Hızır inancı Türklerde doğrudan doğruya baharın gelmesi merasimi ile ilgili bir inançtır. Bu konuda Türk dünyası folkloristleri çok değerli araştırmalar yapmışlardır. Bunların en önemlilerinden birkaçını şöyle sıralayabilirim: 1) Abdülhaluk M. Çay, 2) Sadık Tural, 3) Yaşar Kalafat, 4) Azerbaycan’dan Mireli Seyidov, 5) Nahcivan’dan Hacı Gadir Gadir zade ve diğerleri...
Abdülhaluk M. Çay Hoca, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz adlı eserinde Hıdır Nebi Bayramını şöyle sunmaktadır:
Hıdır / Hızır Nebi inancı, Tüm Türk boylarında vardır ve Nevruzla birlikte anılmaktadır. Abdülhaluk Çay hoca, Azerbaycanlı ünlü folklorist Mireli Seyidov’dan şunu nakleder: Yazın gelmesinin ister konar-göçer olsun, ister çiftçilikle uğraşsın bütün Türk toplulukları için bir hayat meselesi olduğunu belirterek havanın, toprağın ısınmasının önemli bir olay olduğunu ifade etmektedir. Mireli Seyidov, benim de okuduğum, “Azerbaycan Halkının Soy kökünü Düşünerken” adlı çok önemli eserinde bu konuyu da irdelemiştir. Ona göre o yılın bereketli olabilmesi için özellikle iki hususun Türklerce efsunlanması gerekmektedir. Bu iki unsur hava ve sudur. İşte bu sebeple çeşitli Türk toplulukları, yazı önce karşılamak için çeşitli törenler yapmaktadırlar. Böylece ağaçların, bitkilerin, çiçeklerin yeşermesi, koyunların kuzulaması, doğanın canlanması yeni bir hayatın başlaması mümkün olabilecektir. Bütün bunlara can verecek ise sıcaklıktır. Seyidov:
‘’Hızır, Hızır hız getir,
Var dereden od getir,
Hızır’a Hızır deyirler
Hızır’a çırağ koyurlar.’’
Yukarıdaki manisinden hareketle halkın Hızır’dan ne isteyebileceğini araştırmakta ve bunu ‘’ateş, kızgınlık, coşkunluk, kuvvet, kut’’ olarak açıklamaktadır. Havaların ısınması sıcaklık o yılın bereketli olması için yeterli değildir. Bereket için gerekli olan 2. Unsur sudur. Seyidov bunu da İlyas’la açıklamaktadır. Türk tefekkürünün ateşi yani sıcaklığı temsil eden Hızır’la suyu temsil eden İlyas’ı birleştirerek tabiata can geleceğini düşünmüş ve o yılın bereketli olması için ‘’Hızır Nebi’yi karşılama’’ törenleri yapmayı adet haline getirmiştir. Azerbaycan’da bu gelenekle ilgili olarak söylenen aşağıdaki maniler bu anlamı açıkça ortaya koyabilmektedir.
Hızır, Hızır hız getir,
Var dereden od getir,
Men Hızır’ın neyiyem,
Birce bele tay’ıyem,
Ayağının nalıyım,
Başının torbasıyam,
Hızır’a Hızır deyirleri
Hızır’a çırağ koyurlar,
Hızır’a pay yığmağa,
Biz gelmişik hayınan,
Hızır battı palçığa,
Çıkarttılar haraynan,
Hızır-Nebi. Hızır-İlyas,
Bitti çiçek oldu yaz
Men Hızır’ın kuluyam,
Boz atının çuluyam,
Hızır gitti hayınan,
Bir kulanca tay’ınan,
Tay’ı palçığa battı,
Hızır yanında yattı,
Hızır Nebi Hızır İlyas,
Bitti çiçek, oldu yaz.
