Değerli dostlar; öncelikle Ramazan bayramınızı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramınızı bütün kalbimle kutluyorum.
Ramazan bayramı (Şeker bayramı); kimi öyle der, kimi böyle der…
Bayramlar; kardeşliktir… kini nefreti bırakıp sevgiyle kucaklaşmadır…
saygıdır, gönül almadır…
Bu yıl Ramazan bayramımız ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramımız aynı zamana denk geldi.
Buruk ta olsa, kayıplarla da yaşansa herkes elinden gelenin en iyisiyle kutlamaya çalıştı; kimi mutluluğunu haykırarak, sevinçle, kimi göz yaşlarını içine akıtarak buruk ve sessiz.
Her halükarda yarınlarımızın umutları olan çocuklarımız mutlu edilmeye çalışıldı.
Şimdi geçmişe bir göz atalım.
Bu günkü anılara yolculuğumuzu Iğdırımızdaki ‘Ballı ‘ yıllarına yapacağız.
O yılları yaşayan, dolu dolu anılar biriktiren veya o yılları merak edenler için zaman tünelinde bir yolculuğa çıkacağız.
Geriye dönüp baktığımızda; yaşadıklarımız, sahip olduklarımız, istediğimiz halde sahip olamadıklarımız…
Ufacık şeylerden mutlu olduğumuz, sevdiklerimiz büyüklerimizin aramızda olduğu o güzel yıllar..
Boyunlarına astıkları tahta kutularda sütlü satan, lokum, pasta ( bisküvi) satan çocuklar, gençler…
İki çeşit sütlü satarlardı, küçük olan sütlüler sert ve sakız gibi dişlere yapışıyordu.
Biraz daha büyük olanlar ise daha yumuşaktı içindeki kağıtlarda numaralar vardı.
Çocuklar sütlüsüne oyun oynarlardı.
Kimin numarası büyükse o kazanırdı. Çok sütlü kazanan çocuklar arkadaşlarıyla paylaşır yada sütlüceye ucuz fiyata geriye satarlardı.
Tabii ki burada kazanan sütlüceler oluyordu.
Çocuklar ise o gün ceplerindeki paraya göre oyuna devam eder, hem ağızlarnı tatlandırır, hem de güzel vakit geçirirlerdi.
Bayram harçlıklarını alan çocuklarda sütlücelere koşarlardı.
Sütlücüler genellikle, eski belediye binasının yanındaki Aras sinemasının önünde, karşı caddede veya İydirmavadaki Söyütlü kahvelerinin önünde satarlardı, sütlülerini.
Ayrıca çocuklar boyunlarına astıkları kutularda, lokum, pasta( bisküvi) gofret satarlardı.
“Lokum , pasta, sütlü, gofret “ diye bağırarak kutularındakileri satıp para kazanabildilerse onlardan mutlusu yoktu.
Bir de çocukların gözdesi olan,küçük bastonlar şeklinde, bitişik iki parmağı andıran şekerler vardı.
Tadına doyulmaz küçük siyah hurmalardan bahs etmeden de geçemeyeceğim.
O zamanlar Iğdır’da bildiğim ve duyduğum kadarıyla bir tane pastane vardı.
Ayrıca BEYTULLAH emi vardı.
Evde yaptıkları baklava ve poğaçaları Belediyenin karşısında rahmetli ORUÇ VURGUN eminin dükkanının karşısındaki köşeye yerleştirdiği tekerlekli küçük elle itilen camlı arabasında, pastaneden daha ucuz fiyata satttığı için alıcısı da çok olurdu.
Genellikle sabahları büyük, küçük herkesin uğrak yeriydi.
Sonra halifeli caddesinde yeni hamamın yanına tatlıcılar imalathane açtılar.
Urfalı olduklarını öğrendiğimiz ustaların imal edip çarşının çeşitli yerlerinde sattıkları tatlının BALLI olduğunu öğrendik, böylece Iğdır BALLI ile tanışmış oldu.
