Çocuklukta yüreğime yerleştirip, benimle beraber büyüttüğüm, dolu dolu anılar biriktirdiğim komşularımız; komşuluklarımız, sevdiklerimiz ve güzel Iğdır’ımız…
Iğdır bu kadar kalabalık olmadığından hemen hemen herkes biri birini tanırdı.
Dostluk vardı, muhabbet vardı;
Sevgi, saygı, yardımlaşma üst düzeydeydi.
Evler genellikle tek katlıydı ve her evin önünde küçük ama rengarenk çiçeklerle bezenmiş, balkonun önünde üzüm tarmaları ( asması ) olan küçük de olsa bir bahçesi vardı.
Yardımlaşma üst düzeydeydi ,öyle ki;
Bahçelerde yetiştirilen meyvelerden, sebzelerden, yada hayvanları varsa sütünden, yumurtasından komşu hakkı, dost hakkı, göz hakkı mutlaka ayrılırdı ……
Evde pişen yemekten, tandırda pişen lavaştan, tapan ( bir çeşit pide ) veya galından ( kete ) kokusu gitti diye mutlaka komşuya da gönderilirdi.
Burada Can komşumuz rahmetli Senem teyze ( o zaman annem abla dediği için ben de abla diyordum ????) ve Kerem amcayı anmadan geçemeyeceğim.
İkisi de çok becerikliydiler.
Senem teyze ekmeği evde tandırda yapardı ( Annemler de ).
O zaman bahçesi olan evlerin bahçelerinde, ekmek ve yemek pişirmek için tandırları yada odun ocakları vardı .
Ayrıca “ gara gülle “ dedikleri kömür tozu ve çok küçük parçalarından (xeke ) portakal büyüklüğünde yapılan toplar ocağa atılarak yakılır, üzerine
“ Bozbaş “ “Daş küftesi” ( Et , özel siyah sal taşının üzerinde tokmakla dövülerek hazırlanırdı ) gibi yemekler konur, hazin hazin pişmesi sağlanırdı ( Pişme saatini çok iyi bilirlerdi ).
Bu arada ya gezmelerine gider ya diğer işleriyle meşgul olurlardı .
Şimdi, kendi mahallemizden bahs etmek istemiyorum.
Hatırlıyorum, sabah erkenden kapı çalınırdı.
Annem;
- Ay gızım, o gapıya bir bax, diyesen biri geldi.
Kapıyı açtığımda kocaman bir leğen içinde dumanı tüten sabah aşının kokusu eve yayılırdı .
- Anne !Senem abla geldi.
- Xoş gelip, safa gelip.
- Senem abla, buyur gel, içeriye.
- Yox girmiyim, tendire sabah aşı atmıştım, Hacı gardaşın payını getirdim.
Senem abla gülümseyen gözleriyle
leğendeki sabah aşını anneme verir;
- Ocağa süt goymuşam, daşmasın, men gedim.
O sabah aşının üzerine gezdirilen mis gibi tereyağının kokusu eve yayılırdı.
Hele kışın soğuk günlerinde tadına doyum olmazdı .
Tabii ki gelen leğen geriye boş gitmezdi .
Hele Senem ablanın yaptığı KELECOŞ yemeğinin tadı hala damağımda.
Annemin OMACAŞI, HASUDASI, KUYMAĞı ,KELEM DOLMASI (lahana sarması )meşhurdu ….
Diğer komşularla da aynı samimiyeti yaşar, karşılıklı yardımlaşma ve paylaşımlarda bulunurduk.
Türkan ablanın sabah arası annemle ayak üstü sohbetleri ve adını sayamadıklarım diğer can komşularımız ….
Kerem amcalarla bir aile gibiydik.
Bahçelerimiz bitişikti ( bizim bahçe de büyüktü ).
Meyve ağaçlarımız vardı. Ama mutlaka sebzeler de ekilirdi.
Ayrıca hem göze hem de yüreğe hitap eden envai çeşit çiçeklerin olağanüstü kokuları….
Meyveler olgunlaşıp, toplandığında, Rahmetli Kerem amcanın bin bir emek ve özenle aşılayıp yetiştirdiği ( Bir ağaca 4-5 çeşit meyve aşılamıştı ) envai çeşitli meyvelerden de mutlaka payımız gelirdi.