Güney Azerbaycan’da bu bayram ‘’Zat-ı Mutlak’’ adına kutlanılır. ‘’Ali Haydar İyd’i’’ adı da verilir. Tebriz bölgesindeki Kırklar adını taşıyan Türk toplumu bu bayramı ‘’Nebi Bayramı’’ olarak nitelendirmektedir. Hoy- Rizaiye civarındaki Karakoyunlu Türkmenleri ise o gece tarlalarına gitmekte ve kestikleri kurbanların kanlarını toprağa dağıtmaktadırlar. Marko Polo’nun tespitine göre Tatar Türk toplulukları Hıdır-Nebi Bayramını ‘’Beyaz’’ adı ile anmakta ve bu bayramı Şubat’ın ilk günlerinde kutlamaktadırlar. Tatar Türk grupları, perşembeyi cumaya bağlayan gece (Cuma Akşamı) özellikle bir geleneği yerine getirmektedirler. Yere serilen beyaz bir örtü üzerine un serpilmektedir. Ertesi sabah un üzerinde Hıdır’ın atının izi aranmakta ve Hıdır’ın eve gelip gelmediği hakkında hüküm yürütülmektedir. Eğer at nalına benzer bir ize rastlanırsa bu undan derhal bir ekmek yapılarak yenilmekte ve dağıtılmaktadır. Bu ekmek, Anadolu’da ‘’köme, kömeç, kömme’’ Tebriz çevresinde ‘’girde’’ adını taşımaktadır. Iğdır’da ise ‘’Eğirde / Eğirdek’’ bu cinstendir.
Anadolu’da Hıdır/Hızır Nebi günü genellikle Zemheri’nin 27’si ile Şubat/Gücük ayının 3‘üne kadar olan günler arasında kabul edilir.
Iğdır ve çevresinde gündüz kavrulan buğday, küncüt (susam), çedene (kenevir), tohum veya çekirdekleri ezilerek ve harmanlanarak bir tepsiye konulur. Bu tepsi, sonra kimsenin giremeyeceği bir odaya yerleştirilir. Hızır Peygamber geçerken atının ayağı değer, eve bereket girer şeklinde bir inanç hâkimdir. Yine Iğdır bölgesinde bu inançla ilgili başka bir tören daha tespit edilmiştir buna göre son harman buğdayından tandır üzerinde saç konularak bolca kavurga yapılır. Kavurga olarak yenilecek ise çok kavrulur ancak bunlar, pekmez ve şerbetle yoğrularak ‘’kavut’’ yapılacaksa daha az kavrulur. Kavurga dester denen el değirmeninde çekilerek kavut için ayrılır. Kavut temiz bir odaya bakır bir tas içinde konur. Yanında boş bir leğen, bir ibrik dolusu su, hiç kullanılmamış bir havlu, bir ayna, bir tarak, küçük bir maşrapa ve bir kaşık bırakılır. Iğdır’daki inanca göre Hızır bu eve geldiğinde leğende destemaz (abdest) alacak, ibriğin suyunu dökecek, havluyla silinecek, aynaya bakacak, tarakla sakalını tarayacak, tastaki kavuta elini basacak, içine su döküp kaşıkla karıştıracaktır. Bu gelenek daha çok perşembeyi cumaya bağlayan gece (Cuma Akşamı) yaşlı kadınlarca yapılmaktadır. Kavrulan buğday ekim zamanında buğdayın içine karıştırılarak mahsulün bereketli olması temennisinde bulunur. Hızır’ın bir Cuma günü atına binip başka bir Cuma günü atından inmesiyle ilgili olarak, son Cuma oruç, dilek vb. gibi adetlerde görülür. Hızır Nebi günlerinde ‘’Kos-Kosa’’, ‘’Kosa gelin’’ gibi eğlendirici oyunlar oynanır. Buna benzer törenlere Tunceli bölgesinde, Van bölgesinde, Muş bölgesinde rastlanmaktadır. Anadolu’nun birçok bölgesinde ‘’Boz atlı Hızır’’a oruç da tutulmaktadır.
Azerbaycan milli ilimler Akademisi Nahcivan bölmesi Tarih, Etnografya ve Arkeoloji Enstitüsünden Prof. Dr. Hacı Kadir Kadirzade “Milli ve Manevi Değerlerimiz” adlı eserinde, Nahcivan’daki Hıdır Nebi bayramı ile ilgili şunları söylemektedir. Nahcivan’da kavurga ve kavut hesap edilir, kavurga ile beraber çedene, güncüt (susam) çekirdek tohumu, nohut vs. kavrulur. Kavrulmuş tohumlar kavurga ile karıştırılır. Karışığa iğde, kuru üzüm (kişmiş) ve başka çerezlerde katılabilir. Kavurga dester de el değirmeninde çekilir. Kavut hazırlanır kuru kavutu yemek çetin olduğundan ona pekmez, şeker tozu ilave edilip ovulur. Çekilmiş kavutu bir kaba doldurup akşamdan yükün (yatak ve yastık yığını) üstüne veya evdeki bir çıkıntıya koyarlardı ki Hızır Peygamber gece ona el basacaktır. Bu inanca göre kavut şifa verici özelliklere sahiptir. Hıdır Nebi’de nişanlı kızlara yeni gelinlere pay götürmek âdeti genişçe yayılmıştır.
