Güneşin ilk doğduğu Türkiye’nin Türk dünyasına açılan üç devletle sınır, Türk dünyasına açılan kapı Iğdır şehri. 24 Oğuz boyundan birisi olan Iğdır boyunun adını taşıyan, kurulduğu günden beri aynı adı taşıyan 81 ilin içinde tek Oğuz boyu adına sahip serhat ilimiz.
Çok önemli coğrafi ve stratejik bir konumda ve geçiş bölgesinde yer alması, Ağrı Dağı otlakları ve yaylalarının Türkmen otlağı olmaya müsait olması eski çağlardan beri burası Türk dünyasının kadim yurdu olmuştur. 11. yüzyıldan sonra Oğuz Türklerinin bölgeye gelmesi ile bugünkü Ağrı Dağının kuzey yamacında Korhan Yaylası’nda hayat canlanmaya başlıyor. Zaten Iğdır M.Ö. 4000 yılından beri Iğdır’da yerleşik hayat devam ediyor.
Türkmen’in otlağı ve yaylağı olan Ağrı Dağındaki eski Iğdır şehri olan Korhan Yaylası ve Ağrı Dağında M.S.1.664 yılında çok büyük bir Ağrı depremi ve heyelan oluyor. Deprem sonucu büyük can ve mal kayıbı oluşuyor. Zaten bölge coğrafi konumu stratejik önemi yüzünden sürekli hakimiyet savaşlarının yaşadığı geçiş dönemi olmuştur. Bölge Osmanlı ve İran’da kurulu Türk soylu devletler arasında sık sık el değiştirmiş, bu yüzden sürekli savaşlara sahne olmuştur.
Bölgede Azerbaycan Türkleri, Ermeniler, Müslüman ve Yezid’i Kürtler yaşıyordu. 1.664 Büyük Ağrı depremi ile hayatta kalanlar eski Iğdır Korhan yaylasından ovaya inmişler. Günümüzden 358 yıl önce bugünkü Iğdırmava dediğimiz yere ilk yerleşim olmuştur. Iğdırmava yeni Iğdır demektir. Daha sonra yaşanan 1840 ikinci depremle Sultanabat bölgesine yerleşim olmuştur. Yerleştikleri bu yeni yere eski şehirlerinin adı olan Iğdır şehrinin adını tekrar vermişlerdir.
Bu yerleşimde büyük sıkıntılar yaşamışlardır. O zaman şimdiki Iğdır düz ovada, yer yer bataklık, kamışlık, sıcak, sivrisinek ve sıtma hastalığının çok yaygın olduğu bir yerdi. Iğdır insanı yaşadıkları o büyük depremin ve kayıpların acılarını yaşarken bir yandan da zor şartlarda hayata tutunmaya başladılar. Iğdır 1747-1828 yılları arasında 81 yıl Revan Türk Hanlığı hakimiyetinde kaldı. 1828-1917 yılları arasında Iğdır 89 yıl Çarlık Rus işgalinde kaldı. Ruslar Azerbaycan Türkleri ve Müslümanları askere ve memuriyete almadılar. Ruslar Azerbaycan Türklerine “Tatar” diyorlardı. Iğdır’ı Erivan vilayetine bağladılar. Resmi dili Rusça yapıp, ileride kuracakları kendilerine bağlı garnizon Ermenistan devletinin alt yapısını oluşturmaya başladılar.
Iğdır sürekli savaş ve geçiş bölgesi oldu. Hakimiyet sürekli el değiştirdi. Yaşadığı iki büyük deprem ile çok büyük kayıplar verdi. Aras nehri sürekli sık sık taştığından Iğdır’da sel baskınları oluyordu. Iğdır batıdan Osmanlı devleti ile Doğudan Kaçarlar devleti ile komşu idi. Güneyde geçit vermez Ağrı Dağı Güneyde Iğdır ovasını batıdan doğuya doru akan Aras nehri ve Alagöz dağı vardı. Aras nehri üzerinde doğru dürüst ilk köprü Alican köprüsünü Ruslar 1895 yılında yapıp, Iğdır şehrini şose bir yol ile Revan şehrine bağladılar.
