Avlusunda su kuyusu, artezyeni, ambarı, peyesi, komu, kalağı, ot tayası, gölgeliği bulunan evler vardı. Bahçesinde Nâr, Ayva, Erik, Dut, Kiraz, Kaysı, Vişne, Asma Üzüm bulunurdu.
Tavuk, gaz, ördek, hindi ve civciv olmazsa olmaz bir zenginlikti bir çok evde.
Çok iyi komşular, akrabalar ve ahbaplar vardı. Birbirimizin ağzından yerdik ve her derdimizi bilirdik birbirimizin. Misket ( Hol), Yakar top, Ebelemece, Kuka, Gerçi ( Beştaş), Aşık oyunu, Saklambaç ( Gizlenpaç), Kayışa girme, Ağa kılıcı ver düşmanlar geldi. Söyüt ağacından düdek, Şeker pancarından araba, Çamurdan ev yapardık. Kızlı erkekli oynanan evcilik oyunları vardı. Kimin kapısında acıkırsak orada doyardı karnımız.
Vefa vardı, Sefa vardı. Dostluk, arkadaşlık, akrabalık, kirvelik, askerlik ve yol arkadaşlığı bir başkaydı. Sevgi vardı, saygı vardı. Marka, makam, mal mülk takıntısı yoktu. Çocuklar özgürdü doğayla doğanın içinde özgür büyürdü. Taciz, tecavüz yoktu. Dedeler, dede, nineler nineydi. Bütün bağ, bahçe tarlar da doğal üretim vardı. Yiyip içtiğimiz her şeyi doğal organik kendimiz üretirdik. Karpuz turşumuz, Çeper iğde hoşafımız, patlıcan reçelimiz bir başkaydı. Hayatı masal tadında yaşardık.
Yüzyılların barzınından süzülüp gelen gelenek, görenek, örf, adet, kültürümüzle mutluyduk. Eyvandaki tandırdan pişen sıcak lavaşın, neziyin tadı bir başkaydı. Sobada yanan tezeğin sıcaklığı yalnız bedenimizi değil ruhumuzu ısıtıyordu. Aynı tabakta bütün aile yemek yer, küçük kerpiç evimiz bize Saray olurdu. Şükürlü, tok gözlüydük. En küçük şeylerden bile mutlu oluyorduk. Yoksulduk ama onurluyduk. İnsanlar daha sosyal daha bilgeydi. Şimdi kalabalığın içinde yalnız, doyumsuz ve mutsuz.
Çağımızın en büyük hastalığı; cehalet, doymayan göz, ego, empati yoksunluğu, vicdan eksikliği, akıl yoksunluğu. Devir, öğle, bir devir olmuş ki “Dostum” diyenler bir birinin arkasından söve söve bitiremiyorlar. Yan yana gelince de; öve öve bir kalıyorlar...
Sabah evden çıkar gece 12 de ismimiz çığlık atılınca eve döner, niye duymuyorsun diye ince bir fırça atılırdı , hepsi buydu. Mis gibi hayattı kısacası herkes için. Anneler hafif , çocuklar özgürdü. Yaşıyorduk bu hayatı.
Ağaçlar meyveler birer birer azaldıkça özgürlüğümüzden de çalındı sanki.
Sahi ya. Nereye gitti bu kocaman hayatlar. 6 inç bir ekrana sığdı hayatlarımız. Yan yana oturduğumuz insanın gözüne bakmadan günler harcayıp oh ne güvenli bir yasam diye yuttuk bunu. Çocuklarımız adına ne büyük kayıp.
Nasıl bir fakirlik bu.
Tarifi yok...