1664 Büyük Ağrı Dağı Depremi: Eski Iğdır’ın Küllerinden Doğan Yeni Şehir
29 Mayıs 1664… Ağrı Dağı’nın eteklerinde tarihe kara bir gün olarak kaydedilen büyük bir felaket yaşandı. O gün meydana gelen ve bir hafta boyunca devam eden depremler, Doğu Anadolu’da adeta bir taş devrimi etkisi yarattı. Sarsıntının merkez üssü, bugünkü Iğdır’ın kuzeyinde, Ağrı Dağı’nın kuzey yamacında yer alan Korhan Yaylası idi. O dönem Iğdır, Aras Nehri’nin güney kıyısındaki eski yerleşiminde, kuzeyden Sürmeli Çukuru ve Revan düzlüğüne bakan kalenin çevresinde kurulu, 5 bin yılı aşan geçmişiyle kadim bir şehirdi. Ne var ki, bu büyük afet, şehrin kaderini sonsuza dek değiştirdi.
Jeologların son analizlerine göre 7.2 ile 7.5 büyüklüğünde olduğu tahmin edilen bu deprem, Mercalli ölçeğinde IX-X derecesine, yani “ağır yıkıcı” seviyeye ulaştı. Taş binalar tamamen yıkıldı, zeminde büyük yarıklar açıldı. Depremin etkisi, yalnızca Iğdır’la sınırlı kalmadı; Doğubayazıt, Eleşkirt, Tuzluca, Nahçıvan Ovası, Tiflis ve İrevan’a kadar geniş bir coğrafyada yıkıma yol açtı. Dönemin Osmanlı ve Ermeni kaynakları, “binlerce kişinin telef olduğunu” aktarır. Modern tahminler, bu sayının en az 5 bin ila 10 bin arasında olduğunu gösteriyor.
Aras Nehri kıyısındaki köylerde sel benzeri taşkınlar, Ağrı Dağı yamaçlarında ise büyük toprak kaymaları yaşandı. Bölge halkı, yaşanan felaketi bir volkanik patlama ya da “dağın duman ve ateş püskürtmesi” olarak yorumladı. Gerçekte ise heyelanlar, buzulların erimesi ve yangınlar, bu efsanelerin kaynağıydı.
Deprem sonrası Eski Iğdır tamamen yıkıldı. Sağ kurtulanlar, ovaya inerek bugünkü Iğdır’ın temellerini attılar. Yeni yerleşim, Baharlı (Baharlu) köyü yakınlarında yine “Iğdır” adıyla kuruldu. Zamanla Sultanabat Köyü çevresine de yerleşim genişledi. Iğdır Kalesi ahalisi, bu yeni kurulan mahalleye “Yeni Iğdır” anlamına gelen Farsça Iğdır-i Nev adını verdi. Sonrasında, Rus işgali döneminde bu isim, Rusça Nov/Nova şeklinde değişti ve yöre ağzında Iğdır Mava ya da İdir Mava olarak söylenmeye başlandı. Bugün hâlâ “Iğdırmava Mahallesi” adıyla bilinen bu semt, bu tarihî sürecin canlı tanığıdır.
1848’de Ağrı Dağı’nda meydana gelen yeni bir depremle birlikte ova yerleşimi daha da yoğunlaştı. Böylece Iğdır, Ağrı Dağı’nın kuzey yamacından Aras Ovası’na doğru göç ederek yeni bir kimlik kazandı. Ancak bu demografik kayma, sadece fiziki değil, sosyoekonomik ve kültürel düzeyde de kalıcı izler bıraktı. Eski Iğdır terk edilirken, yeni Iğdır zamanla bölgenin en önemli yerleşimlerinden biri haline geldi.
1664 Büyük Ağrı Dağı Depremi, Osmanlı, Ermeni ve modern jeoloji kaynaklarında yer yer anılan ama detayları zaman içinde silinmiş büyük bir tabii afettir. Ancak bugün hâlâ Iğdır Ovası’nda yaşayan her kuşak, bu depremle şekillenen tarihî mirasın farkındadır. Iğdır’ın bugün ovada parlayan bir şehir olması, o kara günde yaşanan göçün ve yeniden doğuşun sonucudur.
Bu büyük felaketi ve sonrasındaki toplumsal direnişi hatırlamak, sadece geçmişe saygı değil; aynı zamanda bugünümüzü anlamanın da anahtarıdır.