Tarih boyunca kendi menfaatine hizmet etmeyen, aksine başkalarının maşası olarak kendi felaketine zemin hazırlayan milletlerin başında ne yazık ki Ermeniler gelmektedir. 1992 yılında Hocalı’da gerçekleştirdikleri katliamlarla tüm dünyanın vicdanını yaralamalarına rağmen, bu insanlık dışı eylemleri uluslararası kamuoyunda yeterince karşılık görmedi. Bu durum, Ermenistan’ın şımarık ve saldırgan politikalarını daha da cesaretlendirdi. Sonraki yıllarda Azerbaycan'a karşı sürekli sınır ihlalleri yapan Ermenistan, 2020 yılında patlak veren ve 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı’nda ağır bir yenilgi alarak yıllardır işgal ettiği Azerbaycan topraklarını terk etmek zorunda kaldı.
Ancak bu mağlubiyet dahi Ermeni milliyetçiliğinin kör ideolojisini durdurmaya yetmedi. 2022 yılında Hankendi'de yaşanan gelişmeler sonucunda, Ermeniler Karabağ'ı tamamen terk etti ve Azerbaycan toprak bütünlüğünü yeniden sağladı. Ne var ki, bu tarihi geri çekilme bile Ermeni diasporası ve aşırı milliyetçi çevreler tarafından uluslararası kamuoyuna, haksız bir mağduriyet gibi sunulmaya çalışılıyor. Oysa gerçekler ortadadır: Karabağ, tarih boyunca Azerbaycan'ın ata topraklarıdır ve bu gerçeği artık dünya da açıkça kabul etmektedir.
BARIŞA KARŞI GELEN ZİHNİYET
Bugün Azerbaycan ve Ermenistan arasında barış görüşmeleri sona yaklaşırken, bu olumlu süreci baltalamak isteyen bazı çevreler tekrar sahneye çıkmıştır. Özellikle Ermenistan’daki muhalefet partilerinden biri olan Taşnak Partisi ve onun destekçileri, sözde “24 Nisan sözde soykırım günü” bahanesiyle düzenledikleri yürüyüşlerde Türk ve Azerbaycan bayraklarını yakarak provokatif eylemlerde bulunmuştur. Bu çirkin eylemler yalnızca Türkiye ve Azerbaycan halkının değil, bölgede barış isteyen herkesin tepkisini çekmiştir.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan, bu tür aşırı uçların ülkeye zarar verdiğinin farkına varmış olsa da, diaspora ve radikal grupların baskısı altında sessiz kalmaktadır. Ancak bu sessizlik, Ermeni halkına zarar vermektedir. Barışa en çok ihtiyacı olan tarafın Ermenistan olduğu ortadadır. Ülke, yıllardır süren çatışmalar, ekonomik zorluklar ve siyasi istikrarsızlıkla boğuşurken; diaspora ve aşırı milliyetçi çevreler, halkın bu gerçeklerle yüzleşmesini engellemektedir.
GERÇEK TARİH UNUTULMAMALI
Tarihe objektif bir şekilde bakıldığında, Ermenilerin asıl mağdur değil, ihanet eden taraf olduğu net şekilde görülmektedir. Osmanlı döneminde en kritik zamanlarda kendi devletine karşı ayaklanan, düşmanla iş birliği yapan ve binlerce masum Türk'ün ölümüne neden olan Ermeni çeteleri, bugün yaşanan pek çok acının da müsebbibidir. Buna rağmen Türkiye, geçmişe takılıp kalmak yerine geleceğe odaklanmayı tercih etmiş, Ermenistan ile normalleşme ve barış sürecine her zaman olumlu yaklaşmıştır.
Ancak bu iyi niyet, her fırsatta suistimal edilmektedir. Ermenistan anayasasında halen Türkiye ve Azerbaycan topraklarını kendi sınırları içinde gösteren maddeler bulunmaktadır. Bu akıl dışı yaklaşım, iki ülke arasındaki barış çabalarının önündeki en büyük engellerden biridir. Komşu ülkelerin egemenliğine saygı göstermeyen bir anlayışla ne dostluk kurulur, ne de kalkınma sağlanır.
ARTIK AKILLANMANIN ZAMANI GELMEDİ Mİ?
Ermeni halkı artık bu gerçeklerle yüzleşmeli, tarihî yanılgılarla değil, gerçeklerle bir gelecek kurmaya çalışmalıdır. Bayrak yakarak, düşmanlık körükleyerek, sözde soykırım yalanlarıyla dünyayı oyalayarak bir yere varılamayacağı ortadadır. Komşularıyla barış içinde yaşamak isteyen bir Ermenistan, ancak bu zihniyetten kurtularak var olabilir.
Türkiye ve Azerbaycan her zaman barışa hazır olduğunu ifade etmiş, bölgesel kalkınma ve iş birliği için elini uzatmıştır. Şimdi sıra Ermenistan’dadır. Aklı selim galip gelmeli, halkını karanlık geçmişe değil, aydınlık bir geleceğe yönlendirecek cesur adımlar atılmalıdır. Ermeni halkı, kendi gerçek düşmanlarını iyi tanımalı ve artık bu kirli oyunlara alet olmaktan vazgeçmelidir.