Yaşım itibarıyla 1970 yılı sonrasını iyi hatırlıyorum. Son 50 yılda Iğdır’da fiziki yapı olduğu gibi sosyal yapıda büyük oranda değişti. Iğdır 1927 yılında 3.716, 1970’de 20.000 aşmış 1975 yılında 30.000 yaklaşmış, 1990 yılında 35.000 aşmış bir Anadolu kasabası görünümündeydi.
Üç devletle sınır olmasına rağmen sınırları kaplı Ağrı Dağı ile Aras nehri arasında büyük pazar ve yerleşimlere uzak, kapalı bir havza durumundaydı. Halkın geçimi tarım ve hayvancılık, Iğdır 1960 yıllardan sonra batıdaki büyük şehirlere ve yurt dışına büyük iç ve dış göç vermeye başlamıştı.
Iğdır tek ve iki katlı müstakil bahçeli evlerin yoğun olduğu, çoğu kerpiç evlerin bulunduğu, önünden sulama arklarının geçtiği, sokaklarında at arabası ( Daşka) ve faytonların dolaştığı, yeşillikler içinde, bahçelerinde dut ve meyve ağaçlarının olduğu, bahçelerinde sebze ekimi yapılan, herkesin bir birini tanıdığı, selamlaşıp hasbı hal ettikleri, mahalle kültürü, komşuluk ve akrabalığın en üst düzeyde olduğu, şiirin, tatlı yaşanılır güzel bir Anadolu kasabasıydı.
Iğdır şimdiki gibi betona, ranta kurban edilmiş, kendine, geçmişine yabancı, sokakları çala çukur, toz toprak hormonlu büyümüş, o eski dostluk, komşuluk, samimiyetin olmadığı, betonlaşmayı şehirleşme gören bir durumda değildi. Iğdır’ın içinde yaşayan insanlar belki bu durumu kanıksamış olabilirler, ama dışarıdan bakıldığında bu bariz durum bütün çıplaklığı ile kendini belli ediyor. Iğdır sadece Türkiye’nin değil bölgenin içinde cennetten bir köşe. Stratejik bir konuma sahip 3 devletle sınır büyük potansiyeli olan güzel bir ilimiz, serhat bir şehrimizdir. Ancak Ermeni Alican kapısı malum, İran Borualan kapısını açmıyor, Dil Ucu kapısı Nahçivan kafasına göre açıp kapıyor.
Iğdır Pamuk, Pirinç, Şeker Pancarı gibi sanayi ürünlerinden mahrum bırakıldı. Ağrı Dağı zirvesi dahil % 65 hissesi Iğdır iline ait yeterli faydalanamıyoruz. Meyve, sebze ve Kaysıyı üretiyoruz ama pazar sorunları bir sürü sorunlar var. Hayvancılık küçükbaş hayvancılık yoğun ama yayla sorunları bulunmaktadır. Ponza taşı ve kaya tuzu potansiyelimiz yeterli değerlendirilmiyor. Üç devletle sınırız turizmdeki pastadan yeterli payı alamıyoruz.
Iğdır ilinde 161 köy var. Köylerin çoğu yaşanan göçlerle adeta boşalmış. Iğdır eskisi gibi üretemiyor. Eskiden tarlaları ekilen, yaylaları ve meralarında hayvanların otlatıldığı, cıvıl cıvıl haraketli üreten, çalışan bir Iğdır vardı. Yiyip içtiğimiz her şeyi köylü kendisi üretiyordu. Şimdi köylüler de şehirliler gibi yiyip içtikleri bir çok şeyi şehirliler gibi marketten alıyor. Köylerdeki okulların çoğu kapatılmış, o cıvıl cıvıl okul binaları kaderine terk edilmiş, köylerdeki o canlılık artık yok.
