına karışan yüreklerin sıcaklığı ve büyük bir iştahla paylaşılan ‘hedik’
Buna eşlik eden nağıllar ( masallar)
“Çıttannan pıttan “
“ Fatmacıx”
“ Şengülüm Şüngülüm”
“ Haxnezer”
“Şahoğlu Şahabbas”
….. ve daha niceleri.
‘Zileyxa xala hediyh pişirir’
Akşamdan ıslatılan, nohut, aşurelik buğday “Çiy den“, maş ( kuru börülce tanesi) sabah özenle yıkanır.
Ayrı ayrı tencerelere doldurulup haşlanmaya bırakılan buğday, maş, nohut pişerken evin hanımının sesi duyulur.
-Ay bala get Fatma xalanı ( teyze) çağıı!
-Meye ne men getmirem!
-Men hedik yiyecem.
-Hedik pişmiyip,sen gelene geder pişer.
-Tamam gedirem.
- Elcekleriyi gey, hava buz kimindi.
Çocuk yiyeceği hediyen heyacanaıyla Fatma xalayı çağırmaya gider.
Bu arda hediyin malzemeleride pişmek üzeredir.
Kapının hızla çalındığını duyan Fatma xala ;
-Kimdi ooo, gelirem daaa.
Nefes nefese kapıyı açar
- Ay oğul üreyimi üzdün, gel içeri.
- Yox,içeri gelmirem, anam seni çağırır.
- Bala meni gorxutma, xeyirdiii ?
- Hedik pişirip, seni de çağırır.
- Biyy seni yeke kişi olasan ay bala, bu soyuğda meni çağırmağa geldiiinn?
- Gadan üreğime, al bu gamfetteri cebiye doldur, yiyersen.
Çocuk utana çekine elini uzatır. Aldığı şekerleri cebine doldurup,
-Fatma xala men gedirem.
- Balacan, gözde mende gelirem.
- Yoldaşlarım meni gözdüyüller tez ele.
- Pinin gapısını kittiyim, gelirem.
Sonra beraberce evin yolunu tutarlar.
Bu arada hedik pişmiş, bir kaç arkadaş veya akrabanın payı ayrılmış,
masa da özenle gelecek misafirler için hazırlanmıştır.
Kapıda komşu, Ayten hanımla karşılaşan Fatma hanım
- Hara gedirsen bele,ay gözel.
- Zileyxa çağırıp, ora gedirem.
- Mende ora gedirem, yeri gedek.
Züleyha hanım kapıda misafirlerini karşılar
- Xoş gelipsiyiz, safa gelipsiyiz. Soyuğdu girin içeri, donduyuz.
Eve girdiklerinde sobanın sıcağına karışan, mis gibi ‘kök’(zencefil, tarçın, havılcan, karanfil..karışımı) çayının kokusu etrafı sarmıştır.
Tabaklara doldurulan ‘hedik’ de hem gözlere hem midelere hitap ediyor.
- Buyurun, buyurun çağırmasam gelmirsiyiz.
- Soyuğdan eşiye çıxmağ oluurr, sabahtan elim ayağım göynedi çeşmenin buzunu açammırdım.
Oradan Ayten hanım söze karışır.
- Men çeşmenin başına od galadım, ossahatcana açıldı.
Hal hatırdan sonra Züleyha hanım,
- Surfa hazırdı, geçeyin surfaya.
- Ne zehmet eledin, hedik yeterdi da, özüye iş çığardıpsan.
- Kelem dolmasıda pişirmişem seversiyiz, diye.
- Elin golun ağırmasın, çoğ zehmet çekipsen da.
- Seversiyiz diye sirke şireli pişirmişem.
(Limon tuzu ve şeker karıştırılarak)
- Vallah yox demenih.
( O zamanlar, ister etin lezzetinden, malzemelerin doğallığından, deyin, ister analarımızın öpülesi ellerinin lezzetinden deyin, bizim tabirimizle “kelem dolmasının “ lezzeti ayrı bir güzel olurdu.
Hele ertesi gün yufka ekmek ve lavaş eşliğinde yemenin verdiği lezzet ise anlatılmaz, yaşanır. )
Sofraya oturulup hoş sohbetler eşliğinde, hem yemeklerden hemde hedikten yenir.
Tabiiki herkesin evine götüreceği ev halkının da tatması için payı ayrılmıştır.
O arada kapı çalınır, gelen Türkan hanımdır.
— Ay gııızz hediyi tek yeyirsiyiiiz?
— Sein payıyı da ayırmışam,heç tek yiyeriik.
— Sen Allah surfaya otur, kelem dolması da pişirmişem.
