Hem güzelliğiyle büyüleyen, hem olağanüstü kokusuyla ruhları ferahlandıran, hem sağlık için kullanılan, hem ağızlarımızı tatlandıran ve sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmezi,
‘ gül mürebbesi ‘ hele bir de tereyağı ( sarı yağ ), kaymak veya yoğurtla buluşursa …ayrı bir lezzet ayrı bir damak tadı.
Üzerine şarkılar türküler, maniler, şiirler yazılan, sevginin, aşkın, sevdaların, hasretliğin, beklemenin, ahdın, vefanın;
Gızıl gülü dererem.
Derip yere sererem.
Vefalı yarim olsa.
Yolunda can vererem.
Sevgiliye seslenişin;
Gızıl gülem desteyem.
Bülbülem gefesdeyem.
Xeber verin o yara.
Ölmemişem xesteyem.
Sevginin, aşkın, sevdalanmanın;
Gelirdim süze süze.
Gızıl gül süze süze.
Yar mene gaş, göz etti.
Tellerin düze düze.
Ninnilerimizin;
Lay lay dedim yatasan.
Gızıl güle batarsan.
Gızıl gül kölgesinde,
Şirin yuxu yatasan.
İsyanın, hoşnutsuzluğun,memnuniyetsizliğin ;
Eziziyem güle naz.
Bülbül eyler güle naz.
Dövran ele davrandı.
Ağlayan çox gülen az. ….vs ifadesi.
Dostluğun, sevginin, aşkın, payın, paylaşmanın , gönül almanın, özlemin, komşunun, komşuluğun, güzelliğin, güzelleştirmenin, ferahlığın…
Bir de gül ile bülbülün hikayeleri var;
Tarihi insanlık tarihi kadar eski olan güllerin renginin beyaz olduğu söyleniyor.
Beyaz güle aşık olan bülbül, aşkına karşılık alamıyormuş. Aşkından asla vazgeçmeyen bülbül gül ağacının üzerinde dönüp durarak güle yaklaşmayı bekliyormuş.
Bir gün çok güzel açan beyaz güle yaklaşıyım derken gülün dikeni bülbülün boğazının aktına saplanmış; bülbülden damlayan kan damlaları gülün beyaz yapraklarını kırmızıya boyamış ve bülbül de gül ağacının dibinde can vermiş.
Bu hüzünlü hikayeden sonra güllerin rengi beyazdan kırmızıya dönmüş ve gül ve bülbül hikayeleri dilden dile dolaşmaya başlamış.
Şimdi tekrar gızıl gülümüze dönelim.
İlkbahar geldi, ‘Gızıl güller’ açtı.
Fatma xalanın, Zehra bacının, Günnaz’ın …..vs, bahçeleri sabahın ilk ışıklarıyla beraber canlılığıyla, güllerden yayılan olağanüstü kokusuyla, hele bir de gece yağmur yağdıysa;
yaprakların üzerinde güneşin ışıklarıyla pırlanta görünümü veren parıltısıyla, şairlere, ressamlara, yazarlara ilham olacak güzellikte.
O zamanlar hemen hemen herkesin küçükte olsa bir bahçesi ve bahçeyi süsleyen envai çeşit çiçekleri, gülleri ve kendine has olağanüstü kokusu ve rengiyle güllerin şahı padişahı olan ‘gızıl gülleri…
Zehra bacı elinde büyük bir kalbur, güllerine yaklaşır;
- Maşallah, maşallah, ne gözel açıpsıyız, indi nen sizi gopardacam, meni bağışlayın.
- Ay xanım, diyesen öz özüye danışırsan.
- Yox, güllerimnen danışıram, hem gopardıram, hem de gıyabilmirem.
- Edebaz olma, guruyup gidecehler, goparttıxça yerine tezzeleri çığır da.
- Ay kişi sen meye baxma öz özüme danışıram da.
Yoldan geçmekte olan Sura xala, Zehra bacı dediği uzaktan akrabası olan Zehra xalanın sesini duyup, kapıya yönelir.
Sessizce kapıyı aralayarak Zehra bacısına seslenir;
- Ay bacı, xeyirli sabahlar, biyy İsa gardaş da evdeymiş.