Eskiden köyler canlı hayat güzeldi. Iğdır’ın bir çok köyünde Ortaokul açılmış bir çok köyde sinema vardı. Kacer köyünde sinema vardı 1976 ortaokul açılmıştı. Çocuklar küçük yaştan bağda, bahçede, tarlada, merada çalışıp ailesine yardım ediyordu. Barajlarında, ark, kanal şoşor ve dıranajlar da çimilir yıkanılırdı. Çocuklar Gizden paç, Gerci, Gizir Bey oyunu, ip atlama, geyişe girme, topaç ( Hol), Aşık oyunu, Güvercin taklası, söğütten düdek yapma, pazıdan araba, çamurdan deye, kuş, ördek v.s, kosa oyunu, koç katımı, nevruz, kulak asma, bostan gözleme ve daha nice olaylarla gerçek hayatın içindeydiler.
Eğitime, okuyana, öğretmene büyük değer ve itibar edilirdi. Bir çok şeyden mahrumduk belki ama eğitim daha kaliteliydi. Milli bayramlar, Yerli malı haftası, andımız, kılık-kıyafet bir başkaydı. Kaşarladığımız hayvanın yününden top yapar oynardık. Koza çeker, hayvanlara bakar, otlatır çocuk yaştan çalışıp üretirdik. Köyde velaybol, futbol takımları kurulur köyler arası maçlar yapılırdı. Yediğimiz içtiğimiz her şeyi kendimiz üretir organik beslenirdik.
Bend, ark işleme, su sulama, imece, bostan gözleme, kağ, çenek, piçin, harman zamanı insanlar bedelleşir ortak çalışırlardı. Yaşlıların koza çekerken, nağıl ve kaç ha kaçı anlatması, sandığından ve kesesinden çocuklara ganfet, noğul vermesi bir başka güzeldi. Saygı, sevgi, komşuluk, akrabalık o zaman bir başka güzeldi. Komşu, akraba kızları kardeş gibi görünür kimse ters bakmazdı. Çocuklar akşama kadar bağda bahçede çalışır sokaklarda oynardı. Şimdiki gibi taciz endişesi yoktu. Kahveler, bakkallar oturulup sohbet edilen yerlerdi. Kosa oyunu, nevruz, muharremlik, koç katımı, kına, düğün, nişan, beybaşı insanların kültürel iletişim içinde olduğu bir hayat üniversitesi gibiydi.
O zaman insanlar şimdiki gibi internete esir olmamış, sanal ailemde yaşamıyordu. Zengin fakir ayrımı bu kadar değildi. İnsanlar misafirperver, komşuluk, akrabalık, arkadaşlık, dostluk, ahde vefa bir başkaydı. Çat kapı akrabaya komşuya gidilir bir birinden eksiklerini alırlardı. İnsanlar mert misafirperverdi. En iyi oda Konak odası ( Misafir odasıydı), misafire büyük değer ve itibar edilirdi. Askerlik arkadaşlığı, kirvelik, okul arkadaşlığı bir başkaydı. İnsanlar hatıra defteri, kart postallar, mektup yazar daha fedakar ve paylaşımcı idi.
Iğdır 100 yıl içinde çok göç vermiş merkez nüfus olarak 30 kat büyümüştür. Günümüzden 97 yıl önce 1927 nüfus sayımında Iğdır merkez 3.716 kişinin yaşadığı Doğubeyazıt iline bağlı küçük bir Nahiye merkezi idi. Bugün merkez nüfusu 140.000 aşmış il merkezi olmuş. Köylerin çoğu adeta boşalmış, Iğdır’dan giden 2-3 nesil Iğdır’a yabancı kalmıştır. Şairin dediği gibi; “ Sahipsiz memleketin batması haktır. Sen sahip çıkarsan batmayacaktır.” Bu güzel cennetten bir köşe vatan toprağına sahip çıkmak her Iğdırlının birinci vazifesi olmalıdır. Tarihte Iğdır kadar acı, işgal yaşayan bir ilimiz daha yok. Iğdır geçmişte çok acılar çekti. Devlet ve millet olarak Iğdır’a sahip çıkıp, Iğdır’ı hakettiği yere getirmek zorundayız. Güzel Iğdır’ımın güzel insanlarına Türkiye’nin en batısı Tekirdağ’dan selam, sevgi ve saygılarımı yolluyorum. Her şeyin en güzeli sizlerle olsun…