24 Oğuz boyundan Iğdır boyunun adını şerefle taşıyan, stratejik konumu gereği sürekli hakimiyet savaşlarının yaşandığı, mensubu olduğu Revan Türk Hanlığı Çarlık Rus işgaline uğrayan, yaşadığı korkunç deprem ve heyelan sonucu en 5500 yıllık tarihi Iğdır şehrini kayıp eden, şimdiki kurulduğu ovaya 358 yıl önce gelip yeni Iğdır şehrini kuran, acıların ve ayrılıkların şehri Iğdır.
Iğdır, Revan Türk Hanlığı Batı Azerbaycan toprağından Türk dünyasının elinde kalan tek yadigar Türk toprağı. Iğdır, 1828 Türkmençayı antlaşması ile 89 yılı Rus işgalinde kaldı. 1917-1920 yılları arasında Rusların çekilmesi ile çok büyük Ermeni zülüm ve soykırımını yaşadı. Iğdır’da bu arada 1917 yılında Iğdır İcra Komitesi, 1918 yılında da Iğdır Milli Türk Cumhuriyeti kuruldu. 12 Kasım 1920 yılında Iğdır yerli Millisleri ve Kazım Karabekir komutasındaki Türk ordusu tarafından Ermeni işgalinden kurtarıldı. Yaşanan o korkunç iç savaş ve savaş sonucunda bölgede yaşayan Ermeni ve Yezid’i Kürt’ler Ermenistan’a geçti.
Iğdır ilinin Güney’i geçit vermez Ağrı Dağı, Kuzeyi Iğdır ovasını Batı’dan Doğuya doğru akan Aras nehri, Doğusunda Kaçar devleti, Batısında Osmanlı devleti vardı. Nahçivan Iğdır arasında ki toprakla Küçük Ağrı Dağı Kaçar ( İran) devletine aitti. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük öngörüsü sonucunda İran devleti ile yapılan müzakereler sonucu 1932 yılında Nahçivan sınırından 17 km toprak ile Küçük Ağrı Dağı İran devletinden alınarak, Ağrı Dağı Dağ bütünlüğü sağlanmış, kaçakçılık ve kaçak geçişler önlenerek, Türkiye Iğdır üzerinden Nahçivan ile sınır olmuştur.
Iğdır Ağrı Dağı, Aras nehri Kaçar devleti ile Osmanlı devleti arasında, kapalı bir havzada, soydaşlarından, büyük şehir ve pazarlara uzak, 92 yıl Rus işgali ve Ermeni zülüm ve soykırımını yaşadı. Resmî dili değiştirildi, ağır vergiler alındı, asker ve memuriyete alınmadı, eğitimden mahrum bırakıldı, “Gider gelmemeze” Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Azerbaycan Türklerine “ Tatar” denilerek ötekileştirildi. 1918-1920 yılları arasında Iğdır’da yaşanan o korkunç soykırım sonucu bölge insanı gaçgın oldu. Taşnak Çeteleri ve Ermeni güçleri büyük soykırım yaptılar. Bölge insanının hafızasında unutamayacağı “ Kaç Ha Kaç” olayı yaşandı.
12 Kasım 1920 yılında Iğdır Anavatan Türkiye topraklarına katıldı. Iğdır insanı 92 yıl soydaşlarından uzak, kapalı bir havzada işgal, baskı, zülüm ve soykırım yaşadı. Bütün bunlara rağmen Iğdır insanı, benliğini, değerlerini, inancını, dilini, kültürünü ve Türklüğünü yitirmedi. Iğdır 1920 yılından 1992 yılına kadar Diliucu sınır kapısı açılana kadar üç devletle sınırları kapalı, Ağrı isyanı yüzünden Ağrı Dağına çıkışların yasak olduğu, büyük şehir ve pazarlara uzak tecrit bir yaşam sürdü.
Iğdır, 1992 yılında il oluncaya kadar, 72 yıl Nahiye, ilçe merkezi olarak Doğubeyazıt, Ağrı ve Kars illerine bağlandı. 1960 yılında Başköy Nahiyesi, 1992 yılında da Karakoyunlu beldesi ilçe merkezi oldular. Eskiden Iğdır 25-30 bin nüfuslu küçük şiirin bir Anadolu kasabasıydı. 1960 yılından sonra artan nüfusla beraber Iğdır insanı batıdaki büyük şehirlere, Almanya, Avusturya, Hollanda, Fransa, Belçika gibi Batılı Avrupa devletlerine göç etmeye başladı.