Sultan amcamın bağından nenemin payız armudu ( Sonbahar armudu )payı gelir, iplere dizilerek asılır, kışa saklanırdı .
Rahmetli Kadir amcaların bahçesindeki vişne ağaçlarını ise anlatmaya kelimeler yetmez ….
Günlerce toplanır, biz çocuklar da payımızı alır, keyifle yerdik .
Rahmetli Ece’min ( Annem kadar sevdiğim komşumuz) tadına doyulmaz omacaşı… ve muhabbet dolu sofrası.
Tabbii ki hepsini anlatmak için kitaplar yazmak lazım ( Bahs edemediklerim beni affetsinler)
Babam işinden dolayı İstanbul’a gittiğinde , Senem ablanın , arkadaşım olan küçük kızları nurlar içinde yatsın Züleyhanın da mutlaka bir hediyesi olurdu.
Diğer komşularımızla da çok güzel ilişkilerimiz vardı .
O zamanki Iğdırda herkesin en büyük eğlencesi sinemaydı( Çocukken oynadığımız saklambaç ( gizdemparç ), çizgi, 7 kule , evcilik …. oyunlarının dışında )
Her kes heyecanla rahmetli Saim abinin mahallede bağırmasını ( Elinde oynayacak olan filmin afişi bağırarak sokakları dolaşırdı ) beklerdi.
Başta Sona abla, Latife abla, Necibe abla ….. ( Teyzelerdi
hepsi ama abla diyorduk ) sinemanın müdavimleriydi .
(Hepsinin mekanları cennet olsun inşallah)
Orta okula başlamıştık, mahalledeki arkadaşlarla teyzelere takılıp sinemaya giderdik .
Ama benim babaannemden izin almam pek kolay olmazdı.
İzin alabildiysem ( tabii ki okul dışındaki saatlerde ) keyfime diyecek yoktu .
Külahla aldığımız çıttama ( ay çekirdeği ) keyfimize keyif katardı.
Çoğu zaman elektrikler kesilir, filim yarıda kalırdı.
Söylene söylene geriye dönerlerdi “ Allah gabul elemesin,filim yarıda galdı.”
ve ertesi gün devamını seyretmek için tekrar sinemaya ( Tabi ki biz gidemezdik )
Çünkü okulumuz vardı ve okul ve dersler asla ihmal edilmezdi .
Sabah horozların ötmesiyle uyanırdık .
Eğer okula gideceksek (Akşamdan önlüğümüz hazırlanmış, beyaz yakalar yıkanmış kolalanmış, kömür ütüsünde ütülenmiş bizi bekliyor ,olurdu) erkenden kalkar elimizi yüzümüzü yıkar annemizin hazırladığı mis gibi sütün kokusunu içimize çekerek kahvaltımızı yapardık.
Sonra arkadaşlarımızla kararlaştırdığımız gibi bir birimizi çağırarak , güle oynaya okula giderdik .
Ders bittiğinde (eğer kış ise )eve dönüş yolundaki kestanecilerden aldığımız kestanelerin, bir kısmını cebimize doldurarak hem ısınır hemde afiyetle yiyerek tadını çıkarırdık.
Eve geldiğimizde annelerimiz işlerini bitirmiş, yemeklerini yapmış, örgülerini ellerine alarak çocuklarının, eşlerinin yemeğe gelmelerini beklerlerdi .
Yemekten sonra biraz dinlenen babalar işi olan işine veye çarşıya giderlerdi.
Saat üç dört sıralarında annemin semaveri kaynamış ve çayı demlenmiş oludu.
Vakti olan komşular bizim balkonda (Eğer kışsa evde sıcak sobanın etrafında )toplanırlardı.
Hele rahmetli Necibe bibimin gülen gözlerle kapıdan girişi ve sevgi dolu sesi hala kulaklarımda.....
Örgüsünü ören, birbirleriyle örgü örnekleri değişen, örüp bitirdikleri parçaları birbirlerine gösteren annelerin neşeli sohbetlerini, kahkahalarını duyar gibi oluyorum.
Akşama doğru herkes evine dağılır , bahçe sulanır( yazın sıcak günleriyse ), süpürülür;
kilim yayılır, akşam yemeği için sofralar hazırlanır ( Tabii ki semavere de ateş atılmış olurdu ) ve allah ne verdiyse yenilirdi.