Iğdır’ın mensubu olduğu Revan Türk Hanlığı devletini Ruslar yıkıp Iğdır insanını soydaşlarından 92 yıl tecrit etmişlerdir. Iğdır insanının geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktı. Ruslar bölgede hiç bir yatırım yapmadıkları gibi çok ağır vergiler koymuşlardır. Rüşvet, yolsuzluk, iltimas çok fazla idi. Ermeniler daha fazla tutuluyordu. Asayiş ve kaçakçılık çok yaygındı. Özellikle hayvan kaçakçılığı çok fazla idi. Iğdır Osmanlı, Kaçar devletleri Ağrı Dağı Aras nehri arasında kapalı bir havzada adete soydaşlarından bağlantısı kesik ve tecrit hayatını 92 yıl yaşadı.
Ruslar 1917 ihtilali ile Iğdır’dan çekildiler. Iğdır 1917-1920 yılları arasında Ermeni zulmü ve soykırımına maruz kaldı. Iğdır insanı “ Kaç Ha Kaç” dediğimiz o zor ve kara günler yaşadı. Bölge insanı İran ve Osmanlı devletine sığındı. 1920 yılında Iğdır Türkiye ve ana vatana katıldı. Revan Türk Hanlığı topraklarından Türk dünyasının elinde kalan tek kadim Türk yurdu.
Iğdır’ın Ermenilerden geri alınması ile “ Kaç Ha Kaç” ile gidenler dönmeye başlamışlar. Ermeni ve Yezidiler Ermenistan’a geçtiler. Iğdır’a Revan ve Güney Azerbaycan bölgesinden gelenler de yerleşmeye başladı. 1920 yılında sınırlar çizildi kardeş kardeşten anne, baba evlattan ayrı kaldı. Cennetten çıktığı söylenen bereket kaynağı Aras nehri, kayıp yakınlarının yolları gözleyen, yüreği yaralı, gözü yaşlı, acılı insanlar diyarı oldu. 1932 İran ile sınır değişikliği ile Iğdır Küçük Ağrı Dağı sahip Nahçıvan’a komşu oldu. Bu olayda Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük öngörüsünün büyük katkısı oldu.
Iğdır üç devletle sınır olmasına rağmen, 72 yıl sınırları kapalı, büyük şehir ve yerleşimlere, pazarlara uzak, kaplı bir havza olarak nahiye, ilçe, il olarak değişimlere uğrayıp üç ayrı ile bağlandı. 1926- 1930 yıllarında yaşanan Ağrı isyanları, askeri yasak bölgeler Iğdır’da hayatı çok etkiledi. 1960 yılından sonra yaşanan İç ve dış göç, sağ, sol, ayrılıkçı PKK olayları ekonomiyi olumsuz etkileyip iç ve dış göçü hızlandırdı. Pamuk, Pirinç, Şeker Pancarı gibi üç önemli tarım ürününden mahrum olmamız sıkıntıyı daha da artırdı.
Iğdır insanı 92 yıl işgal, zulüm ve soykırım gördü. 81 ilimizin içinde 92 yıl işgal altında kalan ilimiz yok. Iğdır insanı bu kadar acı, ayrılık ve zulüme rağmen Iğdır insanı benliğini, kimliğini, inancını ve Türklüğünü yitirmedi. Iğdır büyük potansiyele sahip. Alican ve Borualan kapıları açılıp üç kapıda aktif olmalı. Iğdır’ın sahip olduğu büyük tarım ve hayvancılık potansiyeli iyi değerlendirilmeli. Ağrı Dağının zirvesi dahil % 65 hissesi Iğdır’a ait. Bizler Ağrı Dağından gerektiği gibi istifade edemiyoruz. Iğdır geçmişte çok acı ve kayıp yaşadı. Iğdır insanı çalışkan, vatansever ve yiğit insandır. Birlik ve beraberliğimizi bozmadan, hiç bir ötekileştirme yapmadan, ayidiyat duygusu içinde mutlu, huzurlu ve refah içinde güzel bir Iğdır her Iğdırlı insanının gönlünde yatmaktadır. Tüm Iğdırlı kardeşlerimi en içten duygularımızla selamlıyorum.