O zamanlar Iğdır’da hemen hemen herkesin küçük de olsa envai çeşit çiçeklerle bezeli bir bahçesi vardı.
Evler kerpiçtendi; İKİ OTAĞ BİR DALAN, ÜÇ OTAĞ BİR DALAN ( Aralık) ve önünde balkon ve bizim tabirimizle üzüm tarması …..
Az da olsa taştan yapılan evlerde vardı.
Sıcak yaz günlerinde güneşin ilk ışıklarıyla beraber evin hanımları da ayakta olurdu.
Bahçedeki horozlar kurulmuş saat gibi sabah olduğunu öterek haber verirlerdi.
Sabah ezanıyla beraber namaza kalkan evdeki büyükler, akşamdan doldurulup hazır halde bekleyen AFTAFAYI ( IBRIĞI)alıp bahçedeki tuvaletin yolunu tutardı.
O zamanlar tuvaletler bahçedeydi.
Bilhassa geceler baya zorluklar yaşanırdı.
Sabah ilk kalkan şanslı sayılırdı, çünkü tuvalet sırası beklemek zorunda kalmayacaktı.
Bahçede şırıl şırıl akan çeşmede abdestini alan büyükler namazlarını kılar, evin hanımı, hayvanı varsa ineğini sağıp sütünü ocağa koyar, diğer taraftan küçük bir demlik çay yapıp eşinin kahvaltı ( NAHAR )tepsisini hazırlamayı da ihmal etmezdi.
Kahvaltısını yapıp işi olan işine, olmayan çarşıya giderdi.
Evin genç kızları veya gelinleri varsa kalkar, bahçedeki çeşmede elini yüzünü yıkar.
Sonra iş bölümü yaparlardı.
Biri bahçeyi sular, süpürür, diğeri ,süt piştikten sonra ocağa ( Ya milangaz yada bahçedeki yakılan odun ateşindeki ocakta) oturtulan çaydanlıkta fokur fokur kaynayan çay demleyerek kahvaltı hazırlığına başlardı.
Bu arada evin büyük hanımı boş durmaz bahçeden topladığı TERE( godin), TERXUN, MAYDONOZ, DOMATES, Çıtır çıtır SALATALIKLARI ,BİBERLERİ şırıl şırıl akan çeşmede yıkanıp tabaklardaki yerini alması için evin gelinine verirdi.
Bunlara PEYNiR, ŞOR( Lor) KERE( tereyağı), kaymak,gül mürebbesi( reçeli)de eklenirdi.
Annenin sabah yoğurup bahçedeki küçük tandırında pişirdiği TAPANIN( pide ) mis gibi kokusu eşliğinde balkonda hazırlanan sofrada yerini alırdı.
Sonra çocuklara seslenilir;
“Ay bala gağın gün günorta oldu,nahar eliyecik!”
“ Gaxın EBREZE( Tuvalete)gedin!
Çeşme gelir el üzüyüzü temmiz yuyun!
“Size gayğanağ pişirirem”
Çocuklar, denilenleri yapar ama tam uyanamamışlardır.
Aheste aheste gelip sofraya otururlar.
Eğer ekmek fırından alınacaksa, ekmek almaya giden evin büyük çocuğunun gelmesi beklenirdi.
Bazan çocuk çok gecikir, sofradakilerin meraklı bakışları altında elinde ekmekler, kapıdan sallana sallana girerdi.
Tabii ki aldığı ekmeğin bir tanesinin baş kısmını yiye yiye gelmiştir.
Anne
- Ay oğul harda galdın? Gözümüzün kökü saraldı .
- Fırının doluydu, içeri girebilmedim.
- Soyra da Fatma xala gilin iti dalıma tüştü.
- Tez eliyi yu gel, yumurtalar soğuyacağ.
- Ede somunun yarısı hara getti?
( Şaka ile karışık)
- Diyesen gene kuşlar dimdihliyipler.
Evin kızının sesi duyulur.
- Saklambaç dergim hanı?
- GAZETECİNiN önünde guyruğ vardı, gözdemedim, fırına gettim eve geldim.