Alevi İslam inancı içerisinden Hz.Hızır inancına göre Ocak ayının son haftasından başlayarak Şubat 18’e kadar her aşiret ve Ocak 3 gün oruç tutmalıdır. Bu ‘’Hızır orucu’’, Ramazan’dan sonra verilen pay ise ‘’Hz.Hızır lokması’’ diye adlandırılır. Bu olayı Kur’an’ı Kerim’in insan suresinin ayetleri ile şöyle ilgilendiriliyor. Bu ayet,Hz. Ali, Hz. Fatıma ve aile yardımcıları Fizze’nin 3 gün oruç tutması ve iftar vakti kendilerinden yiyecek yardımı isteyen fakir ve esire iftar yemeklerini sunmalarıyla tefsir ediliyor. Karşılıklı mukayeseler gösteriyor ki Anadolu’nun birçok bölgelerinde Balkanların Müslüman Türk halkları arasında ‘’Hızır günü’’ Nisan’ın 23’ünde kutlanıyor. Hızır Peygamber’le İlyas Peygamber’in 5-6 Mayıs’ta görüştüklerine inanılmaktadır. Onun için 5 ve 6 Mayıs Hızır Bayramı olarak kutlanmıştır.
Anadolu’da ve Dünya’nın diğer Türk halklarında Hıdır-Nebi, Hıdır-Ellez Bayramı ile alakalı olarak Yaşar Kalafat’ın ‘’Hazret Hızır’dan Sultan-Nevruz’a kitabında genişçe ele alınmıştır.
İnsanlar, Hz.Hızır sıkıntıda olanların imdadına yetişir, hastalara şifa verir, insanı istek ve muradına erdirir inancındadırlar.
Kitabı Dede Korkut’ta Hz. Hızır yaralı vaziyette olan Boğac’ın yanına gelir, yarasını sıvazlayıp diyor ki: “bu yaradan sana ölüm yoktur. İlac’ın ise ana sütü, dağ çiçeğidir”.
Âşık Garip destanında Hızır, Garib’i, Şahsenem’e ulaştırır. Çok sıkıntıda kalanlara yardım eder. Hızır Peygamber aynı zamanda ilham da vermektedir. Gencel’i Nizami’nin ‘’ İskender Name’’ adlı eserinde İskender’in ebedi hayat suyu (abı hayatı) aramaya gitmesinde yine ona rast geliyoruz. Ebedi hayat arzusunda olan İskender bu seferde Hazreti Hızır’ın rehberlik etmesini ister:
Söyledi o zaman büyük İskender,
Ona rehber olsun Hızır Peygamber,
Dediğini görmekteyiz.
Hızır Nebi Bayramı, Nevruz Bayramıyla birlikte anıldığı için, biraz gölgede kalmış sadece adından bahsedilir olmuştur. Anılmayanların sadece adı kalır. Bir zaman sonra da tümüyle unutulur. Toplumlar dilleriyle, örf adet ve gelenek-görenekleriyle yaşarlar. Kur’an’da bile örf, adet ve geleneklere doğrudan işaret eden ve onlara değer atfeden birçok ayet bulunmaktadır. Hatta bu ayetler örfe uygun davranmayı emretmektedir. İnsanlar ölür, kalıcı olan onlardır. Bizi biz yapan dilimizden, gelenek ve göreneklerimizden milli ve dini bayramlarımızdan taviz vermemeliyiz. İnancım şudur ki Hıdır Nebi Bayram ve geleneği de ihmal edilmemelidir. Onu tüm ritüelleriyle yaşatmalıyız. Onları yaşattığımız süre biz de yaşamış oluruz.
Bu duygu ve düşüncelerle “Hızır Nebi Bayramımız” Yurdumuza, milletimize ve Iğdır’ımıza kutlu olsun.
Kaynakça
- Abdülhalik M. Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Ankara 1993
- Mirali Seyidov, Azerbaycan Halkının Soy kökünü Düşünürken, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Nizami Gencevi adına Edebiyat Enstitüsü Yayınları, Bakü 2018
- Hacı Kadir Kadirzade, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Nahcivan Bölümü, Tarih, Etnografya Ve Arkeoloji Enstitüsü yayınları, Milli Manevi Değerlerimiz: Nahcivan 2012
- Sadık Tural, Nevruz, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 1995.
Cok güzel bir özet olmuş Turgut hocam iyiki varsiniz