Iğdır Ovası, son derece önemli coğrafi ve stratejik bir konuma sahiptir. Üç devlete sınırı olan bu bölge, aynı zamanda Türk dünyasına açılan bir kapıdır. Mikroklima iklime sahip olan Iğdır, bölgenin adeta Çukurovası’dır; tahıl, meyve ve sebze üretimi açısından oldukça zengindir.
Aras Nehri’nin ikiye böldüğü bu verimli toprakların güneyinde Iğdır (Sürmeli), kuzeyinde ise Ermenistan sınırları içerisinde kalan Sahat Çukuru yer almaktadır. Bu sebeple, Iğdır Ermeniler için de stratejik ve sembolik bir öneme sahiptir. Onlar Iğdır’ı “Batı Ermenistan toprağı” olarak görmekte ve Erivan’ın bir parçası saymaktadır. Hedefleri arasında Aras Nehri’nin güneyine inmek, Ağrı Dağı’na sahip olmak, Türkiye ile Nahçıvan arasındaki bağlantıyı koparmak ve zaman içerisinde Nahçıvan’ı da Zengezur gibi topraklarına katmak vardır.
Oysa Ağrı Dağı’nın zirvesi dahil olmak üzere yaklaşık %65’i Iğdır il sınırları içerisindedir. Ermenistan nüfusunun yaklaşık %70’i Iğdır’a oldukça yakın bölgelerde ikamet etmektedir. Başkent Erivan, Iğdır’a yalnızca 40 kilometre mesafededir. Ermenistan’ın dünyaya açılan kapısı olan Alican Sınır Kapısı ve Köprüsü de Iğdır’a aittir. Aynı zamanda Iğdır ilinde İrevan’dan göç etmiş aileler hâlen yaşamaktadır.
1920 yılına kadar bölgede yaşayan halkın %83’ü Türk ve Müslümandı. Iğdır merkezinde ve bazı köylerinde Ermeniler ile Ezidi Kürtler de bulunmaktaydı. Ancak 14 Kasım 1920 tarihinde, yerli Ermeni ve Ezidilerin önemli bir kısmı Ermenistan’a geçmiştir. 1925 yılına kadar çıkarılan affa rağmen, bölgede yaşanan soykırımlar ve ihanetlerin hesabının sorulacağı korkusuyla geri dönmemişlerdir.
Osmanlı ile Kaçar Devleti arasında sınır teşkil eden Aras Nehri ile Ağrı Dağı arasındaki dar havzada yer alan Iğdır, 89 yıl boyunca Rus işgali altında kaldı. 1895 yılında Ruslar, Aras Nehri üzerine Alican Köprüsü’nü inşa ederek Iğdır’ı şose bir yolla Erivan’a bağladılar. Bu dönemde bölgede Azerbaycan Türkleri, Müslüman ve Ezidi Kürtler ile Ermeniler barış ve huzur içinde yaşadı. 1829’dan sonra ise Terekeme Türklerinin bir kısmı Kafkasya’dan getirilerek Iğdır’a yerleştirildi.
1828 Türkmençay Antlaşması’yla Azerbaycan ikiye bölünmüş, Aras Nehri’nin kuzeyi Ruslara, güneyi ise Kaçar Devleti’ne bırakılmıştı. Coğrafi olarak güneyde yer almasına rağmen, Iğdır Sürmeli bölgesi bu antlaşmayla Rusya’da kaldı.
I. Dünya Savaşı’nın başlaması, Osmanlı ve Kaçar devletlerinin zor durumda kalması, 1917’deki Bolşevik Devrimi ile Rusların bölgeden çekilmesi, Iğdır’ın Misak-ı Milli’ye dahil edilmemesi ve Osmanlı ordusunun 1918’de Mondros Mütarekesi sonrası çekilmesiyle bölgede bir otorite boşluğu doğdu. Bu boşluktan yararlanan yerli Ermeniler, ihanet etmiş; 1918’de kurulan Ermenistan’ın ordusuna yenilen Taşnak çeteleri, Iğdır üzerinden çekilirken bölgede büyük bir katliam gerçekleştirmişlerdir. Oba, Hakmehmet ve Koçkıran soykırımları, bu vahşetin trajik örnekleridir. Bu katliamların sorumlusu ise General Drastamat Kanayan, namıdiğer “Dro”dur.
19. yüzyılın Ermeni isyanlarının önderlerinden olan Dro, Iğdır’ın Tuzluca ilçesine bağlı Sürmeli köyünde doğmuş, çocukluğu Iğdır merkezde geçmişti. Babası, şimdiki askeri gazinonun bulunduğu yerde manifatura dükkânı işletmekteydi. Bu toprakların ekmeğini yiyen, suyunu içen bu kişi daha sonra Türk ve İslam düşmanı bir soykırımcıya dönüşmüştür. Bugün Ermenistan’da halk kahramanı olarak görülmekte, adına anıtlar dikilmekte, müzeler açılmaktadır.
1918 yılında Iğdır’a taarruz eden Dro, Melekli-Taşburun hattında, çocukluk arkadaşı ve Iğdır Cumhuriyeti Başkanı Ali Ekber Tufan komutasındaki milis güçlere yenilmiş, esir düşmek üzereyken İngiliz kuvvetlerinin sağladığı silah desteğiyle 28 Ekim 1920’de yeniden saldırmıştır.
1920 Mart’ındaki Ermeni-Azeri Savaşı’nda ve 28 Ekim - 7 Kasım 1920 tarihlerindeki Ermeni-Türk Savaşı’nda Ermeni ordusunu yönetmiştir. 8 Kasım 1920’de, Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki TBMM ordusu ve Iğdır halk kuvvetleri tarafından bozguna uğratılmış, ardından Gümrü teslim alınmıştır. Dro, 30 Kasım 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması’nda Ermeni heyetinde yer almıştır.
Ermeniler için kutsal sayılan Ağrı Dağı’nın zirvesinde Nuh’un Gemisi’nin bulunduğuna inanılmaktadır. Her ne kadar Ağrı Dağı Türkiye sınırları içinde yer alsa da, Ermenistan tarafından ulusal bir sembol olarak görülmekte ve bu dağa yönelik hak iddiaları sürmektedir. Ermenistan’ın armasında, turistik broşürlerinde ve çeşitli propaganda materyallerinde Ağrı Dağı figürüne sıkça rastlanmaktadır. Bu dağın etrafında düzenlenen sözde geleneksel etkinlikler, Ermenistan’ın bu bölge üzerindeki taleplerini beslemektedir.
Iğdır, Batı Azerbaycan’daki İrevan Hanlığı topraklarından elimizde kalan son Türk yurdudur. Tüm bu tarihi olaylar birlikte değerlendirildiğinde, Iğdır’ın ne kadar önemli bir şehir olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Erivan’da, Iğdır ve Ağrı Dağı’nı izlemek için bir gözlem evi dahi kurulmuştur. Emperyalist güçler ve Ermeni diasporası için Iğdır büyük önem taşımaktadır.
Iğdır, 81 il içinde en uzun süre işgal altında kalan, en fazla sivil kaybı yaşayan vatan toprağıdır. Bu sebeple her Iğdırlının, bu tarihi gerçekleri bilerek hareket etmesi; birlik ve beraberlik içerisinde Iğdır’a sahip çıkması ve topraklarını yabancılara satmaması gerekmektedir.
Iğdır, Türk dünyasının parlayan yıldızı; geleceği parlak bir serhat şehrimizdir. Tüm Iğdırlı kardeşlerime selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Hoşça kalın, dostça kalın.