- Bir daha get! Men resimli romanımı oxuyacam.
- Tamam, meye de bir lere ver gedim.
- Verecem,az danış! Naharıyı ele!
Sonra güle konuşa sabah kahvaltısı yapılır.
Sofra toplanır ama evin annesinin keyif çayı devam eder.
Bazan komşuda dahil olur.
Bir iki derken demliğin çayı biter ve komşu
- Bo günorta oldu. Hele pişmiş eleyecem, gağım gedim.
- Men de durum ayağa, düğüyü isdatmışam xemir olacak.
Anneler yemek yaparken, kızlar evi toplamış, silip süpürmüş olurlar.
Eğer dışarıya çıkma niyetleri varsa anneden izin koparma peşindeler.
- Gulem Çağlara yeni dantel ipleri gelip…., arkadaşımnan gidecik.
- Bu istide ne olup, otur oturduğun yerde! Gene ne fırıllağ eliyirsiyiz? .
- Bu istide çarşıda ne işiyiz var?
- Çerşefnen gedip gelecik!
- Anaaa noular goy men de gedim da.
- Baban görse cinni olar, meni gana goyma, otu otduğun yerde!
Gene de kızlar, tanınmamak için çarşaflarını bürünüp çarşının yolunu tutarlardır.
Bu arada anne kendi kendine söylenir “Allah gabul elemesin, gün gelip günorta olup hele üçce demliğ çay içmişim, barı çay demleyip ele giderdiniz”
O sırada Rahmetli Sayım abinin sesi duyulur.
“BU AKŞAM ARAS SİEMASINDA SENEDE BİR GÜN filimi oynayacak !“
Tam o sırada belediye hoporlöründen yükselen
“ Sabah dokuz sularında, Melekli caddesinde Alaca renkte bir inek kaybolmuştur.
Görenlerin belediyemize müracaat etmeleri rica olunur.
Bulanlara 50 lira ödül verilecektir” sesi bile Sayım abinin sesini bastıramıyor.
Duyan her kes gece açık hava sinemasına gitmek için planlar yapmaya başlıyorlar.
Ama gitme imkanı olmayanlar üzgün
“ Anne, biz niye sinemaya getmirik ?” diye soran kızlar da oluyor.
“ Baban izin vermez, heç ağzıyı açma!”
Mahallelerde kadınlar ( sinema müdavimleri) üçer beşer toplanır beraberce giderlerdi sinemaya, ne korku vardı ne çekinme.
Tabii ki erkekli gidenler de çoktu.
Ailece izlenebilecek filmse çocuklar da götürülürdü.
Şimdi bakalım başka bir evde neler oluyor.
Başka bir evde güneşli havadan yararlanıp, yün yatakları söküp, yününü yıkadıktan sonra,bahçeye yaydığı temiz bezlere serip kurutma telaşı var.
Diğer tarafta, bahçede yakılan ocağa yerleştirilen büyük kazanda
kaynatılıp çivitlenen beyaz çamaşırların iplerde yerini alması….
Sonra gelin ile kaynana arasında geçen konuşmalar
-Gızıımm leliğ oldum, bir istikan çay demle!
-Çay hazırdı, gel otur bir nefeslen.
Özüyü helak eliyirsen.
- Pasta da pişirdim, önce yemek yiğeyiiiinn , yoğsa çayıyı doldururum.
- Sağolasan balam can, bir gaşığ yemeğ yiyip, çay içecem.
- Soyra da başıyı goy yere, birez yat! Men paltarları yığışdıraram.
- Gözün eşiğde olsun!Toyuğ cüce yünnerin içine girmesin.
- Bir gözüm eşihdedi, irahat ol!
Başka bir bahçede ocaklar kurulmuş.
Bir tarafta vişne reçeli diğer tarafta domatesler yıkanıp ocağın üzerindeki kazanda salça olmak için hazırlanıyor.
-Ay bacı bu gab gacağı tez yuyun galdırın,mirçekler göçümüzü oydu!
- Booo ay bacı ceryan kesildi.
- Barı NURU suyu kesmiye!
- Aha su da azalır, kesildi kesilecek.
