Iğdır ovası veya Sürmeli Çukuru" olarak da bilinen ovanın 3539 km² olan yüzölçümünün % 26'sı kadarı (922 km²) ova arazisinden geriye kalan % 74’de dağlık kısımdan oluşur. Iğdır ili her ne kadar ova olarak bilinse de topraklarının 4/3 dağlık alandan meydana gelmektedir. Iğdır 3 ülkeye komşu tek kentimiz olup güneşin ilk doğduğu, Türk dünyasına açılan bir serhat şehrimizdir.
Iğdır ovası Batı’da Tuzluca ilçesinden başlar Aras nehri boyunca Batıdan Doğu’ya doğru Nahçivan ve İran sınırına kadar devam eder. Aras Nehri boyunca uzanan ova, 3 farklı coğrafi bölgeye ayrılmıştır. Bunlar, Batı Iğdır Ovası, Doğu Iğdır Ovası ve Dil Ovası'dır. Ovanın merkezinde Iğdır ili kurulmuştur. Türkiye’nin en yüksek bölgesinde olmasına rağmen ılıman Mikro klima iklime sahiptir. Bölgenin tahıl, meyve ve sebze ambarı, Ülkemizin ikinci Çukurova’sıdır. Iğdır ilinin Kuzeyinde Alagöz, Güneyinde Ağrı Dağı olup, Aras nehri boyunca dar bir havzada yer almaktadır.
Iğdır ili ilk olarak M.Ö. 4000 yıllarında Ağrı Dağının Kuzey yamacı Korhan Yaylasında kurulmuştu. Ağrı Dağı Türk insanının Altay ve Tanrı Dağları ile özdeşleştirdiği “Türkmen Yaylağı” gibiydi. Iğdır ilini kuran atalarımız şehrin seçimi için çok iyi bir yer seçip yerleşmişlerdi. Ancak günümüzden 360 yıl önce 1664 yılında Ağrı Dağında yaşanan ve bir hafta süren büyük deprem ve heyelan sonucu eski Iğdır şehri yerle bir oldu. Çok büyük can ve mal kaybı yaşandı. Hayatta kalanlar Ağrı Dağının Kuzeyine ve ovaya indiler. Iğdırmava ve Sultanabat bölgelerinde yeni Iğdır şehrini kurdular.
Yaşanan o korkunç deprem ve heyelan sonucu ovaya inen Iğdır insanı, yeni Iğdır şehrinin seçimini yanlış yaptılar. Şimdiki Iğdır şehrinin kurulduğu yer o zaman yer yer bataklık, sazlık, kamışlık olup sivrisinek yatağı, sıtma hastalığının kol gezdiği bir yerdi. Deprem sonrası yanlış bir seçim sonucu şimdiki Iğdır şehrini kuran Iğdır insanı, gece gündüz demeden çalışıp, şehri imar ettiler. Arklar, drenajlar açıp, bağ ve bahçeler içinde evler yaptılar. 1917 yılına kadar pek sorun yaşanmadı. Çünkü Iğdır ilinin ovada kurulduğu 1664 yılından, 1927 nüfus sayımına kadar 253 yıl içinde nüfusu yaklaşık 3, 4 bin kişi olup kerpiç ev toprak damlardan oluşan küçük bir kasaba gibi idi.
Iğdır ili 14 Kasım 1920 yılında işgalden kurtarıldı. Iğdır merkezde yaşayan yerli Ermeniler Ermenistan’a gittiler. Bu iş Iğdır için bir fırsat olup şehir ovadan Güneye dağlık alana kaydırılabilirdi fakat bu yapılmadı. İkinci bir olay da Iğdır ilinde 5 Eylül 1962 yılında 5 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Vukua gelen deprem şiddetli değildir. Ancak, bu bölgedeki evlerin pek eski oluşu, katıksız kerpiçten yapılmış bulunması tahribatın fazla olması neticesini doğurmuştur. Iğdır'da bulunan mütehassıs elemanların beyanına göre % 40-50 ev tamamen hasara uğramıştır. Diğer binalarda esasen oturulmayacak haldedir. 1 kişi ölmüş 22 kişi de yaralanmıştı.
Iğdır ili 1927 nüfus sayımında 3.716 kişi olup 1962 yılında Iğdır merkez nüfusu 13 bin kişilik küçük bir Anadolu kasabası idi. Bu iki fırsat iyi değerlendirilip, güzel bir şehir planlanması yapılarak, Iğdır ili, verimli tarım ovası üzerinden, Güney Dağlık bölgeye kaydırılabilirdi, ama yapılmadı. Iğdır için 3 fırsat 1992 yılında Iğdır’ın İl merkezi olmasıyla oluştu. Iğdır 1992 yılında 25-30 bin nüfuslu, tek, iki üç katlı küçük bir Anadolu kasabası idi. İyi bir şehir planlanması yapıp Iğdır ilini olması gereken Güney tarafındaki müsait dağlık alana taşınabilirdi yine yapılmadı.
Iğdır’ın 1992 yılında il olmasıyla, kırsaldan kente aşırı göç yaşanmış, çarpık kentleşme ile verimli tarım ovası yeşil Iğdır betona ve ranta kurban edilmiştir. Şehrin tarihi dokusu ve geçmişine, coğrafi yapısına ters bir şehirleşme yaşanmıştır. Bu beraberinde verimli tarım alanlarının yok olmasına, çok büyük hava kirliliğine, alt yapı sorununa, fiziki ve estetik güzelliğini yitirmesine, yeşil alanların yok olmasına ve her şeyden önemlisi şehrin sosyolojik yapısının değişmesine sebep olmuştur.
Iğdır gerek Türkiye ve gerekse Avrupa’da en yüksek hava kirliğine sahip şehrimiz. Iğdır merkez dağların arasında çanak bir yapıya sahip olduğundan hem gaz hem partikül maddeler dağılamıyor. Iğdır’da orman yok, ağaç yetersiz, havası kuru olması yüzünden tozlaşma partikül madde kirliliği çok yoğun bu da aslında en büyük tehlikeli hava kirliği sayılır. Iğdır’da hava kirliliği topografik ve meteorolojik faktörler bağlı oluşuyor. Sıcak terslenmesin olarak bilinen Ağrı Dağından inen soğuk hava sıcak havanı yükseğe kirli havayı da aşağıya itiyor. Tamamen Iğdır ilinin coğrafi yapısı ile ilgili bir olaydır. Bu yüzen gaz kirliği ile partikül kirliği yeterli dağılım göstermiyor. Havanın kuru olması, ormandan yoksun olması sebebiyle kirlilik ve tozlaşma artıyor.
Iğdır merkez nüfusu 1927 yılında 3716 kişi iken, aradan geçen 97 yıl içinde, 32,5 kat büyüyüp, 120.000’ne çıkmıştır. Iğdır potansiyeli yüksek gelişmekte olan bir ilimiz. Ermenistan Alican ile İran Borualan kapıları açılır, Zengezur koridoru ile “Orta Yol Projesi” faaliyete geçerse Iğdır şehri 300-400 bin nüfuslu bir yer olmaya aday olacaktır. Böyle bir nüfusu Iğdır’ın şimdiki yerinin kaldırması mümkün değildir. Doğrusu şehri Güneye dağlık alana çok iyi bir şehir planlanması yaparak yerleştirmek gerekir. Hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Şehir Güney dağlık alana kaldırılırsa hava kirliliği, alt yapı sorunu hal edilir, şehir estetik bir görünüme kavuşur, verimli tarım ovaları amacına uygun işlenir.