Sosyal çürüme, bir toplumun değerlerinde, normlarında ve kurumlarında meydana gelen bozulma, zayıflama veya aşınma durumunu ifade eder. Bu terim genellikle toplumun temel sosyal yapılarının, kültürel değerlerinin, ahlaki normlarının ve sosyal kurumlarının erozyona uğraması veya zayıflamasıyla ilişkilidir. Sosyal çürüme, toplumsal düzenin bozulması, değerlerin kaybedilmesi, toplumda güvenin azalması, suç oranlarının artması, ahlaki normlara olan saygının azalması gibi durumları içerebilir. Sosyal çürüme, genellikle bir toplumdaki ekonomik, politik, kültürel veya diğer sosyal faktörlerle ilişkilidir ve toplumun genel refahını, istikrarını ve uyumunu etkileyebilir. Bu durum, toplumsal düzensizliklere ve sorunlara yol açabilir.
Sosyal çürüme genellikle bir dizi karmaşık etmenin etkileşimi sonucunda ortaya çıkar. Bu etmenler arasında ekonomik, politik, kültürel ve sosyal faktörler bulunabilir. İşte sosyal çürümeye yol açan bazı ana etmenler:
1 - Ekonomik Sorunlar
2 - Politik İstikrarsızlık
3 - Kültürel Değişimler
4 - Eğitim Sistemi Sorunları
5 - Ahlaki Normlarda Zayıflama
6 - Toplumsal Bağların Zayıflaması
7 - Suç ve Güvenlik Sorunları
Türkiye’de ekonomik değil sosyal çürüme vardır. Dünya da ve Türkiye tarihinde bir sürü ekonomik kriz yaşandı. Ekonomi her zaman toparlanır bu dünyada da ülkemizde de hep böyle olmuştur. Ama sosyal çürümeyi kolay kolay toparlayıp düzeltmezsiniz. Sosyal çürümede dönüş çok zordur, telafisi zor, bedeli çok ağırdır. Sosyal çürüme etik yaşam felsefesi demektir. Türkiye’de yaşama felsefesi yok oluyor. Türkiye bir Güney Amerika ülkesi gibi olmuş. Başka bir topluma evriliyoruz. Türk kültüründe göçmen, mülteci, mafya, kara para gibi kavramlar pek yoktu artık bu kavramlar hayatın içinde olmuş. Dünya dengeleri değişti Türkiye çok riskli bir coğrafyada yer almaktadır. İç faktörler ile dış faktörler artık at başı beraber gitmektedir.
Bu coğrafyaya hale umut besleyen; seven, büyüten erdemli insanlara ihtiyacımız var. Sade, mütevazi, erdemli, Liyakat ile doğru konumlara getirilen dürüst ve çalışkan insanlara ihtiyacımız var. Aç kaldık bilgi sahibi sakin yaradılışlı düzgün karakterli ahlaklı ve iyi yürekli insanlara. Cahilliğin, kabadayılığın çığlıkları tez zamanda kesilsin. Biz artık iki kelimeyi bir araya getiremeyen, toplumun gerçek sorunlarından bihaber, gösterişli iki kelimeyi yan yana getirip oturdukları koltuklarda ahkam kesen tiplerden yıldık. Toplumumuzda özlenen, içi dolu, düzeyli konuşmaları çok özlemişiz.
Hasret kaldık kaliteye…. bilgiye… vicdana… merhamete. O eski Türkiye’yi özlüyoruz. Belki birçok imkanlardan yoksunduk ama saygı vardı, sevgi vardı, toplumun yüzyılların süzgecinden geçmiş değer yargıları vardı. İnsanlar daha vicdanlı, daha ahlaklı, daha içten, daha sevecen, daha paylaşımcı idi. Saldırma, sataşma, hakaret etme, toplumu kanalize etme, toplumu kutuplaştırma eskiden bu kadar yoktu. Örf, adet, anane kalmadı geleneksel toplum olmaktan çıktık.
Sosyal çürüme, travma toplumu, maneviyat empati, sosyal haklar, saygı, sevgi, değer verilmek, özümsemek, özümsenmek, değişim, hak hukuk ayrıca en önemlisi ALGI. Bunları bize yaşatmaya çalışan ve sayıca azalan toplum içinde ayakta durmaya çalışırken geçim sıkıntısı ve iş sıkıntısı yaşayan bireylere maneviyat olarak dokunmak çok zor. Her şeyin başı Etik yani ahlak her şeyi düzeltir lakin etiği kaybettiğimiz de insanlığımızı vicdanımızı, kimliğimizi kaybederiz ve her şey menfaat ve çıkara dayanır. İnsanlar bireyselleşti. Her şeyin başı para oldu. Paran kadar adamsın. Ve tüm insanlar bunun özelinde ilişkilerini sürdürdü, sürdürüyor. Çıkar her şeyin önünde geliyor artık.
O eski Türkiye her şeyin değer olduğu, misafirperver, sofrası herkese açık, sevgi, saygı, arkadaşlık, vefa, akrabalık bağları, iyi komşuluk ilişkiler, erdem, ar ve utanma duygusunun zirve yaptığı o eski Türkiye bir başka güzeldi. Bir gün bu millet yokluğu ve yoksulluğu yenecek ama kayıp ettiğimiz değerleri geri kazanmamız artık çok zor. Her şeyin eski tadında yaşandığı güzel bir Türkiye temennisiyle…