Iğdır 1980 yıllarında yeşillikler içinde müstakil veya 2-3 katlı bahçeli, herkesin bir birini tanıyıp selamlaştığı, sokaklarında at arabası ve faytonların dolaştığı, yaz tatilinde kara ağaçların altında Alman plakalı araçların çok olduğu, havası temiz, tarihi dokusu ve güzel insanların yaşadığı yaşanılır bir Anadolu kasabası gibiydi. Iğdır insanı okula, okuyana ve öğretmene çok değer verirdi. Köylerden gelen çocuklar akrabasının yanında akrabası olmayan 3-4 çocuk bir ev tutup kalırdı. Iğdır Lisesi, Kız Meslek ve Endüstri Meslek Lisesi o zamanlar çok revaçtaydı.
Köy minibüsleri her köyün durağı farklı idi. Iğdır’da ayrı günlerde kadın ve erkeklere hamam, şimdiki valiliğin arkasında sineme vardı. Minibüs durakları, minibüsler sohbet yerleri idi. Köylerden gelen insanlar başka köylerdeki dost ve tanıdıkları ile sohbet ederlerdi. Şimdiki gibi insanları cep telefonu, internet ve sanal alem teslim almamıştı. İnsanlar bir birine böyle yabancı değildi. Iğdır şimdiki gibi ranta talana kurban edilmemiş, o tarihi dokusu, o güzel dostluk, arkadaşlık, samimiyet had safhadaydı. Tarlaları ekilen, kireleri, yaylalar, çayır, çimen ve meralarında hayvan sürülerinin otlatıldığı, bağ, bahçe, bostanları olan üreten doğal bir Iğdır vardı.
Köylerde kerpiç evler yazın serin kışın sıcak olurdu. Okulda Andımız, siyah önlük, beyaz yaka, saç ve tırnaklar düzgün, disiplin daha iyi idi. İmkanlar şimdiki gib belki değildi ama eğitim daha kaliteli, önemli gün ve haftalar milli bayramlar dahi içten kutlanıyordu. Köylerin çoğunda sinema vardı. İnsanlar baraj ve kanallarda yıkanırdı. Köylü yiyip içtiği her şeyi kendisi doğal ve organik üretirdi. Tandırdan teze ekmek, eyvandaki ocaktan güzel yemek kokusu gelirdi. Tandıra atılan pişmiş pazının kokusu bir başkaydı. Goza çekme, kahve, bakkal dükkanları hoş sohbetlerin yapıldığı mektep medrese yeri gibiydi.
Yaşlı ağsakkallara, yaşlı ağ piçekere, büyük bir değer ve saygı vardı. Bağ bahçe, harman, cüt, kağ, çenek, Kaç Ha Kaç, kire, yayla sohbetleri yapılırdı. Çoluk çocuk, bağ, bahçede, kire ve yaylada serbest ve rahat oynar hayvan otlatır, bağ bahçe işlerine bakardı. Şimdiki gibi kimse endişe içinde kalmaz korkuya kapılmazdı. Hayatın her anı yediğimiz içtiğimiz her şey doğal ve organikti. Şimdiki gibi rahat ve bolluk yoktu ama insanlar daha mutlu ve huzurluydu. Doğa ve insanoğlu bu kadar kirlenmemişti. İsanlar bu kadar içine kapanmamıştı. Moda ve marka bu kadar yaygın değildi. Saygı vardı sevgi vardı, dostluk, akrabalık, komşuluk ilişkileri mükemmeldi. Hatır, gönül, vefa, yardımlaşma, çat kapı gidip gelme, insanlar doğal, samimi ve içtendi. Vefa bir semtin adı değildi. İnsanlar, eş, dost, akraba, konuk, komşu iç içeydi. Kimse sanal alemin sahte bir dünyanın kurbanı olmamıştı.
Gelişen ve yenileşen bir dünya bizleri bize ve birbirimize kurban etti. Yüzyılların barzınından süzülüp gelen değerlerimizi yok etti. Her şeyin para, makam, güç olduğu, insani değerlerin unutulduğu, bizi bizlere, ailemize, çevremize yabancı eden dört duvar arasında sanal sahte bir dünyaya kurban etti. O güzel yeşillikler içindeki Iğdır ranta, betona kurban edildi. Köylerin çoğu yaşanan göçle boşaldı. Tarihi mezar, cami, sinema yıkıldı. Geçmişi gelecekle barıştıracak, coğrafya, tarih ve kültürümüzle barışık güzel bir Iğdır’da buluşmak dileğiyle... Herkese en içten selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.