Geçtiğimiz günlerde Doğu Anadolu Gazeteciler Federasyonunun Iğdır’da düzenlediği mesleki istişare toplantısından sonra günü birlik Nahçıvan’a gidip döndük.
Aslında Nahçıvan’a gitme fikri benden çıkmıştı. Bir süre önce Bitlis’te yapılan toplantı sonrası, bir sonraki toplantının Iğdır’da yapılması gerektiğini söylenmesi üzerine bende Iğdır’da yapılan toplantının ardından bir Nahçıvan turu yapalım demiştim.
Sonradan tarih belirlendikten sonra Nahçıvan’la görüşmeler yapıldı ve geçtiğimiz cumartesi günü Nahçıvan’a gittik. Nahçıvan gümrüğünde pasaport işlemleri yapılmaya başlandığı andan itibaren gazeteci kafilemize özel ilgi gösterildi ve gazeteci arkadaşlarımızın gümrük işlemleri yaptırırken zaman harcamaması için ne gerekirse yapıldı.
Benim gözüm o yollara aşina olduğu için biliyordum. Ancak ilk olarak Nahçıvan’a giden arkadaşlar, yol boyunca tertip ve düzene karşı hayranlıklarını gizleyemediler. Şehir merkezine girdikten sonra Nahçıvan Televizyonunda yetkili Semed Çansağşeyev, beraberinde iki kamera ekibiyle bizim gezi ve incelemelerimizi takip ettiler.
1992 yılından sonra açılan Nahçıvan’a önceleri sık sık gidip gelirdim. Önceleri meclis başkanları oldu ve değişti. Son olarak Ali Meclis Başkanlığına Vasıf Talibov seçildi. Ben hiçbir liderin ülkesinde düzeni bu kadar değiştireceğine inanmıyorum. Şehir merkezinde Sovyetler döneminde kalma o hantal binalara dış giydirme yapmışlar. Adeta Nahçıvan gelinlik kız gibi bezenmiş. Zaten park, bahçe düzenlemesi, şehir planlaması harika bir şehir olan Nahçıvan’da bizim tabirle gül gülle konuşuyor.
Yine bilindiği gibi sanat, kültür bakımından en üst seviyede olan Nahçivan’da kaliteden taviz verilmemiş. Türklere her zaman kardeş muamelesi yapıldığı hiçbir zaman gözden kaçmadığı gibi Türk şoförler bile Nahçıvan’da özel muamele gördüklerini her fırsatta söylüyorlar.
Benim en çok dikkatimi çeken konuların başında asayiş olmuştur. Biz gittiğimiz zaman tesadüfen bal festivali yapılıyordu. Bizim ekibimize o festivali gezdirdiler. Bizi götüren arabanını içinde fotoğraf makineleri vardı. Biz gezip dolaştık ve arabanını yanına geldiğimizde arabanın kapısı açıktı ve fotoğraf makinelerine kimsenin dokunmadığını gördüm. Şoföre neden kapıyı açık bıraktın dedim. O da burada kimse dokunamaz. Kapını açık koy yat dedi. Bu olaya şahit olduktan sonra aklıma eski bir Avrupa seyahatim geldi. 2000 yılında Almanya’ya ziyarete gitmiştim. Hollanda’dan bir köylüm ve arkadaşım ısrarla beni Hollanda’ya davet etti. Kardeşimin arabasıyla Hollanda’nın Den Haag şehrine gittik. Arabamızı orada park ediyoruz. Bizi misafir eden arkadaş arabada önemli eşya bırakmayın arabayı soyarlar deyince, “Biz dağ başında değiliz, Avrupa’nın göbeğindeyiz” demiştim. Ancak orada sık sık arabaların soyulduğunu söylediler. Benimde garibime gitmişti. Şimdi de Nahçıvan’da arabanın kapısını açık bırakınca kimse dokunmuyor denilince çok garibime gitti.
Nahçıvan’de şehrin tertip ve düzenin yanında sanayi ve tarımın gelişmesi içinde önemli işler yapılmış. Bir kere köylerde kahve açmak yasaklanmış. Herkese tarla verilmiş ve vatandaşa çalışıp kazanması için imkanlar sunulmuş. Tarıma dayalı sanayi üzerinde durulmuş, bazı ürünlerin dışarından ülkeye sokulması yasaklanmış. Çünkü Nahçıvan vatandaşının ihtiyacından fazlası Nahçıvan’da üretiliyor.
İnşaat sektöründe sanayileri önemli aşama kaydetmiş ve çok güzel işler ortaya çıkarmışlar. Eğitime ayrı önem vermişler. İlk yıllarda Tıp Fakültesi bulunmayan Nahçıvan’da Tıp, Dişçilik, Eczacılık bölümleri açılmış. Öğrencilerini Türkiye’nin birçok üniversitesine gönderip ortak eğitim yaptırıyorlar.
Radyo, Televizyon bölümü öğrencilerinin yararlanması için en son teknoloji kamera ve stüdyo eğitimi veriliyor.
Mimarlık ve güzel sanatlar eğitiminde Nahçıvan ve Azerbaycan’ın tartışılması yanlış olur diye düşünüyorum.
Yine ben yıllardır Nahçıvan’a gidip geliyorum. Tuz Dağı olduğunu da biliyorum. Orada Duz Dağı adıyla beş yıldızlı bir otel vardı. Bir iki kez de gidip o otelde konaklamıştım. Ancak astım hastalarının tedavi gördüğü bir hastane olduğunu duymuştum. Ancak yalnız gitmemiştim. Bu ziyaretimizde bizi oraya da götürdüler. Ben ne diyeyim. Hakikaten büyülendim ve hayran kaldım. Onu yaptıran, yapan herkesi tebrik ediyorum.
Son zamanlarda Nahçıvan’a az gidiyoruz. Nedenini bilemiyorum ama onlar bizim kardeşlerimiz. Orası yabancı bir ülke değil. İkiz kardeşin biridir. Bölgenin kalkınması için Nahçıvan’la sıkı bir şekilde iş birliği yapmak gerekir. Bu sıkı işbirliği de ancak sık sık ziyaretlerle olur. Bizim Cumhurbaşkanımız seçildiğinde ilk ziyaretini Azerbaycan’a yapıyorsa, biz de her fırsatta Nahçıvan’a gidip gelmeliyiz diye düşünüyorum.
Biz gazeteci arkadaşlarımızla gittik. Döndükten sonra ziyaretin kısa olduğu ve bir gün daha kalınması gerektiği söylentileri kulağıma geldi.
İleriki zamanlarda onu da yapacağız. Basın kuruluşlarının arasında işbirliği yapma planları var. O gerçekleştiği takdirde sık sık Nahçıvan ziyaretleri yapacağız.
Tavsiyem, iş adamlarına gidip Nahçıvan’ı birkaç kez iyice incelesinler.