Rus Çarlığı’nın 1897 yılında yaptığı nüfus sayımına göre Iğdır şehir merkezinde 4.680 kişi yaşamaktaydı. Ancak 1920 yılında yaşanan Türk-Ermeni savaşları sonrası yaşanan göçle şehir merkezinin nüfusu ve demografik yapısı değişmiştir.
Iğdır, 14 Kasım 1920 tarihinde Ermeni işgalinden kurtulmuştur. Kazım Karabekir, anılarında 18 Mayıs 1920’de Iğdır’a ayak bastığında şehir merkezinde yaklaşık 400 ev bulunduğunu belirtir. Iğdır halkı, yaşanan Ermeni mezalimi ve soykırımı nedeniyle Güney Azerbaycan’a, Kireler’e, Ağrı Dağı eteklerine ve Osmanlı topraklarına sığınmıştır. Halk arasında büyük kayıplara ve travmalara sebep olan bu döneme yöre insanı “Kaç Ha Kaç” demektedir. İşgalin sona ermesiyle birlikte hayatta kalanlar yurtlarına dönmüştür.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Iğdır, nahiye merkezi olarak Doğubeyazıt’a bağlanmış, 1927 yılında Ağrı iline, 1935 yılında ise Kars iline dahil edilmiştir. 1992 yılında ise Kars’tan ayrılarak il statüsüne kavuşmuştur.
1920 yılından önce Iğdır’da 243 yerleşim yeri bulunmaktaydı. Günümüzde ise Iğdır, merkez ilçeyle birlikte 4 ilçe, 3 belde ve 163 köye sahiptir. Cumhuriyet Dönemi’nin ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış ve bu sayımda Iğdır merkez nüfusu 3.716 kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Okuryazarlık oranı ise yalnızca %1,48 gibi oldukça düşük bir seviyedeydi.
Iğdır merkez nüfusu, 1950 yılı hariç olmak üzere sürekli artmış; 1990 yılında 35.858 kişiye, günümüzde ise 104.222 kişiye ulaşmıştır. 98 yıl içinde şehir nüfusu 38 kat artmıştır. Ancak bu artışa rağmen Batı’daki büyük şehirlere ve Avrupa ülkelerine yoğun göç yaşanmıştır. Yalnızca İstanbul’a göç eden Iğdırlıların sayısı 100 bini bulmuştur.
1927 yılına göre Iğdır ili genel nüfusu 8 kat artmış olsa da bu rakama dahil edilmeyen ciddi bir dış göç söz konusudur. TÜİK’in 31 Aralık 2024 itibarıyla açıkladığı adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre Iğdır’ın toplam nüfusu 206.857 kişi olarak kaydedilmiştir. Bu da bir önceki yıla göre 2.881 kişilik azalmayı göstermektedir.
Ulaşım açısından büyük gelişmeler kaydedilmiş; Iğdır’a havaalanı açılmış, Nahçıvan’a uzanan Dilucu Sınır Kapısı faaliyete geçmiş, üniversite kurulmuş, karayolları geliştirilmiş ve demiryolu için çalışmalar başlatılmıştır. Eğitimin gelişimi ise dikkat çekicidir: %1,48 olan okuryazarlık oranı %95’e yükselmiştir.
Üç ülkeye (Ermenistan, Azerbaycan, İran) sınırı olan Iğdır; mikroklima iklime, Aras Nehri’nin suladığı verimli topraklara, dünyaca ünlü Ağrı Dağı’na, zengin tarım ve hayvancılık potansiyeline, kaya tuzu ve ponza taşı yataklarına sahiptir. Genç ve dinamik nüfusu, köklü tarihi ve kültürel yapısıyla Türk dünyasına açılan bir Serhat şehridir.
Buna rağmen Iğdır, hâlen hak ettiği konumda değildir. Milli gelirden en az pay alan illerden biri konumundadır. Eğitim seviyesi istenilen düzeyde değildir. Üç sınır kapısından yalnızca biri açıktır. Şehir merkezinin büyük kısmı sulak tarım arazileri üzerine kurulmuştur. Iğdır ilinin %74’ü dağlık alanlardan oluşmasına rağmen bu alanlar yeterince değerlendirilememektedir. Şehir merkezindeki hava kirliliği yüksektir, “Yeşil Iğdır” zamanla betonlaşmaya yenik düşmüştür. Sağlık alanında sıkıntılar yaşanmakta, büyük pazarlara uzaklığı nedeniyle Iğdır ekonomik olarak dar bir havzada kalmaktadır.
Aldığı yoğun göç nedeniyle Iğdır şehir merkezi büyük bir sosyolojik dönüşüm geçirmiştir. İnsanın aklına şu soru düşüyor: “Eskiler mi güzeldi, yoksa eskiden mi güzeldi?” Belki de biz, eski günleri değil, o günlerin güzel insanlarını özlüyoruz. Bahçeli evleri, önünden sulama arkları geçen sokakları, sıcak mahalle ilişkilerini, herkesin birbirini tanıdığı, selam verdiği, hâl hatır sorduğu o masalsı Iğdır’ı özlüyoruz.
Doğal ve organik yiyecekleri, Iğdır Lisesi’yle bir ekol haline gelen eğitim anlayışını, sinemalarını, samimi insan ilişkilerini, müziğini, folklorunu, havasını, suyunu ve yürekli insanlarını özlüyoruz.
Bir gün elbette refaha, zenginliğe, makama ulaşırız. Ancak tarihin derinliklerinden süzülüp gelen o değerlerimizi yitirirsek, onları bir daha geri getiremeyiz. Bizi biz yapan, ayakta tutan bu değerlerdir. Bu değerleri kaybettiğimizde her şeyimizi kaybetmiş oluruz.
Iğdır, sırtını Ağrı Dağı’na yaslamış, onun göğsünde bir elmas gerdanlık gibi parlayan bir şehirdir. Milletlerin ve medeniyetlerin harmanlandığı, kendine özgü bir geçiş bölgesidir. Zengin geçmişi, coğrafyası ve kültürüyle farkı fark edenlerin diyarıdır.
Geliniz, geçmişimize, doğamıza, kültürel zenginliklerimize sahip çıkarak Iğdır’ı bölgemizin ve ülkemizin en yaşanılır, en güzel şehirlerinden biri yapalım.
Yaşanabilir, huzurlu bir Iğdır dileğiyle tüm Iğdırlı kardeşlerime selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Hoşça kalın, dostça kalın.