Millletlerin hayatında önemli günler vardır. Bu önemli gün ve dönüm noktalarından biri de “bayramlar”dır. Bayramları genel olarak üçe ayırmak mümkündür: Milli bayramlar, Mahalli Bayramlar ve Dini Bayramlar. Milletlerin kurtuluş, kuruluş ve kazandıkları zaferlerin anılışı ve yıl dönümleri milli bayramlardır. Mahalli bayramlar ise, gelenek- göreneklerle ilgili bayramlardır. Dini bayramlar ise o dinin emrettiği bayramlardır. Müslüman toplum için dini bayramlar, Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır. Türk toplumu için; Kurtuluş, Cumhuriyet… Milli Bayramlardır. Türk toplulukları için gelenek-görenek bayramlarını şöyle sıralayabiliriz:
Nevruz Bayramı, Hıdır-Nebi/Hızır-Nebi Bayramı, Abrızegan (Su Bayramı), Mihrican/Mehrigan (İlk takvim olan Avesta takvimi beş aydan ibaret olup kışın başlangıcı idi, arkaik bir bayramdır, şu anda kutlanmamaktadır.) ve Nardugan bayramı. Bahsedilen bayramların kutlanma takvimleri gelince onlar da anlatılacaktır.
Nardugan bayramı, İslamiyet öncesi Türklerin her 21 Aralık’ta bir “ kış gün dönümü” bayramı olarak kutlanmaktadır. Bu bayram, 21 Aralık’ta en uzun gecenin sona erişini müjdelemektedir. 21 Aralık - 1 Şubat arasında olan zaman dilimine “büyük çile” adı verilmektedir. İşte bu yüzden ve birçok ritiüel benzerliğinden dolayı Nevruz Bayramıyla Nardugan arasında bir ilgi kurulmaktadır. Bu aynı zamanda uzun kış gecelerinin sona erişidir. T ü r k l e r d e Nardugan ,İdil-Ural yöresindeki toplulukların farklı şekillerde kutladığı bir bayramdır. (Başkurt ,Tatar, Kazan Tatarları) ve hatta Çuvaşlar için Nevruzun karşılığıdır. Nardugan Azerbaycan Türklerinde hep kutlanagelmiştir. 21Aralık -1 şubata kadar büyük çile devameder. Onu 1-20 şubat arasında küçük çile takib etmektedir. Bütün bunlar daha sonraki Nevruzu bayramını haber veren öncülerdir.
Halk inancında kutsiyet addeilen birçok kültler vardır. Bazı ayinlerde bir sıra ağaçlara , bitkilere ve ateşe de kutsiyet atfedilmiştir. Mukaddes bildikleri ağaçlara “ ocak” gözüyle bakılırdı. Önünde kurbanlar kesilirdi. Çok büyümüş, dal budak salmış palıt, ayva ,nar, zeytin ve çınar ağaçları bunlardan birkaçıdır. Dilekler yerine gelsin diye ağaçların dallarına parça bağlarlar. Ateş de çok önem verilen bir külttür. Ateş hem temizleyici hem kendisi temiz hem de mukaddes sayılırdı. Mukaddes sayılan her şeye aynı zamanda and içilirdi. “ Ocağa” and içme en güçlü yeminlerden sayılırdı. Nevruzdaki yiyeceklerden en önemlisi nasıl boyanmış kırmızı yumurta ise , Nardugan bayramındaki en önemli meyvelerden biri ise nardır.
Nar ‘ın Türk Toplumları ile nasıl tanıştığını Prof. Dr. Bahattin Ögel ,Türk Kültür Tarihine Giriş adlı eserinde şöyle anlatmaktadır. Nar Moğolcada Güneş anlamında dugan ,Türkçede ise doğan anlamındadır. Böylece uzun geçen soğuk gecelerin kısalmaya başladığı ve Güneş’in doğuşu bayramı olarak anılmaktadır. “Nardugan”ın Güneşle doğan anlamı da vardır. Bugün yurdumuzda Muğla’nın Bodrum ilçesinde Gündoğan beldesinde 2010 yılından itibaren Nardugan bayramı kutlanmaktadır. Bahaettin Ögele göre nar meyvesi, yani (panica granatum), Türk topluluklarına başlangıçta iki yol ile girmiştir. Birinci yol: Uygur Türklerinin geliştirdiği ziraat ve tıp kültürü ile gelişti. Nar, Uygur Tıp kitaplarında “dana” adı ile geçiyor. Sanskritçi’de nar, “dhanika” adı ile Çine’de “danak” adı ile girmişti. Uygurların bu kültür sözleri Orta Asya’daki soğd dillerindeki dana ‘’tane’’ gibi bir sözden gelmiş olabilir. Orta Asya’daki Türkler ile beraber yaşamış olan komşu Soğd’ların bir dil ve kültür alışverişi olmalı. Çünkü Uygur tıp kitaplarında nar için ikinci ad olarak “nara” sözünü kullanılırdı. Uygurlar, nar tohumunu suda eritip ilaç yapılmasını tavsiye ediyorlardı. Farslar, nara “anar”, “enar” derlerdi. Halk ise nar diyordu. Batı Türklerindeki Harezmşahlar çağına ait kaynaklarda nar ve nar kabuğu sözleri görülüyor.