- Bunnarı peşman dağında yallı gersinler, biz yazzığ neyniyecik?
- Su pompasının da başı gırılıp, kişiye neçe defe dedim, başı soyuğluğ eliyir, heye deyir, gene yadınnan çığır.
- Metel galdığ.
Başka bir evin kapısında ellerinde çarşafları bekleyen üç tane kadın, bir konuşup bir yola bakıyorlar.
- Bu gede harda galdı? Gec galacığ, demişem get MİR HÜSEYİN YEŞİLYURTTAN bir GOLDEN kutu al gel! Bir saatti yoğdu, kim bilir başı hara gızışdı.
- Sizi de metel eledim.
- İndi hammı yığılıpdı biz yoğuğ, diyeceğler “Be bunnarın gohumları hanı?”
- Harda olsa faytun da gelecek.
- Faytunçu Bayram gohumumuzdu , gelmişdi, dala gaytardım, indi gene gelecek.
- Kutu da olmasın, faytun gelir , durun gideyin! Faytona binip yola koyulurlar. (O zamanın en iyi ulaşım aracı faytonlar, yük taşıma aracı da DAŞGALARDI)
Başka bir evin kapısı çalınıyor.
Kapıyı açan çocuklar “ Annneeee gapıda bir daşga var, daşkaçı seni çağırır, hele gel!”
Kapıda, içinde kavun karpuz dolu bir araba ( DAŞGA) duruyor ve arabacı
-Ay bacı bura Hacı Memmedin evidiii?
diye soruyor.
-Heye, xeyirdiii?
- Bu gavun, garpuzu Melehliden Hesen Artandaş size yolladı, Hacı emiye soruşdum.
- Hacı emi dedi, “ Balacan apar bizim eve ver”men de gettim.
- Hesen gardaş gilin payları çoğ olsun.
- Ay bacı dur, yardım eliyim, çuvallar ağırdı.
- Sağol gardaş Allah kömeyin olsun.
Başka bir mahallede kadınlar toplanmışlar
- Bu akşam güzel filim var, gideyiinn?
- Necibe gile de xeber vereh.
- Men indi çarşıya gedirem, CEMİL SÜRMELİYE ye yeni ayyakkabılar gelip, isdiyirsen sen de gel.
- Gözdüyürem, çerçefiyi al, gel.
- Gelirem , meni gözde.
Hafiften esen rüzgara karşı, çarşaflarını sıkı sıkı tutarak çarşıyı dolaşmaya başlıyorlar.
Dükkanlarının önüne sandalyelerini çeken esnaf, çaycılardan ısmarladıkları çaylarını yudumlarken, hem memleket meselelerini konuşuyor, hem Iğdırdaki güncel olayları değerlendiriyorlar.
“ Soğuk suuu!” diye bağıran çocuklar, Karaağaçların altına yerleşen ÇITTAMACILAR, ayakkkabı boyacıları “Abi boyayayım!” diğer taraftan
“ Haşlama mısııır, kabap mısıııırrr !”Diye
bağıran mısırcılar,
IYDIRMAVAda SÖYÜTLÜ kahvelerinin olduğu yerde, sıra sıra dizilen faytonlar, daşgalar müşterilerini bekliyorlar.
Behlül eminin dükkanının önündeki sebzeler, sergici Hüseyin Nargün emi, Hilal emi, Hacı Yakup Sili emi …..
İsmet Yeşilçimen emi, Aziz Tabaru emi ….meyve ve sebze almak için dolup taşıyor.
Allah hepsinin mekanlarını cennet etsin.
Çarşıyı dolaşıp yavaş yavaş eve dönerken kuyumcu Zeki abinin dükkanından çıkan çarşaflı kızların tanınmamak için çarşafla verdiği mücadele ise görülmeğe değer.
Yavaş yavaş dükkanlar kapanıyor, sergicilerden aldıkları karpuzu,kavunu , veya fırından aldığı ekmeği koltuğunun altına alan evin erkekleri evlerinin yolunu tutuyorlar.
Tabii ki yolda gördükleri eş, dost, arkadaşla da muhabbet etmeden geçmiyorlar.
