Ağrı Dağı, geçmişte yaşamış bir çok kadim uygarlıkların izlerini günümüze taşıyan önemli bir anıttır. Efsanelerin ve sırların yurdu olan bu mistik dağ, aslında görünenin ötesinde, binlerce yıllık bir tarihin de sessiz tanığıdır. İşte bu görkemli dağın eteklerinde, Iğdır'ın bereketli topraklarında, zamanın ve doğanın acımasızlığına yenik düşmüş, bir zamanlar canlı bir medeniyetin merkezi olan Kayıp Şehir Ahura yatmaktadır.
Iğdır'ın stratejik coğrafi konumu ve mümbit arazisi, Neolitik Çağ'dan itibaren sayısız kültüre beşiklik etmiştir. Arkeolojik bulgular, bu bölgenin İlk Tunç Çağı'ndan başlayarak kesintisiz bir yerleşime sahne olduğunu ve Hurrilerden Urartulara, İskitlerden Artaksiyalılar'a, Sakalardan Albanlara, Timurlardan Selçuklulara, İlhanlılardan Safevilere, Karakoyunlulardan Akkoyunlulara, kadar pek çok farklı kavmin burada iz bıraktığını göstermektedir. Yapılan araştırmalar, Iğdır'ın arkeolojik zenginliğiyle dünyanın önde gelen bölgelerinden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Ancak bu zengin tarihin içinde, Ağrı Dağı'nın kuzey yamacında, Aralık ilçesi sınırlarında hüzünlü bir öykü saklıdır: Kayıp Şehir Ahura. MÖ 8. yüzyılda Sakaların ardından Artaksiyalıların egemenliğine giren bu önemli yerleşim yeri, tarihi kayıtlara göre yaklaşık 1600 kişilik bir nüfusa sahipti. Ancak, 1840 yılında yaşanan korkunç bir doğal afet, volkanik bir hareketin tetiklediği devasa kaya kütleleri ve çamurun bu kadim şehri ansızın yutmasına neden oldu. Bu elim olay, Ahura'nın bulunduğu vadiye "Cehennem Vadisi" adının verilmesine yol açmıştır.
Bugün, Ağrı Dağı'nın 1750 metre yüksekliğinde, muhteşem bir doğal manzara eşliğinde Ahura'nın sessiz kalıntılarına doğru yapılan bir yolculuk, geçmişle kurulan hüzünlü bir bağdır. Kendi kaderine terk edilmiş Ahura Mezarlığı, o dönemin insanlarının taş işlemeciliğindeki üstün yeteneklerini hala gözler önüne sermektedir. Mezar taşlarındaki incelikli motifler, bir zamanlar bu topraklarda yükselen evlerin ve yapıların ne denli zengin bir mimariye sahip olduğunu hayal etmemize olanak tanır.
Bilimsel dağcılığın öncüsü Dr. Friedrich W. Parrot'un 1829'daki Ağrı Dağı tırmanışı sırasında dikkat çektiği ve 1840'taki felaketle haritadan silinen bu tarihi köy, aslında keşfedilmeyi bekleyen bir arkeolojik hazinedir. Yapılacak kapsamlı arkeolojik çalışmalar, bu kayıp şehri gün yüzüne çıkararak sadece bölge turizmine eşsiz bir katkı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Artaksiyalılar dönemi ve öncesindeki kültürler hakkında da değerli bilgiler sunacaktır. Kısmi kazılarda rastlanan zengin motiflerle işlenmiş sur kalıntıları, sütun parçaları ve bu günkü Yenidoğan köyünde evlerde kullanılan tarihi kaya parçaları binlerce yıllık uygarlıklardan günümüze kalan izlerdir. Bu kalıntılar ve mezar taşları 1600 kişilik bir nüfusa sahip bu şehrin ne denli gelişmiş bir yerleşim yeri olduğunu düşündürmektedir. Günümüz Ahura Mezarlığı'ndaki ileri taş işçiliği ise, kayıp şehrin mimarisinin ihtişamına dair güçlü ipuçları vermektedir.
Ağrı Dağı'nın gizemli atmosferinde, tarihin sessiz çığlığını dinlemek ve Kayıp Şehir Ahura'nın sırlarını aralamak, sadece coğrafi bir keşif değil, aynı zamanda geçmişle kurulan derin bir bağdır. Milattan Önce Sakalar ve Artaksiyalıların önemli bir yerleşim alanı olan bu bölgeyi ziyaret etmek, antik kültürlerin izlerini sürmek ve tarihin tozlu sayfalarında unutulmuş bir medeniyetin öyküsüne tanıklık etmek anlamına gelir.
Ağrı dağının kuzey vadisinde bulunan Kayıp Şehir Ahura ve onun sessiz bekleyişi, Ağrı Dağı'nın sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda derin tarihi ve kültürel mirasıyla da ne denli önemli bir coğrafya olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu kayıp medeniyetin gün ışığına çıkarılması, bölgenin tarihi ve kültürel zenginliğine paha biçilmez bir katkı sağlayacak ve Ağrı Dağı'nı sadece bir doğa harikası değil, aynı zamanda önemli bir arkeolojik destinasyon haline getirecektir.