Doğu Anadolu’nun tabiat harikası hatta Türkiye’nin sembolü olan Ağrı Dağı eteğinde yer alan Iğdır İlimize kar maalesef nazlanarak yağmaktadır. Hatta eski ile mukayese edildiğin de yağmamaktadır da diyebiliriz. Bu yazımı güncelleyerek yeniden yazmak istedim.
Şimdi Türkiye yoğun kar yağışı almaktadır. Bu kar yağışı beni eski öğretmenlik yıllarıma götürdü. Bana, lisede okuttuğum Cenap Şehabettin’in “Elhan-ı Şita” adlı şiirini hatırlattı.
Tevafuk bu ya Cenap Şehabettin ‘in de ölüm ay ve yıldönümüne (12 şubat 1934) rastlamaktadır. Şiirin tümünü olmasa bile bir kısmına değineceğim. Bu şiiri, Iğdır Lisesindeki Edebiyat derslerimin en renkli siması olan Iğdır eski Baro Başkanı Sayın Av. Cafer Zor bey hakkını vererek çok güzel okurdu. Ben de bu yüzden divan edebiyatı şiir metinlerini genellikle Cafer Zor Bey’e okuturdum. Av. Cafer Zor Beyi diğer yönleriyle belki başka bir yazımda yazabilirim.
Aslında kışın kar yağışını özlemek iklim değişikliklerinin yaşattığı anormalliklerdendir. Iğdır’a kışın çokça kar yağardı. öyle ki rahmetli amcam etraftaki yığınlarca kara bakarak: “Acaba bir daha yaz gelecek mi?” deyişini hiç unutmuyorum.
Edebiyatımızda kışı ve karın yağışını anlatan birçok şiir, deyim, atasözü, roman ve hikâyeler vardır. Ben de sütunumuzun elverdiği ölçüde bunlardan örnekler sunmağa çalışacağım.
ELHAN-I ŞİTA (Kış nağmeleri )
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş
Eşini kayb eyleyen bir kuş gibi kar.
Geçen eyyam-ı nev-baharı arar…
Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş, eşini yitirmiş bir kuş gibi kar. Burada şair yağan kar tasvirini yapmaktadır. Buradaki teşbihler hem hissi, hem şekli yöndendir. Sanki Karlar geçmiş olan ilkbaharları arıyorlar. Aslında şair, geçen ilkbaharları aramaktadır. Tıpkı bizler gibi.
Ey kulübun şürüd-ı şeydası
Ey kebuterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdası
Kapladı bir derin sükuta yeri
Karlar
Karlar ki hamüşane dembedem ağlar.
Ey gönüllerin coşkulu şarkıları ve ey Güvercilerin uğultulu ötüşleri, işte o baharın ferdası “Yarını-ertesi” budur. “Kış ve kardır” Karlar yeryüzünü derin bir sessizlikle kapladılar. Kar yağışındaki sessizlik şairin iç dünyasını aksettirmektedir. Öyle ki sessizce ağlamaktadırlar. Biraz da bahara duyulan özlemle bir iç içelik vardır.
Bu şiirin tümünde aynı zamanda elden çıkan yitirilen mutluluğun üzüntüsü vardır. Bahar mevsimine özlem vardır. Yahut da her iki mevsime ait düşünceler dillendirilmiştir. Şiirin tümü aynı zamanda şairin melankolik bir nağmesidir. Şiirin adından da belli olduğu gibi şairin kış ve kar musikisidir. Şiir hem çok uzun hem de lisanı ağır olduğu için bu kadarla yetinip diğer örneklere yer ver vermek istiyorum.
Kış mevsiminin sıkıntı ve sertliğinden dolayı halkımız ona kara kış demiştir. Ben merak edip eski kaynaklarımız da kış ve kar kelimesini inceledim. Türkçenin en eski ve ilk lugatı olan Kaşkarlı Mahmut’un Divan-ı Lugat-u Türk adlı eserinde kar kelimesi aynı anlamda olup, on bir değişik metinde yer almıştır. Yine aynı eserde kış kelimesi aynı anlamda olup on yedi değişik yerde yer almıştır.
Günümüz edebiyatında Faruk Nafiz Çamlıbel “Han Duvarları” adlı şiirinde kara kışı şöyle dile getirmiştir:
önünde dün beyazlar giyinirken kara kış
Bu gün sensiz kalan yaz, kara bağlar ardından
Demektedir.
Hatta Necip Fazıl Biraz da iç burukluğu ile hüzünle karışık duygularını şöyle dile getirmiştir:
Bu kış yolculuk var, diyorsa için
Beni de beraber al anneciğim.
Sultan dağını aşıp Aslı’sına ulaşamayan Kerem de kıştan şöyle şikayetçidir.
Sana derler Sultan Dağı
Ne dumandır başın senin
Belirsizdir yazın kışın
Hiç bitmez mi kışın senin.
Aynı şair bahara doğru olan özlemini şöyle ifade eder:
Kış eyyamı gidip bahar gelince
Açılır gafletten gözü dağların
Türkçemizde “kış uykusuna” yatmak deyimi vardır. Bu biraz da tembelliği ifade eden sözdür. Merhum Şair M. Akif Ersoy ecdadına layık olmayanlara şöyle sesleniyordu:
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdadın?
