Beni yeni Türkiye denen şey mutsuz ediyor. Bazı ilişkilerin, anlayışların, görgülerin yok oluşu… Bu hoyratlık, kabalık, hadsizlik, bu cehalet yüreğimi yakıyor…
Bozuldu ağa bozuldu, Dünya kökünden bozuldu. Üstüne bastığım toprak ayaklarımın altından kayıyor sanki. Bugün dünü arıyoruz, yarında bugünü arayacağımızdan şüphen olmasın... Ne güzel günlerdi o eski günler belki hayat siyah beyazdı ama yaşanan hayatın bir tadı, gelecek günlerde bir umut vardı. Dostluk vardı, arkadaşlık, komşuluk, akrabalık vardı. Saygı vardı, sevgi vardı, şükür vardı, insaf vardı, vicdan vardı, ahlak vardı.
Kadın kadındı, erkek erkekti. Yaşlıya saygı, küçüğe sevgi vardı. İnsanlar azla yetinmeyi bilir şükür vardı. Çocuklar sokaklarda gönül rahatlığı ile oynar, doğa ile iç içe büyürdü. Marka, makam hastalığı yoktu. Herkes herkese çağrılmadan gider gelirdi. Kurumlara güven ve değer vardı. Mütevazi evimiz bizlere Saray gibi gelirdi. Askerliğini yapmayana söz hakkı ve kız verilmezdi. İnsanlar daha sosyal, daha dürüst, daha doğru, daha omurgalıydı. Hz.Ali (r.a.) der ki; “Zülüm iki türlüdür, biri zülüm eder, diğeri zulme razı gösterir.” Toplum bu kadar yozlaşmamış, insani değerler bu kadar bozulmamıştı. Haksızlık ve zulme kimse bu kadar sesiz kalıp destek vermemişti.
Bir insanın sahip olduğu tek şey çekiç ise her şeyi çivi olarak görür. Her şeyin para, pul, makam, marka olduğu, insani değerlerin yozlaştığı bir toplum yaşanılmaz ve çekilmez olmuş. İlime, bilme, liyakat ve ehliyete önem verilmez olmuş, ağzı olan konuşur, cehalet geçerli akçe olmuş. Cahil cesareti bütün doğruları bastırır, cahilin cesareti alimin ilmine yol vermez olmuş.
Yüzyılların barzınından süzülüp gelen bizi biz yapan değerler kaybolmaya yüz tutmuş. O nur yüzlü dedeler o nur yüzlü Bilge ninelerin yerini şarlatanlar almış. Anne, babaya saygı, değer, aile bağları o eski değer ve önemini yitirmeye başlamış. O eskinin şair, yazar, aşık, ozanları, Türk halk, Türk sanat müziği, saz, bağlama, ney, tar o eski sesi o eski güzelliği vermiyor. Siyah beyaz televizyonlarımız, Yeşilçam’ın o eski güzel filim ve artistleri artık yok.
Sokaklarda o eski Türkçeye hasret kaldık. Anadolu insanı, Türk misafirperverliği hak getire. Yiyip içtiğimiz doğal, organik meyve, sebze, yiyecek ve içecekler yok artık. Atalarımızdan bize miras kalan değerlerimiz ve genlerimiz bir bir yok oluyor. Türk ve Anadolu insanının o destansı kültürel, milli değerleri, insani değerleri, aile bağları artık eskisi gibi değil.
Ben o eski muhteşem günleri arıyorum. Belki yoksulduk, açtık, daha az imkanlara sahiptik, ama mutlu ve onurluyduk, çalışkandık, sabırlıydık, dik ve omurgalıydık, bizi biz yapan değerlere sahiptik, yaşlıya, anneye, babaya, kadına, aileye, büyüklere, doğaya değer ve saygı vardı. Çocuklara sevgi vardı. Azla yetinmesini bilir, hakkımız olana razı olur, şükürlüydük. Tam da Anadolu insanıydık. Farklılığımız zenginliğimiz, renklerimiz güzelliğimizdi.
Yazımın başında da bahsettiğim gibi beni yeni Türkiye denen şey mutsuz ediyor. Bazı ilişkilerin, anlayışların, görgülerin yok oluşu… Bu hoyratlık, kabalık, hadsizlik, bu cehalet yüreğimi yakıyor…Her şeyin siyah beyaz olduğu, renklerin renk, farklılığın güzellik olduğu güzel bir Türkiye dileğiyle... Her şey gönlünüzce olsun. Hoşça kalın, dostça kalın.