Iğdır ilinin geçim kaynağı başta tarım ve hayvancılıktır. Iğdır ilinin yüzölçümünün % 74 dağlık % 26 ova kısımından oluşur. Hayvancılıkta genelde küçükbaş hayvancılık dediğimiz koyun ve keçi besleniyor. Ağırlıklı olarak koyun Karaman mor koyunu ve keçisi yetiştiriciliği yaygındır.
Genel olarak ilkbaharda Ağrı Dağı Ağrı Dağının devamı ve bitişiğindeki olan Kirelere çıkılır. Mart ayının 15’de toklu ve koçlar Nisa’n ayının ortasından sonrada koyun ve kuzulular kirelere çıkarlar. Bu kire ve yaylalarda en büyük sorun su ve ulaşım sorunudur. Keçi kılından dokunmuş kıl çadır ile halk deyimi ile beyaz dik çadırlarda barınırlar. Sular eşek sırtında semerler ile tenekede getirilir. Eşek sırtında getirilen 2-4 teneke su ile çadırdaki kuzulara su verilir, insanların ihtiyaçları ve temizliği giderilir. Kirede yılanlar, kaplumbağalar, akrepler, keklik çoktur. Çocukken keklik yumurtası toplar, keklik otundan çay yapardık. Koyunlar sağıma ve kuzular emzirmeye getirilirdi. Haftad bir gün koyun kuzu karışık otlatılır beradan yapılırdı. Ekmekler saçda pişirilir, kendi ürettiğimiz koyun peyniri şoru, yoğurdu tüketilirdi.
Iğdır anavatana katılmadan önce 1828-1920 yılları arasında Rus işgalinde idi. O zaman Ağrı, Van gibi illeri Osmanlı toprağı idi. Sadece Kars, Ardahan, Artvin Rus işgali altındaydı. Iğdır insanı genellikle Ağrı Dağı, Haydar Dağı, Tuzluca’daki Sırdo, Sinek gibi yaylara birde şimdi Ermenistan tarafında kalan Alagöz Dağlarına yaylaya çıkardı. Ağrı dağına İran tarafından kaçak geçişler olurdu. Rus sınır muhafızları kazak askerleri rüşvet alır, göz yumar isteksiz davranırdı. Azerbaycan Türkleri, Müslüman ve Yezid’i Kürt’ler göçebe hayvancılık yapıp yaylara çıkarlardı.
Yaylarda Azeriler ile Kürt’ler arasında çok iyi komşuluk, kirvelik ve dostluk ilişkileri kurulurdu. Aralık ilçesi ile Nahçivan arasında İran toprağı vardı. Küçük Ağrı Dağıda İran’da kurulan Türk soylu Kaçar devletine aitti. Iğdır Doğudan İran ile Batı’dan ise Osmanlı ile sınırdı. Buralarda Rusların sınır muhafızları ve gümrük binaları vardı. O zaman Iğdır’da çok hayvansal ürünler ve canlı hayvan kaçakçılığı olurdu. Kaçakçılık çeşitli sebeplerden ötürü önlenemiyordu.
Iğdır ilinin 1920 yılında anavatana katılması ile sınırlar belli oldu. Iğdır Kuzeyden Sovyetler Birliği, Doğu’dan İran ile komşu oldu. 1932 yılında Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün öngörüsü ve girişimleri sonucunda Nahçivan Türkiye arasında 17 km uzunluğunda toprak ile Küçük Ağrı Dağı alınıp Türkiye topraklarına dahil edildi. Böylece Türkiye Nahçivan ile sınır oldu. Ağrı Dağı dağ bütünlüğü Türkiye’ye geçti. Kaçakçılık ve kaçak geçişler önlendi. Iğdır 3 devletle sınır olmuş oldu.
Göçebeler Nisan ortasında Mayıs sonuna kadar Ağrı Dağı ve onun bitişiyi olan Kirelerde kalırlar. Haziran başında Ağrı, Kars, Ardahan gibi iller ile Tuzluca ilçesindeki yaylara çıkarlar. Yaklaşık 3-4 ay yaylada kalırlar. Ağrı isyanı ve PKK terörü yüzünden yaylara yasaklar geldi. Bu olay Iğdır’da özellikle küçükbaş hayvancılığı ve göçebe hayatı çok etkiledi.
Ağrı Dağı, Kireler, Tuzluca yaylaları, Türk’ün Türkmen’in yaylağı ve otlağıdır. 81 Vilayet içinde tek 24 Oğuz boyundan birisi olan Iğdır boğumunun adını taşıyan Iğdır ilinin topraklarının % 74 dağlık bir bölgedir. Halkın yüz yıllardır en önemli bir geçim kaynağı olan küçükbaş hayvancılık, yarı göçebe bir hayat ve yaylacılıktır. Çok zor ve zahmet isteyen bir iştir. Ata mesleğidir. Tarım ve hayvancılık çok önemli bir uğraştır. Bu yüzden devletimizin bu çalışkan, fedakar ve emekçi kesime destek ve teşvik vermesi lazım. Otlak, mera ve yaylaların çok önemli sorun ve sıkıntıları vardır. Başta da su ve ulaşım. İvedilikle devletimizin bu sorunlara el atıp çözeceği inancı ve temennisiyle, tüm göçebe emekçi kardeşlerime selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.