Mustafa Kemal Atatürk, uzun süren savaşların ardından yorgun düşen milleti yeniden ayağa kaldırarak Millî Mücadele'yi organize etmiş ve halkı bu mücadele etrafında birleştirmeyi başarmış bir liderdir. Mustafa Kemal Atatürk, Türk milleti için sadece bir lider değil, aynı zamanda ulusal kimliğin ve millet ruhunun şekillenmesinde öncü bir figür de olmuştur. Hayatı cephelerde geçmiş olan Atatürk, yaşamı boyunca dinamik ve aktif bir hayat sürdürmüş, ancak gençlik yıllarında bazı rahatsızlıklar yaşamıştır. Zaman zaman tedaviler olmuş olsa da tam manasıyla iyileşememiştir. Zaman içerisinde hastalığı ilerlemiş ve ölümcül hastalığının ilk belirtileri 1936 yılının sonunda ortaya çıkmaya başlamıştır. Atatürk’e ilk defa siroz teşhisi 22 Ocak 1938’de Yalova kaplıcalarında dinlenirken Prof. Dr. Nihat Reşat Belger tarafından konulmuştur. 1938 senesi 18 Ekim’den itibaren Atatürk’ün hastalığına ilişkin resmî tebliğlerin bütün gazetelerde yer alması ve Atatürk’ün Ankara’daki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılamaması ile halk hastalığını öğrenmiştir. Doktorlar, Atatürk’ün sağlığını koruyabilmek için yoğun çaba sarf etmiştir. Ancak tüm bu çabalara rağmen hastalığı ilerlemiş, özellikle son dönemlerde yapılan karından su alma işleminin ardından komaya girmiştir. Bu komadan bir daha çıkamayan Atatürk, 10 Kasım 1938 günü saat 09.05’te hayata gözlerini yummuştur. Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü, Türk halkı için derin bir yas ve üzüntü yaratmıştır. Atatürk’ün ölüm haberi duyulduğunda tüm yurtta derin bir sessizlik ve yas başlamıştır. Türkiye'de ve dünya çapında saygıyla anılan Atatürk’ün kaybı, Türk halkı için adeta bir babayı kaybetme hissi yaratmıştır. On binlerde kişi Atasını son kez görmek için 16 Kasım-19 Kasım tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayına akın etmiştir. Atatürk’ün naaşı çinko kaplı tabut içerisinde sarayın kabul salonunda katafalkta tutulmuş ve on binlerde kişi ziyaret etmiştir.
Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın isteği ile 19 Kasım sabahı 08.10’da Ordinaryüs Profesör Şerafettin Yaltkaya tarafından cenaze namazı kılınmıştır. 21 Kasım 1938 tarihinde Ankara’da bir cenaze merasimi yapılmasına karar verilmiştir. Bu bağlamda naaşının Yavuz Zırhlısı’yla İstanbul’dan İzmit’e oradan da Ankara’ya nakledilmesi planlanmıştır. İstanbul’dan sonra Başkent Ankara’da cenaze merasimi Türk halkının büyük katılımıyla gerçekleşmiştir. Yurt dışından yabancı konuk ve diplomatlar da katılmıştır. 21 Kasım’da gerçekleştirilen tören saat 10.45’te meclisin önünde başlamıştır. Kalıcı kabir inşa edilinceye kadar Atatürk’ün naaşının geçici istirahatgahı olarak “Etnografya Müzesi” belirlenmiştir. Atatürk’ün ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabirin yapımının tamamlanmasıyla birlikte Atatürk’ün naaşı ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabir’e defnedilmiştir.
Türk halkı için 10 Kasım büyük bir anlam ve derin bir hüzün taşır. Saat 09:05'te, Atatürk'ün hayata gözlerini kapadığı o anda, ülke genelinde sirenler çalarken herkes, hayatın her alanında saygı duruşuna geçerek onu anar. Bu duruş sadece Atatürk'ü anmak değil, aynı zamanda onun gösterdiği çağdaş, bağımsız ve ilerici Türkiye yolunda yürümeye devam etme kararlılığını da ifade etmektedir. Türk halkı bu günü, Atatürk’ün mirasına sahip çıkarak, onun ideallerini yaşatma ve gelecek kuşaklara aktarma sorumluluğunu bir kez daha hatırlayarak geçirir. Ve her 10 Kasım’da Türk halkı, onun "en büyük eserim" dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşatmak ve çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak için Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına bağlı kalmaya söz vermişliği gözler önüne serer…bu bağlılıkla Türk halkı ölümsüz bir lidere sahiptir.
Sevgili Atatürk, emanetinin koruyucusu olan Türk Milletinin kalbinde kaç Kasım geçerse geçsin ebediyen yaşayacaksın...
Sonsuz Saygı, Sevgi ve Minnet...