- Gel gel, İsa da senin gardaşındı, gel içeri.
- Sura bacı xoş gelipsen, siz söypet eleyin, men tükana gidecem.
İsa dayının içeriye girmesiyle bizim tabirimizle ‘gırışığı açılan‘ Sura xala;
- Gül yığırdıın? Maşallah ne gözel açıplar.
- Maşallah günün olsun, lazımdısa gel yığ apar.
- Biyy sağolasan, mende gedirdim, Zerfe’ye soram; bu il menim gızıl güllerim heç gözel açmıyıpdı.
- Nekgeder istiyirsen yığ apar, her sabah buggeder yığıram.
- Payın çox olsun; birez yığım aparım.
Bu arada kahvaltısını yapan İsa dayı, kopardığı bir gülü koklayarak, vedalaşıp, dükkanın yolunu tutarken elindeki gülü dişleriyle tutup ara sıra koklayarak yoluna devam eder.
Başka bir bahçede güller çoktan toplanıp ayıklanmış, dışı çamurla sıvanan büyükçe tencere ocağa oturtulmuş; şeker, limon veya limon tuzu … her şey hazır.
Seriye xalanın ölçüsü bir avucun dolduracağı kadar ( xışma) ayıklanmış güle bir kilo toz şeker ve yeteri kadar su.
- Gızım o çilovsüzendeki gülleri geti görüm, diyesen su gaynadı.
- Burda nekgeder gül var, o gazzan tutacağ?
- Tutar tutar, men ölçmü bilirem, sen o kevgiri de geti buraya.
Gülleri kaynayan suyun içinde iyice haşlayan Seriye xala, şekerini ilave eder ve şekerle güllerin özleşmesi için elinde kevgir ara ara kefini ( üzerinde biriken köpüğünü) alarak kontrol eder.
Gül reçelinin piştiğinden emin olduktan sonra önceden ayarladığı limon tuzunu ekleyerek ocaktan alır.
Bahçeyi kaplayan gül reçelinin ( mürebbesinin)enfes kokusu ve göz dolduran rengi, Seriye xalanın gururlanmasına sebep olsa da gözünden bir hüzün bulutunun geçmesine engel olamıyor.
- Ay ana ne oldu ? İndi gülüp danışırdın, gene kimi yadıya tüşürttün?
- Ablan gül mürebbesini çoğ sevirdi; indi el yetmir, ün yetmir, gurbeti veran galsın.
- Paylarını ayırırsan da, gelende aparatlar.
- Ya kısmet.
İçeriden boş kavanozlarla gelen Selvi;
- Ay arvat, gene başlama, gel bankaları ( kavanozları) doldurağ!
- Gel gabaxça gurbette olan balalarımın payını ayırağ, galanına baxarığ; gül çox, şeker çox gene pişirerem.
Paylar ayrılır, kavanozlar doldurulup havası alınsın diye ters çevrilip, büyük bir tepsiye yerleştirilir.
Şimdi içine koparılan gülün yapraklarının ilave edilmesiyle lezzetine lezzet katılarak demlenen çay faslı; hüznün dağılıp, tatlı bir sohbet eşliğinde yudumlanan neşelerini yerine getirmeye yeter.
Tabiiki sohbetlerinin konusu gül dür, gül reçelidir, gurbettir, hasretliktir….
Diğer evlerde de hemen hemen buna benze ‘gızıl gül’ muhabbetleri….ve olmazsa olmazı ‘ gızıl gül mürebbesi’
Reçeli yapılan, şerbeti yapılan, kolonyası yapılan, cilt bakımı için kullanılan, alternatifi tıpta kullanılan… kurutularak ileriki zamanlarda değerlendirilen, kurutulan goncalarından davet masalarına şıklık katan gızıl gülün muhabbetleri de o denli güzel olur.
Can dostlar; ağızlarınızın tadı, yuvalarınızın huzuru ve mutluluğu hiç bozulmasın, gızıl gül tadıyla, gızıl gül muhabbetleriyle dolu nice baharlar diliyorum.
Sevgi ve saygılarımla…