Günün yorgunluğunu ancak o zaman hissederdi annelerimiz.
(Temizlikten, tutun, yemek, bahçe işleri hepsini kendileri yapar ama hiç şikayet etmezlerdi. )
Yemekten sonra ya akrabalardan, ya komşulardan babamla sohbet etmek için gelirlerdi .
Çaylar içilir, muhabbet koyulaşır bazan gece yarılarını bulurdu.
Sonra “ Geceniz xeyire galsın “ diyen misafir
“ Xeyire gabağ get “ deyip uğurlanır ve uyku saati .
Sabah yine aynı tempo ….
Komşuluk ilişkileri ve yardımlaşma üst düzeydi, diye belirtmiştim ( Tabii bu benim çocukluktan 22 yaşına kadar olan zaman dilimleri)
Mesela kışlık yufka mı yapılacak, toplanılır 2 tane teyze vardı Nurlar içinde uyusunlar ( isim vermek istemiyorum) Akşamdan gelir, gece hamuru yoğururlardı.
Annemin de yardımıyla hazırlıklar yapılırdı.
Geceği bizde geçirirlerdi.
Sabah erkenden tandıra ateş atılır ve diğer komşular gelir ( önceden belirlenen )yufkalar yapılırdı.
Yapılan ufkular kurutulmak için serilir, sonra; tapan, galın … Tabiiki sarı yağ ve döğmeç, yenmez mi ?
‘Döğmeç’ ekmek pişirilen günün olmazsa olmazıydı.
Döğmeç: Sarı yağ ( tereyağı) ve tandırdan çıkan sıcak ekmeğin buluşması ve olağanüstü bir lezzet.
Çaylar içilir, yemekler yenir,
Neşeyle ve yardımlaşmayla yapılan ekmeklerin yapılışı, akşama doğru ancak biterdi.
Eğer sonbaharsa tandıra atılan pazıları ( şeker pancarı ) yemek için sabah iple çekilirdi ( Bu pazıdan yakın komşu da payını alırdı ).
Yapılan bu yufkadan da paylar ayrılır ve bir daha sıra kimde diye belirlenirdi.
Aynı zamanda kışlık erişte, turşu , salça…
Ha unutmayayım bir de SEMENİ yapımı vardı.
Kocaman kazanlarda kaynatılan meşakkatli ama o kadar da lezzetli semeni ….
Kışlık kavurmalar da genellikle yardımlaşılarak yapılırdı .
Iğdırın her mahallesinde, her sokağında kilimler serilip; küçük guruplar halinde yapılan kapı önü komşu sohbetlerini ise bir başka güzellikti .
Bu kapı önü sohbetleri akşam da gece yarılarına ( Eşleri eve gelinceye kadar ) kadar devam ederdi.
Bizim mahallede arkadaşım Meryem’in ( Sevgiler gönderiyorum ) balkonu biz kızların sabah toplanma yerimizdi ????rüyalar anlatılır, düşünceler paylaşılırdı .
Annelerimizin;
-Gelin , günorta oldu, bir işin ucundan tutun !
Sesleri hala kulağımda .
Yazacak çok şey var ama fazla uzatarak canınız sıktım zaten ( Affınıza sığınıyorum)….
Yazın sıcak havalarında ya dışarıda, ya da damın üzerinde korkmadan uyunurdu .
Çarşıda sergiciler, sattıkları eşyaların veya karpuz, kavun … gibi yiyeceklerin üzerine çadır veya naylonla kapatıp giderlerdi .
Ne hırsızlık vardı, ne de düşmanlık.
Dostluk vardı, paylaşım vardı ( Mutluluklar paylaşılarak çoğaltılır, acılar paylaşılarak bir nebze de olsa azaltılır, tesell edilirdi) samimiyet vardı güven vardı, huzur vardı, sevgi ve saygı vardı.
Şimdi ise boz beton yığınına dönen güzelim bahçeler, doğanın katledilişi, belirsizlik ve geçmişe duyulan büyük bir özlem ….
Sevgi ve özlemlerimle
Not : Bu anlattıklarım Iğdırın hemen hemen bütün mahalle ve sokaklarında yaşanan şeylerdi.