“Baba”, Farsça isim olup, çocuğu olmuş erkek demektir. Remzi öncül’ün Eğitim Bilimleri sözlüğü, baba maddesi böyle diyor. Bu tanım, Biyolojik baba tanımıdır. İşin bir de Psikolojik, Sosyolojik, Teolojik ve Mitolojik yönleri vardır. Burada onlara da örneklerle yer vereceğim. Biyolojik babalıkla iş bitmiyor. Baba ve Annenin doğurduğuyla ilgili olarak doğru olan, onu büyütüp cemiyete faydalı bir fert yetiştirmesidir. Biyolojik anne-baba bazen doğurduklarına sahip bile çıkmayıp, onu sokağa bırakarak çekip gidebiliyorlar. O zaman onu alıp büyütenler, eğitenler çocuğun evi, babası ve anası oluyor.
Devlet nizamında bu gibi kurumlara ihtiyaç vardır. Çocuk büyüyüp, konuyu anladığında çok geç oluyor ve kendi imgesinde bir baba yaratıyor.
Buna psikolojik baba diyebiliriz. Kişi o zaman kendi biyolojik babası veya anası yerine kafasında yaşattığı imgelediği, örnek aldığı, himayesinde büyüdüklerine baba ve ana demektedir.
Bu tip olaylar hayatta birçok yıkıcı hasar bırakmaktadır.
Babalar günü münasebetiyle Türk kültüründeki “Baba” kavramını biraz irdelemek istedim. Edebiyatımızda buna değinen müeddip ve sanatkarlardan da örnekler vermek istiyorum. Babalar gününde evladın babasını ve anasını bir hediye veya güler yüzle anması elbette ki çok güzeldir. Evladından ve ailesinden kopanlar için “Senede bir gün” gibidir. Ama insani ve islami olanı hiç şüphesiz bu kadarıyla sınırlı olmamalıdır.
Türk sosyolojisinin babası sayılan Ziya Gökalp, “Terbiyenin Temelleri” adlı eserinin 105. – 106. Sayfalarında, toplumumuzla ilgili baba tanımını şöyle yapmaktadır:
“Bir Türk babası çocuğunun Türkçe konuşamamasına, Türkçe okuyup yazamamasına, Türk tarihini bilememesine rıza gösteremez. Aynı zamanda İslam ve İbadetlerini bilmemesini, İslam tarihinden habersiz olmasını da tasvip edemez.”
Bu da bize gösteriyor ki günümüzde bahse konu mevzuları çocuklara en iyi şekilde anlatan babalara, çocuklarına miras olarak bunları verebilecek kitaplara, kütüphanelere, okullara, kurumlara ve hocalara ihtiyacımız vardır. Babalar bu bakımdan çok mesuldürler. çocuklar da bunları edinmeye mecburdurlar. Türk toplum coğrafyasından ve Jeostratejisinden kaynaklanan konumundan dolayı hep düşmanları olmuştur ve bugün dahil yüzyıllarca savaşmıştır. Böylece babaya hasret ana ve çocuklarla varlığını sürdüre gelmiştir. Maalesef analarımız, şehit kocalarından dolayı hep dul kalmışlardır. Yurdumuz hep dullarla dolmuş, “Anadolu” olmuş. Askere gidenler geri gelmemiş Yemen çöllerinde kaybolmuş, adlarına türküler, maniler, ninniler, efsaneler yakılmıştır. Bu gerçek bugün de devam ettiği için Arif Nihat ASYA’ya:
Gözü yolda anaların
Babalar dönmedi daha
dedirtmiştir. Ben, bu yazımı, babalar gününde eve dönemeyen babalara adıyorum. Eve dönenemeyen babalar, Türk toplumunun bağrında mahşere kadar kanayan bir yara olarak kalacaktır. Bu babalar, toplumumuzu daha da kutsileştiriyor ve yüceltiyor. Belki de Yunus Emre bu duygularla :
Sordum sarı çiçeğe
Anan baban var mıdır?
