90'lı yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye'nin eğitim sistemine yönelik önemli bir çalışma başlattı.
O dönemde her ilde düzenlenen eğitim şuralarında öğretmenler, okul müdürleri, basın temsilcileri ve diğer paydaşlar bir araya gelerek eğitim sisteminin problemlerini tartıştı. Bu toplantılarda, eğitim sisteminin daha verimli ve modern hale gelmesi için çözüm önerileri ortaya konuldu. Ancak üzerinden yıllar geçmesine rağmen, ülkemizdeki eğitim sisteminin hala temel sorunları çözülmüş değil. Bugün, belki de o dönemde olduğu gibi, eğitim sisteminin masaya yatırılması ve köklü değişikliklerin yapılması gereken bir döneme gelinmiştir.
Eğitim, bir ülkenin gelişimi için kritik öneme sahiptir. Her şeyden önce, bir ülkenin ekonomik kalkınması için sanayisinin gelişmesi şarttır. Sanayinin gelişmesi ise nitelikli iş gücüne, yani kalifiye elemanlara ihtiyaç duyar. Ne yazık ki, Türkiye'deki mevcut eğitim sistemi, öğrencileri genellikle üniversiteye yönlendirmekte ve onları bir diploma almak için yetiştirmektedir. Bunun sonucunda ise üniversite mezunu gençler, iş bulamamakta ve birçoğu kendi bölümlerinde yeterli deneyime sahip olmadan iş aramaktadır. Bu durumda işsizlik oranları artmakta ve gençler, siyasilerin peşine düşerek "Bana iş ver" şeklinde taleplerde bulunmaktadır.
Oysa eğitim sisteminin, öğrencilerin yeteneklerine göre mesleki eğitimlere yönlendirilmesi, hem bireysel hem de ülke ekonomisi açısından çok daha verimli sonuçlar doğuracaktır. Öğrenciler, ortaokuldan itibaren mesleki eğitime yönlendirilse, gelecekte iş gücü piyasasında talep edilen kalifiye elemanlar yetiştirilmiş olur. Bu sayede gençlerin iş bulma sorunları ortadan kalkar, işsizlik oranı düşer ve ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlanır.
Üniversite mezunu bir genç, genellikle diplomasını aldıktan sonra iş bulmak için kapı kapı dolaşır. Ancak, ne yazık ki mezun olduğu bölümle ilgili yeterli deneyime sahip olmayan gençler, iş piyasasında kendilerine uygun bir pozisyon bulmakta zorluk çekerler. İşe yerleştirilen gençler, çoğu zaman başladıkları pozisyonda gerekli eğitimleri almak için iki-üç yıl geçirmektedir. Bu durum, hem işverenler hem de gençler için zaman kaybına yol açmaktadır. Aslında, okul yıllarında meslek seçimi konusunda yönlendirilen öğrenciler, eğitimlerini alacakları mesleğe daha yakın bir şekilde yetişmiş olacaklar ve böylece iş gücü piyasasına daha hazır bir şekilde katılacaklardır.
Özellikle Iğdır gibi illerde, iş arayan gençlerin sayısı oldukça fazladır. Ancak burada önemli bir sorun, sanayi anlamında hizmet veren firmaların, iş gücü arayışında kalifiye eleman bulmakta zorlanmalarıdır.
Firmalar, nitelikli iş gücüne ihtiyaç duyarken, gençler ise yeterli mesleki bilgi ve beceriye sahip olmadıkları için iş bulmakta zorluk yaşamaktadır. Bu durum, hem işsizlik oranlarının artmasına hem de işverenlerin ihtiyaç duydukları elemanları bulamamalarına neden olmaktadır.
Bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse, geçmişte bir valiye iş arayan bir genç "Sayın valim, bana iş ver" demişti.
Vali bey, "Ne iş yaparsın?" diye sorduğunda genç, "Her işi yaparım" yanıtını vermişti. Vali bey de bu durumu latife ederek, "Bir helikopter var, onu kullan" demişti.
Genç ise "Ben nasıl kullanırım?" diyerek şaşkınlıkla cevap verdi.
Vali bey, "Mesleğin ne?" diye sorduğunda genç, "Mesleğim yok" demişti.
Bu diyalog, aslında Türkiye'deki eğitim sisteminin özeti gibidir.
Öğrenciler, mezuniyet sonrası iş gücü piyasasında kendilerine yer bulmakta zorluk çekmekte ve genellikle yeterli mesleki bilgi ve deneyime sahip olmadan iş aramaktadırlar.
Türkiye'nin eğitim sisteminin köklü bir değişime ihtiyacı olduğu aşikardır. Mesleki eğitimlerin daha fazla ön plana çıkması, öğrencilerin yeteneklerine göre yönlendirilmesi ve iş gücü piyasasına daha hazır bireylerin yetiştirilmesi, hem gençlerin iş bulmalarını kolaylaştıracak hem de ülkenin ekonomik kalkınmasına önemli katkılar sağlayacaktır.
Bu bağlamda, geçmişte yapılan eğitim şuralarına benzer toplantıların tekrar düzenlenmesi ve eğitim sistemine dair daha somut adımlar atılması büyük bir önem taşımaktadır.