“Ses etme, yatanlar uyanır, koy hele yatsın!
Yatanları razı değilim kimse uyatsın!”
Ortaokula yeni başlamıştım. Edebiyata hevesliydim. Kendimce şiirler de karalıyordum. Karaladığım şiirleri de hafta sonları köye gittiğimde arkadaşım Beyler’e okuyordum. O beni övdükçe daha şevkle yazıyordum. Köyümüzde tahsili olmasa da edebiyata en yakın insan Sultanali Amca’ydı. O kış geceleri köylülere “Muhtarname’den okur ve okuduklarını da heyecanla açıklamaya girişirdi. Köye gelen misafirler, özellikle din hocaları onun dükkânına giderlerdi. Benim de bir ayağım o dükkânda olurdu.
Bir gün dükkâna gittiğimde tezgâhın arkasında oturan fötr şapkalı, nur yüzlü yaşlı bir adam gördüm. Dükkandaki divanlarda oturan birkaç aksakal ona çok saygıyla hitap ediyorlardı. Ben de selam verdim ve elini öptüm. Ona hitaplarından onun yakındaki Yaycı köyünden gelen bir seyit olduğunu öğrendim. O güne kadar hiç duymadığım tarzda şiirler okuyor sonra da gülerek aksakallılara anlamını açıklıyordu.
“Bizlerde yok idi bele âdet, yeni çıktı,
Avretlere (kadınlara) tedris-i kitabet (yazı yazma eğitimi) yeni çıktı,
İslâm’a helel kattı (İslâm’ı bozdu) bu bidat, yeni çıktı.”
Yaşlı adam şiir okudukça bazı kelimelerin anlamlarını anlamsam da büyülenmiş gibi onu dinliyordum. Sonunda okuduğu şiirlerin şairinin ismini de öğrendim: Mirza Ali Ekber Sabir. Adam şairin kitabının ismini de söyleyince hepimiz gülmüş ve birkaç kez tekrar etmiştik:
Hophopname!
Kaç gün dilimde bu söz bir top gibi gezmişti: Hop hop name!
Adamın anlattığına göre şair 1911 yılında Azerbaycan’da vefat etmişti. Şiirler yazarak insanları hurafelerden ve yanlış inançlardan korumak istediği için mollalar tarafından sürekli tehdit edilmiş, dinsizlikle suçlanarak kovulmuş. O da evinin damına çıkarak onlara şöyle bir şiir okumuştu:
“Eşhedü billahu aliyel azim,
Sahibi imanam ay Şirvanlılar
Yok yeni bir dine yakınlığım,
Köhne Müslümanım ay Şirvanılar!
Yaşlı adam bunu öyle anlattı ki sanki gözlerimin önünde bir sinema filmi gibi canlandı ve o günden sonra bu ismi aklımda tuttum. Lisede nihayet onun eseri Hophopname’yi edinebildim. Karslı bir bilim adamı Prof. Mecit Doğru kitabı yayınlamıştı.
Prof. İlber Ortaylı’nın da çok güzel tespit ettiği gibi “Sabir bir halk dehasıdır ve İslam dünyasında halkın topladığı para ile ilk heykeli dikilen şairdir”.
O şiirleriyle Doğu dünyasında bir zihin Rönesans’ı, aydınlatması ortaya koymuştur. O, “Nerede bir Müslüman görürsem korkuyorum,” derken İslam dünyasının perişan ve korkutucu halini de gözler önüne sermiştir. O, eğitimsiz, cahil ve geri kalmış bir toplumda eline feneri alarak hem ışık saçıyor hem de cehaletle alay ediyordu:
Bu çeşmeni bir növ bulandırmak olur mu?
Nâ ehl olana (ehil olmayana) metlebi (meseleyi) kandırmak (izah etmek) olur mu?
Vah! Bu imiş ders-i usûl-i cedid (yeni ders metodu)?
Yook! Yook! Oğul, mekteb-i üsyandı (isyan mektebidir) bu!
Molla deyil bundaki telim eden (ders veren)!
Elhezer et (uzak dur), bir yeni şeytandı bu!
Dur kaçak, oğlum, baş-ayak (tamamen) kandı bu!
Mirza Ali Ekber çok genç yaşta vefat etti. Öldüğünde kırk dokuz yaşındaydı. Ama arkasında Celil Memmedguluzade gibi aydınlarla ortaya koyduğu “Molla Nesrettin” mektebi halkını aydınlatmaya devam etti.
"Okutmuyorum, çocuk benimdir, el çekin"
Veya
"Bu çarkı felek tersine döner şimdi
İşçi de kendini insan sanar şimdi,"
gibi şiirleriyle hâlâ dillerde ve gönüllerde gezen şairin bugün doğum gündür. Ruhu şad olsun!
“Gafil yaşamaktansa güzel kârdır ölmek,
Herçend ki (aksi takdirde), gaflette dahi ardır ölmek.
Zincir-i cehaletde bu alçak yaşayıştan,
Cahil, sana dar üzre (darağacında) sezavardır (lâyıktır) ölmek!”
Not. Yaycı köyünden yazar dostumuz Hasan Özkılıç
o nur yüzlü aksakalın Mir Elekber Ağa olabileceğini söyleyince ismini hatırladım. Onun da Ruhu şad olsun!