Hayır o nesli necibin, o şanlı evladın,
Damarlarında şehamet yüzerdi kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
Kışı anlatan diğer önemli bir değim ise “Zemheri –Zemherir” dir. Arapça bir kelime olup Türkçemizde aşırı soğukları bildirmek için kullanılan bir sözdür. 22 Aralık 31 Ocak arasındaki çok soğuk günler, kara kıştır. Bununla ilgili şöyle atasözleri dilimize girmiştir: “Zemherinin düşkünü, beyaz giyer kış günü.” “Zemheri zürafası” (Kışın soğuk günlerinde şıklık olsun diye ince elbiselerle gezen kimselere alay yollu söylenen sözdür.)
Karaca oğlan kar ve kıştan zaman zaman şikâyetçi olmuş, zaman zamanda onları layıkıyla şiirlerinde işlemiştir.
Yüce dağ başında bir top kar idim,
Rüzgar değdi, yağmur yağdı eridim.
Evvel ben de muhabbetli yar idim,
Şimdi uzaklardan bakan ben oldum.
Kar bir başka manimizde şöyle dile getirilmiştir.
Yaz gününde kar tatlı
Kış gününde nar tatlı
Karla, nar şöyle dursun
İkisinden yar tatlı
Bir başka manimizde:
Deli gönül sılasını arzular
Sılanın yolunu kar geldi bastı
Türkçede “Kar-buz tutmak” deyimi vardır. Kar buz tutan yollarda kalan şair:
Ağlar Karacaoğlan ağlar
Durmaz gözü yaşı çağlar
Kar buz tutmuş karşı dağlar
Poyraz eser arılanır.
Kar vilayetimiz olan Sivas’ın ünlü halk ozanı Veysel kar çiçeklerine aşırı özlemini şöyle dile getirir:
Esti bahar yeli karlar eridi
Kubarmış dağlarda kar çiçekleri
Bir başka deyimse “Kar düşmek”tir.
Bir manimiz şöyle söyler:
Karşıya kar düştü gel
Aklıma yar düştü gel
İyi günün dostları
Başıma dar düştü geldi
“Kar yağmak” deyimi ile ilgili olarak Karacaoğlan şöyle seslenmektedir:
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye
Cahit Sıtkı Tarancı’da yaşlılık sendromunu 35 yaş şiirinde kar yağışıyla şöyle dillendirmektedir:
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz ?
Ya gözler altındaki mor halkalar
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar.
“Güvendiğin dağlara kar yağmak” Bu deyim güvendiğin yerden umduğunu bulamamak için söylenmiştir. Manimiz, deyimi şöyle işlemektedir:
Gitme dedim de gittin
Bilmediğin bağlara
Kar mı yağdı sevdiğim
Güvendiğin dağlara.
Türkçemizin çok zengin söz varlığı olan atasözlerimizde “Kar ve Kış” deyişlerinden bir demet:
Ağrı Dağı’ndan kar bağışlamak.
Allah dağına göre kar (kış) verir.
Abdala “kar yağıyor!” demişler: “Titremeye hazırım” demiş.
Az bilirim, uz bilirim, Hıdır Ellez’den sonra yaz bilirim.
Bereket versin tipiye sürdü geldi kapıya.
Dağ başına kış gelir, yiğit başına iş gelir.
Dağlar karını Mart’ta alır.
Eli üşüten kar ekinin gömleğidir.
Estiği kadar yağar.
Ilıya ılıya yaz, soğuya soğuya kış gelir.
Gök ağlamayınca, yer gülmez.
Kar kuytuda, para pintide.
Gökten ne yağdı ki, yer kabul etmesin.
Kar susuzluk kandırmaz, kavurga karın doyurmaz.
Kış kışlığını, kuş kuşluğunu gösterir. // Bu sözün argosu : Kış, kışlığını; puşt, puştluğunu (göstermelidir.)
Mangal başı kış gününün lalezarıdır.
Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır.
Mart ayı, dert ayı.
Yazın gölge hoş, kışın çuval boş.
Havaya köz düştü, yere buz düştü.
Her kışın sonu yazdır.
Kar yılı, var yılı.
Kış güneşi gibi ayda bir doğar.
Kış günü kırk türlüdür.
Çille uykusu/kış rüyası (piç rüyası) . Ağız ifade biçimi : “ Çille yuxusu” şeklinde söylenir
Malı kırağı öldürür, kışın adı çıkmıştır.
Şubat’ın sonundan, Martın onundan kork.
Zemheride kar yağacağına, kan yağsa iyidir.
Kar yağar ki ayak üşüsün.
Kar gibi ak, süt gibi pak.
Kışın ekmeksiz, yazın gömleksiz yola çıkma.
Kışın ocak başı, yazın dağlar başı.
Kışın yaşa, yazın taşa oturma.
Zemherinin kışından zamanenin puştundan (sakın).
Karadut yaprak döktü kış; karadut yaprak açtı yaz.
Türk edebiyatında kar ve kışı anlatan edebi ürünler elbette ki daha çoktur. Biz sadece bir demet güldeste sunmağa çalıştık.