Öncelikle yurttaş ile tebaa arasındaki farka bakmak lazım. Bunların tanım ve açılımını yaptığımızda o zaman kendimizin hangi sınıfa girdiğini görmüş oluruz.
Yurttaş; sorgulama, yorumlama, bağımsız karar verme yeteneklerine sahip, aynı vatanda yaşayan kişilerden her biridir. Yani fikri hür, vicdanı hür bireydir, vatandaştır.
Tebaa ; Sözcükte “uyruk” anlamına gelmekle beraber, bazı yurttaş olmanın erdemiyle bezenirken, bazıları da ısrarla tebaa hatta köle kalmaya devam etmiştir. Bütün insanlık ailemi, tebaalık anlayışından yurttaşlık anlayışına doğru hızla ilerlerken, ülkemizde sosyolojik araştırma konusu olacak bir şekilde, yurttaşlık yerine tebaalığı seçenlerin sayısı azımsanmayacak kadar artmaktadır.
Bu topraklarda teba değil, yurttaş olduğumuzu, bu hediyeyi bize veren Atatürk'ün en büyük umut kaynağımız olduğunu hiç unutmayalım...
Yaratılanların en şereflisi olan insana kul olmak yakışmaz. Kulluk yalnızca yalnızca yaratan Yüce Allah’adır. Yalakalık, döneklik, iki yüzlülük insan fıtratına aykırıdır. Önsanın özü ne ise sözü de o olmalıdır. Güne, zamana, güçlüye göre değil, hak ve haklıdan yana olmalıdır. İnsana saygı önceliklidir. Birini sevmeyebilirsin ama saygı duymalısın. Saygıda mecburiyet sevgide serbestlik vardır. İnsana değer ve saygı vardır ama fikire saygı olmaz. Fikire değerlendirme olur. Temsil edilen fikir, insanlık aile mi için faydalıysa saygı duyulur. Değil ise değerlendirme yapılır saygı duyulmaz onunla mücadele edilir.
Saygı insana, emeğe, sanata, ilime, insanı insan yapan değerlere saygı duyulur. Güce, güçlüye değil hakka, haklıya değer verilir. Yüce Allah güzel şeyleri güzel kulları vasıtasıyla yapar. Allahtan başka bir kula, bir güce, bir kurtarıcıya inanmak, kurtarıcının gelmesini beklemek, her şeyi Allah’a havale etmek, fırıldak, dönek olmak, haksız kazanç sağlamak, kul hakkına girmek, menfaat ve çıkarı için el etek öpmek, bir kula biat etme, insan olan insana ve yurttaşa yakışmaz.
Osmanlıdan beri üretim bırakılmış, kağıt üzerinde bir ekonomiye sahibiz. Üreten emekçi, yoksul, üretmeyip tüketen zengin ve itibarlı. Emeğe, liyakata, ehliyete kimse değer vermiyor. Bir ülkede fakirlik varsa birileri kolay yoldan zenginleşiyor demektir. Üç kağıt ekonomisi döviz, borsa, faiz üçü de kağıttır buna da üçkağıt ekonomisi denir. Kolay yoldan par kazanma. Üretmeden, emek vermeden.
Bunun sonu yok sil baştan halkın bilinçlenmesi lazım. Milletin efendisi yine milletin kendisidir. Köyden Ankara’ya halk dediğimiz yurttaş, soracak, sorgulayacak, katılacak, birilerine havale edip kurtarıcı beklemeyecek. Öğle olursa bir avuç insan zenginleşir, halk yoksul ve perişan olur. Halk idarede, siyasette, ekonomide elini taşın altına koyacak, İlgi sahibi olmadan bilgi sahibi olunmaz, balık havzalı olmayacak, kendini okuyup yetiştirecek, yüksek sesli düşünecek.
Halk Tebaa’dan Yurttaşlığa evrilmediği sürece, hep bir kurtarıcı beklerse, milletin efendisinin kendisi olduğunu inanırsa, sorup, sorgular, hakkı gözetir, ehliyete, liyakata, bilgiye, emeğe değer verirse, evrensel hukuk kuralları işlerse, sosyal devlet anlayışı oturursa, çağdaş bilimleri rehber edinirse, Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı kalırsa, bir avuç rantçı değil halk kazanır. Yoksulluğu, cehaleti yener, insanca yaşma koşullarına sahip olur.