Evlerde ise akşam yemeği için hazırlıklar başlamıştır.
Toza toprağa karşı bahçe sulanıp süpürülmüş, semaver doldurulup hazırlanmış, elektrik kesilmesine karşılık, gaz lambası yada lüks ulaşılacak en yakın mesafeye konmuş.
Yıkanan balkona yayılan kilimin üzerine minderler, yastıklar yerleştirilmiş, sofra bezi yayılarak yer sofrası hazırlanmış ( o zamanlarda yer sofrasında yiyenler çoğunluktaydı).
Sivrisineklere ( MIĞMIĞ) karşı da çeşitli tedbirler alınmıştır.
Mesela, ot yakıp dumanıyla mığmığları ( sivrisinekleri )uzaklaştırma,gibi.
Akşam Sinemaya gitme telaşında olanlar,
” Be bu kişi niye gelip çıkmadı, sınamaya gec galacığ”
Yada başka bir evde
“ Anneee babama denen, mende Seval gilnen sinemaya gedim”
“ Men diyemmenem, ele bilki babayı tanımırsan”
“ Her kes gedir, tehçe biz evde ,galırığ,pığdım.”
Diyer bir mahallede düğün var, hoparlörden yayılan müzik sesi hafif rüzgarla bir azalıp bir çoğalarak yayılıyor.
Sokaklar ana baba günü, sinemaya gidenler, toya ( düğüne) gidenler….. guruplar halinde ve sohbetler eşliğinde ilerliyorlar.
Açık hava sinemasının önüne dizilen ÇITTAMACILAR dan külah külah çıttama ( Ay çiçeği) alanlar sinemaya geçip tahta sandalyelerde yerlerini alıyorlar ve nihayet filim başlıyor.
Herkes pür dikkat ama çıttama çıttamayı da ihmal etmiyorlar, tabi.
Arada bir alkışlamalar, yada oyunculara bağırmalar;
“ Saklan saklan ! Arkadan geliller! “
“Ağacın dalına gizden, ağacın dalına gizden!”
Veya
“ Seni yalladııırr, inanma!”
“ Hara gedirsen, insafsız?”
“ Uşağ yadınnan çığdı, dala gayıt!”
Gibi tezahuratlar eşliğinde ve heyecanla filimin sonu geliyor.
Herkes güle oynaya evin yolunu tutuyor , tek korktukları şey ara sokaklardan geçerken önlerine köpeklerin çıkması, bunun için ellerine sopa alanlarda yok değil.
Bu arada düğün de dağılmıştır.
Dondurmacıların önünden geçerken birer külah dondurma almak da ihmal edilmiyor.
Ama birden bire uzaktan şimşekler çaktığını fark edince adımlarını hızlandırıyorlar.
Eve varıldığında genellikle ev halkından bazıları ayakta olurdu.
“ Filim nasıldı?”
“ Kimi gördünüz “yada düğüne gelenlere “ Gelin gözeliydiiii?”
“ Çoğ oynadıyız mı?” “ Sekine gil de gelmişdii?….
Buna benzer sorulardan sonra herkes yatağına gidiyor.
Gece yarısı gök gürültüsüyle beraber yağmur da hızlanıyor.
Birden evin annesinin sesiyle uyanıyorlar “ Booo her yer damcıllıyır” “ Gaxın gaxın!”
“Ay gız leğeni geti , setilide o yana goy!”
“Gazzannarı da goy”
“ Allah gabul elemesin , bu şırta şırta ne dayanar!” Bu şekilde rahat bir uyku uyuyamadan sabahı edenler çok oluyordu.
Ne yazık ki o zamanlar, evlerin damlaması sıklıkla olan şeylerdi ve herkesin korkulu rüyasıydı.
Bir Yaz günü hikayemizi tamamladım, unuttuklarım yada yazamadıklarım beni affetsinler.
Aramızdan ayrılanlara allahtan rahmet, hayattakilere sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Güzel anılar biriktirip, geleceğe umutla bakmanız dileklerimle, sevgiler gönderiyorum.
Sağlıkla kalın, mutlu kalın, umutla kalın