— Sağolasan, yemek yemişem, hedikten yiyerem.
Sonra anlatmaya başlar
— Zileyxa can seye işim tüşüpdü.
— Xeyirdii? Elimnen gelen bir şeydise başım gözüm üstüne.
— Bizim Arzunun ekizleri YASEMEN nen MURAT tiş çığardıplar.
Deyir ‘tiş hediyi’ goyağ.
— Maşallah, maşallah xeyirli olsun, balalara.
—Dedim ‘tiş hediyi’goymağ Zileyxa bacımın işidi.
— Gözüm üstde, ne vaxt desen gelerem.
— Sağol, varol, üreğin dert görmesin.
Neşe içinde, yemekler yenir, çaylar içilir.
Tadına doyulmaz hoş sohbetten sonra, “ Booo ağşam olup, gağın gedeyin.”
“ Oturun gidersiyiz da, telesmeyin.”
Havanın soğuğuna aldırmayan hanımlar çarşaflarını alıp evlerinin yolunu tutarlar.
TİŞ HEDİYİ (diş hediyi)
Arzunun evinde büyük bir heyecan var.
Yakın aile dostları Züleyha hanımın da yardımıyla,anne, kayınvalide hala, teyze toplanmış küçük YASEMİN ve MURAT’ için diş hediyi yapma telaşındalar.
Aile fertleri toplanmış, dost, akraba da da davet edilmiştir.
Hazırlıklar bir kaç gün önceden yapılmıştır.
O gün sadece akşamdan ıslatılan diş hediyinin malzemeleri, sabahın erken saatinde ocaklar kurulup pişirilmeye başlamıştır.
Dışarıda havanın soğuğuyla da mücadele ettiklerinden, bir an önce işlerini bitirip içeriye girme telaşındalar.
‘Diş hediyi ‘ yemekli olduğundan, pasta, eğirdek gibi tatlıların yanında gatığaşı, sarma, gatlet de yapılmış.
Ayrıca gavurma çehmesi ‘ yapmayı da ihmal etmemişler.
Dışarıdan Feride hanımın sesi duyulur;
— Ay bala o uşağlar niye ele ağlıyıllar? kiridin daaa.
— Neyniyirsem kirimiller , meni helek elediler.
Oradan Fatma hanım,
— Tiş yarırıllar, o narahat eliyir.
( Kiritmek: Susturmak)
Zaten diş hediyini yapmanın bir amacı da, pişen buğdayların patladığı gibi, çocuğun dişide kolaylıkla ve acı vermeden çıksın diye.( Büyüklerimiz böyle düşünüyordu)
(Tabiiki bunun böyle olmadığını biliyoruz)
Ayrıca diş yediyi çocuğun ilk çıkan dişlerini kutlamak için ailenin ve yakınların bir araya gelmesine de vesile oluyordu.
Hatta çocuğun önüne bazı meslekleri ifada eden eşyalar koyarlardı.
Çocuk hangi mesleğe ait olan eşyayı tutarsa, o mesleği yapacak, diye bir inanış da vardı.
Maksat muhabbet olsun.
Yıllarca yapılarak gelenek haline getirilen ‘Diş yediyi’ geleneği
bazı yörelerde de ‘ Diş bulguru ‘ ‘Diş buğdayı’olarak geçiyor.
Bunu da aktarmadan geçemedim.
Şimdi tekrar küçük YASEMİNİN ve MURATIN diş yediyi törenine dönelim.
Hedik pişmiş tabaklara alınarak, üzeri fındık, kuru üzüm, ceviz ve şekerlerle süslenmiştir.
( Herkes istediği şekilde süslerdi)
Yemekler, yendikten sonra diş yediyi miafirlere ikram edilirdi.
Diş yediyi törenine gelenler hediyeleriyle gelirlerdi.
Çocuklara getirdikleri hediyeleri anneye verirlerdi.
Ayrıca tabaklara ayrılıp üzeri süslenen hedikler de konu, komşu, dost akrabaya gönderilirdi.
Hedik tabağı giden her aile, tabağı geriye boş göndermezdi.
Tabağın içine çam sakızı çoban armağanı hediyelerini koyup, geriye götürürlerdi.
Can dostlar;
Böylelikle bize mutluluk veren eski ama eskimeyen bir geleneğimizi siz değerli dostlarla beraber, hatırlamak, hatırlatmak ve paylaşmak istedim.
Unuttuklarım ve hatalarım olduysa affola.
İçinde güzellikleri barındıran, nice nice anılar biriktirip, gelecek nesillere aktarmanız dileklerimle saygılar ve sevgiler gönderiyorum.
Mutlulukla, umutla, ağız tadı ve gönül huzuruyla.