Ne sorarsın ey derviş
Anam yer, babam yağmur.
demiştir. Bizim toplumumuzda anası babası yer ve yağmur olanın sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Türk toplumu baba ya da ailenin erkek evladının başında toplandığı için baba erkil – Ataerkil bir aile yapısına sahiptir. Dilimizde baba ile ilgili çok anlamlı ifadeler vardır ki dünya dillerinde buna pek fazla rastlanamaz. Mesela bir insanın kendisine çok iyilik eden vefalı bir kişiye “Baba dostu” demesi, doğup büyüdüğü yere “Baba ocağı / Baba yurdu” demesi buna en güzel örnektir. Hatta Faruk Nafiz Çamlıbel bu ifadeyi şöyle şiirleştirmiştir:
On yıl var ayrıyım Kına Dağından
Baba ocağından yar kucağından
Başka bir ifadeyle babanın torunlara yönelik olarak zincirleme intikal eden her değer için “Babadan oğula sözünü çok güzel değimleştirmişiz veya söylediğimiz söz tam yerinde ise “Babana Rahmet” denmiştir. Bu, rahmet kelimesiyle baba kelimesinin Türk muhayyilesinde en âşıkane buluşmasıdır.
çocuk yetim kalmışsa “Babasız kalmak” deyimini kullanmışız. Mehmet Akif bunu şöyle ifade eder:
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede bin ailenin matemi çağlar.
Bu gerçek günümüz Türkiye’sinde hala değişmedi. Bazen yetim ve kimsesizlere kol kanat germeğe “ babalık etmek” deyimini kullanmışız. Hatta Ziya Paşa şöyle ifade etmektedir:
Zannetme ben Amasya’da paşalık eyledim
Buldum yetim halkını babalık eyledim
Genellikle herkesin babasından naklettiği söz ve hatırası vardır ki buna bazen “Baba nasihati / Baba öğüdü veya baba nasihati tutmayan pişman olur” denmiştir. Seyyid Vehbi, kardeşleri tarafından aldatılarak kuyuya atılan Hz. Yusuf olayını şöyle deyimleştirmiştir:
Baba nasihatıdır mekr-i hişten hazer et
Eden Fudede-i çeh yusuf’u biraderidir.
Şair burada akraba, soy ve sopça çok yakın olanların hilelerinden sakınmak baba nasihatidir demektedir. çünkü Yusuf’u kuyuya iten ve orada çaresiz bırakanlar onun en yakınlarıdır, kardeşleridir.
Türkçe de : “Baba malı tez tükenir, Şuurlu evlat neyler baba malını? Şuursuz evlat neyler baba malını ?”, bu ata sözleri çocukları “miras yediliğe” güvenmemeleri için uyarmaktadır.
Başka atasözlerimizde babaların, evlatlara nazaran daha cömert olabileceği şu deyimlerle ifade edilmiştir: “Bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babaya bakamaz” “Babası oğluna bir bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım verememiş” şairlerimizden Refiki şöyle ifade eder:
Baba oğluna tutar bir bağ bağışlar
Sonra üzüm vermez oğlan demişler
Soy sopla ilgili olarak hep baba ifadesi kullanılmıştır. “Atası neyse ötesi de odur / baba sanatı oğula mirastır / baba yanar oğula; oğul dayanır oğula / Oğlan babadan öğrenir sofra kurmayı (açmayı) kız anadan öğrenir biçki biçmeyi” veya baba kötü bir iş yapmışsa: “baba eder, oğul öder demişler.”
Mitolojimiz, babaya nasıl bakılmış? Buna değinmek istiyorum. Prof. Dr. Bahaddin Ögel, Türk mitolojisi 1. Cilt Sayfa:16
“Töreyi baba bile bozsa ölmeliydi” Dünya mitolojilerinde “baba öldürme” olayı, erkek çocukların şuur altında saklı hislerin masallardaki birer görüntüleri halinde kabul ediliyorlardı.” Efsanelerdeki korkunç bir kahramanı ve yiğitliği destan şöyle ifade eder:
Korkunç bir hakan olsun, çok büyük bir han olsun
Babasını öldürsün, Türk töresin korusun
Kırgız Tüklerinin Manas Destanında, Semetey Hanı için şöyle seslenildiğini görmekteyiz:
“Semetey öyle büyük, öyle korkunç bir han olacak ki, babasını bile öldürecek”
Milli Destanımız olan Oğuz Han Destanın da bile Oğuz Hanın babasını öldürdüğünü görüyoruz.
Destanlarımızdaki bu örnekler çok olup saltanat uğruna taht kavgasında yakın tarihimizde bile katledilen babalar ile oğullara örnekler çoktur. Mitolojimiz de bunun tersi de vardır. Mesela Oğuz Destanının İslamiyet sonrasında Oğuz Han, bir olgunluk ve erginlik göstererek henüz Müslüman olmayan annesine şöyle sesleniyordu:
Ey benim güzel annem, öğüdümü alırsan!