Ballılar halka şeklinde, yarım ay şeklin, baston şeklinde yada kol böreği şeklinde büyük ve yuvarlak olarak yapılırdı ( büyükler parça parça koparılıp tartarak satarlardı.
Tabiiki elleri terazi gibiydi, bazan tartmaya bilengerek görmezlerdi).
Kocaman kazanlarda sıvı yağda kızartılan ballılar, bal kıvamlı şerbetle buluşturulurdu.
Özenle tepsilere yerleştirilen BALLILAR dört tarafı camla kaplı, tekerlekli, el ile itilen arabalara yerleştirilip satılmak üzere çarşının yolunu tutarlardı.
Ayrıca imalat yapılan yerden de BALLI satın alınabiliniyordu.
Eline para geçen çocuklar hemen ballıcılara koşarlardı.
Büyük küçük herkesin uğrak yeri olan BALLICILAR ; genellikle Pazartesi ve Cuma günleri Iğdır’a gelen köylülerimizin de mutlaka uğradıkları, BALLI alıp evlerine götürdükleri yerdi.
Büyük küçük herkesin severek yediği BALLILARI şimdi kullandığımız yağlı kağıtlara benzeyen kağıtlara sarılarak alıcıya verilirdi.
Çocukluğumuzun, öğrencilik yıllarımızın bu olağanüstü tatlısının, tadının hala damaklarınızda olduğundan eminim.
( Tabiiki o güzel günleri yaşayanların)
O zaman Urfalı olduklarını bildiğimiz tatlıcıların Arap kökenli olabileceklerini düşünüyorum. “Neden “diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum.
Benim burada çalıştığım okulda, her sene yaptığımız okul şenliğimiz vardı. Şenlikte satılmak üzere herkesin bir yiyecek getirmesi gerekiyordu.
Biz de kendi mutfağımızı tanıtmak ve aynı zamanda da okul bütçesine katkıda bulunmak üzere kendi standımızı hazırlıyorduk.
Okulumuzda çocuğu olan Faslı bir aile vardı.
Ne getirebileceklerini sorduğumuz aile “HALVA getireceğim “ diye söyleyince ben şaşırdım ama bir şey demedim.
Listeye de helva diye kaydettim.
Almancası pek iyi olmadığı için, kendini tam ifade edememişti, sadece helvanın çok hafif bir tatlı olduğunu anlatmaya çalışmıştı.
Ben de helvayı bildiğimi, bizim de zaman zaman helva yaptığımızı söyledim ve gülerek ayrılıp gitti.
Şenlik günü ben helva beklerken, bizim Faslı ailenin bir tepsi BALLI ile geldiğini görünce, şaşırıp gülerek;
-Halva yazdırmıştınız? Herhalde fikrinizi değiştirdiniz, ama çok da güzel olmuş, dedim.
Şaşkınlık yüzüme bakıp;
-Hayır hayır fikrimi değiştirmedim bu bizim HALVA, diye cevap verdi.
Sonraki yıllarda FASLILARIN “Halva “bizim” BALLI “dediğimiz tatlının onların geleneksel tatlıları olduğunu öğrenmiş oldum.
O an bizim Iğdır’a gelen BALLICILAR aklıma geldi.
Ve acaba Arap kökenli miydiler ? Diye düşünmeden edemedim.
43 yıldır Iğdırdan uzakta olduğum için, Iğdırda BALLI imalatının devam edip etmediğini bilemiyorum.
Ama modern adıyla ‘ halka tatlısı ‘ olarak pastanelerimizde ve yerine göre de mutfaklarımızda yerini aldığını biliyorum.
Değerli dostlar; ağız tadıyla geçireceğiniz sağlık ve güzelliklerle dolu nice bayramlar diliyorum, aileleriniz ve sevdiklerinizle birlikte.
Acısız, kedersiz, kaygısız…. aydınlık, mutluluk ve umut dolu…
Sevgi ve saygılarımla…