Yüce Tanrıya tapıp, eyer Hakkı tanırsan
O zaman memen alır, ak sütünü emerim!
Bana layık olursan adına anne derim.
Buradan, İslamiyetteki anne ve babaya bakışla yazımızı bitirmek istiyorum. İslami Türk Edebiyatının baş yapıtları olan Kutatgubilik, Atabetül Hakaik, Divan-i Hikmet ve Divan-i Lügat-it Türk de ata-baba hakkıyla ilgili sözler vardır. Bunların hepsini anma imkanımız yok Divan-i Lügat-i Türk’te 22 yerde anne ve babaya yer verilmiştir. Diğer eserlerde ise genellikle anne ve baba ulu kişiler olarak zikredilmiştir.
İslamiyetin baba, anne, aile ve çocuklara bakışı insaniyeti kucaklar mahiyetindedir. Bu konuda Kur’an, 16 ayette anne – babayı / “Ebeveyn” tabiri ile anmıştır:
1 - “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın… Ana babaya… iyilik edin…” 4/36
2- “… Anne babaya … iyilik edeceksiniz…” 2/83
3- “… Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba… içindir…” 2/215
4- “ Gelin Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyi davranın…” Enam-151
5- “Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve deki: Rabbim, Tıpkı beni küçükken koruyup, yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı” 17/24
Yukarıdaki ayetlerden anlaşılıyor ki Allah, ana babaya hürmet etmeyi emretmiştir. Hz Peygamber Efendimiz aynı doğrultuda emirler buyurmuştur. Ben burada Peygamberimizin anne babalara, evlatlarına nasıl bakacaklarına ait hadislerinden örnek vermek istiyorum.
1- Evladınız arasında Adalete riayet ediniz.
2- İnsanlar babalarından ziyade zamanlarına benzerler.
3- Bağışta evladınız arasında eşitliğe dikkat edin, eğer bir tarafı üstün tutsaydım kadınları tutardım. .
Babalar günü vesilesiyle aramızdan ayrılan tüm babaların ve merhum babam “Mir Yusuf Ağa’ya (D:1925-Ö:8.Kasım 1993). Mezarı, Iğdır Asri Mezarlığındadır, Allah'tan Rahmet diliyorum.
Babalar gününde biraz da merhum babamdan bahsetmek istiyorum. Babam, çiftçilikle geçinen bir köylü idi. Köyümüze ilk traktörü o getirmişti, ilk radyoyu o köye (evimize) getirmişti. Köyde ilk bisikleti o almıştı. Ama zengin biri değildi. Sosyal bir adamdı ve eli her işe yatkındı. Çok mahir bir marangozdu. Babam, İlmi yok fakat irfanı çok bir insandı. Eski yazıya (Osmanlıcaya) çok hâkim biriydi. Bu yüzden köyde Kur’an okumak isteyenlere hocalık bile yapmıştır. Kur’an-ı Kerim’i bir hafız gibi okuyordu. Kur’an’la babam vasıtasıyla tanıştım. Evimizde Türkçe tercüme Kur’an (Eski yazı –Osmanlıca) vardı. Bu Kur’an’ın üzerinde 1926 tarihi yazılıdır. Kur’an tercümesine, maalesef o zamanlar (1955) neredeyse harammış gibi bakılıyordu. Buna rağmen babam, bize Kur’an’ın anlamını elindeki nüshadan okuyarak anlatıyordu. Bazen bu sohbetler köy dükkânlarına bile taşıyordu. Bizim köyde (Iğdır – Karakoyun /Dize-Koçkıran) askerî bir karakol olduğu için bazen bu sohbetlere Karakol komutanları( genellikle yedek Subay olurdu) bile katılırlardı. Bu yüzden, babam çevresince çok seviliyordu. Seyyitliğinden dolayı “Ağa” lakabıyla anılırdı. Genellikle “Mir Yusuf Ağa” diye seslenirlerdi.
Hiç şüphesiz tüm babalar çok seviliyordur. Bu arada, şehit olup, aile ve çocuklarını cennette bekleyen tüm babalara Allahtan Rahmet diler. Yaşayan babalarla birlikte “babalar gününüz kutlu olsun” derim.