Anadolu Türkleri’nin ilk Türkçe eserlerinden sayılan İbni Baytar tercümelerinde hep nar denmiştir. Böylece Türkler, Orta Asya’dan aldıkları nar sözünü Anadoluya getirmişlerdir. Anadolu kaynaklarında deve dişi nar, feyz narı, hafız narı, kara nar, gibi türlerle isimlendirilmiştir. Nar çiçeği değişmez bir ilaçtı. Hatta şöyle deyimleşmişti: ‘’Nar çiçeği eyüsü mısridir.’’ Yani en iyi nar çiçeği Mısır’da yetişir anlamında. Halk edebiyatında şöyle bir deyiş vardır: ‘’Hastayım nar isterim, gül yüzlü yar isterim.’’ ‘’ Kavakta nar biter kafan kadar.’’ ‘’Kavakta nar biter mi kellem kadar?’’ ‘’Bunlar büyüklüğü narla anlatan deyişlerdir. ‘’Kavakta nar olmaz, kötülerde ar olmaz.’’ Kötülüğü anlatan deyiştir.’’ Maya butlu avrat al ki nar/ner butlu oğlan doğursun.’’ Ner, deve anlamındadır. Bu ise evlilikle ilgili deyiştir.
Nar, Kuran’da En’am suresinin 99./141.ayetlerinde geçer. Allah bu ayetlerde saydığı nimetler içinde nara da önemli bir yer vermiştir. Bunun için halk arasında nar Cennet meyvesi olarak bilinir. Halk narı yerken danelerinin yere düşürmenin günah olduğunu düşünür. Halk inanışına göre tanelerini düşürüp yiyenlerin çocuklarının yüzleri çilli olurmuş. ‘’Narı, aralarındaki perdeleri ile yiyiniz.’’ Hadisi, nara verilen önemi göstermektedir. Narın ateş anlamı da vardır. Bu anlamda birkaç deyim sunalım: Nar gibi kızarmak’’, ‘’Narına yanmak.’’ Ateşine yanmak anlamındadır. Cahit Sıtkı Tarancı:
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar
Her yıl biraz daha benimsediğim
Mısralarıyla mevsimle nar arasındaki ilgiyi anlatmaya çalışmıştır.
Nar tohumlarından ve tanelerinden çıkan su şurup veya şerbet olarak sitrik asit ve şeker ile içilir. Meyvenin kabuğu eskiden solucan ve tenyaya karşı kullanılan ilaç idi.
Türk Ansiklopedisi C.25 S.128 Nar Maddesinde narın ülkeler arası seyrini şöyle vermiştir:
Nar ağacının da Ön Asya’dan gelmesi muhtemeldir. Nar ağacı, Fenikelilerde kutsal ayın bitkisi olarak çok önemliydi. Bunu Mısırlılarda bilirlerdi, Mısırlılar meyveleri ölülere mumyaların önüne koyarlarmış. Mısır Fresklerinde sık sık nar ağacı ve meyvelerine rastlanırdı. Yahudiler, bu bitkiyi Kenan’da bulmuşlardı. Ayinlerinde çok önemli rol oynar ve şiirlerinde zikredilirdi. Yunanlılar nar ağacını Fenikeliler’den almışlar ve meyvenin tohumlarının çokluğunda bir üreme sembolü görüp o şekilde benimsemişlerdir hem yemiş hem de ilaç olarak kullanmışlardır. Romalılar, meyveyi Kartacalılardan almışlar nar ağacını İtalya’da yaşayan Yunanlılar yetiştirmiştir. Nar ağacının dalı Eski Roma ayinlerinde önemli rol oynamıştır. Araplar ağacı ve meyvesini Güney Japonya’ya getirmişler Orta Çağ’da bu meyve iyi koku ve görünüşü nedeniyle sembolük bir ritüel olarak kabul edilmiştir.
Narla ilgili başka bir hadis şöyledir: ‘’… İşte o gün cemaat nar yiyecekler ve onun kabuğu altında gölgeleneceklerdir. Süte bereket verilecek, hatta yeni doğmuş bir deve, yığınlarca insana yetecek; yeni doğurmuş bir sığır, insanlardan bir kabileye yetecek yeni doğurmuş bir koyun akrabadan bir oymağa kafi gelecektir.’ ’ (Bu hadis : Müslim, Fiten,110; Tirmizi, Fiten, 59; Müsned, 4-182.)’ de geçmektedir.
Bu olayla ilgili Alman” Der Spiegel” Dergisinde “Genetik Teknolojisi Sayesinde Gıdalar Üzerindeki Yeni Gelişmeler “ ile ilgili bir çalışma yapılmıştır. Genetik araştırmalar sayesinde bitki ve meyvelerin çok kısa zamanda olgunlaşması ve çok fazla büyütülmesi mümkün olacak denmektedir. Mesela bir patates 10 kat daha artabilecek aynı zamanda olgunlaşma süresi beş kat daha hızlı olacak. Tarım sahasında böylece büyük ıslahatlar yapılacaktır. Bu ıslahatlar sayesinde 20 kişinin ancak yiyebileceği narlar olacak denmektedir. Bir nar kabuğunun altında gölgelenebilecekler. Yine buğday taneleri de o denli büyük olacağından bahsedilmektedir. Bu makale, yukarıdaki hadisi teyit etmektedir. Ama çok uzun çalışmalar yapılmalıdır.
Nar, Türk Edebiyatında ve folklorunda çok kullanılan ve mukaddes Cennet meyvesi sayılmıştır. Türk Milleti narı isim olarak da kullanmıştır. Türkmenlerde kadın adı olarak karşımıza çıkmakta: Nar-ay, buradan Nur-ay olarak kullanılmıştır. Nar-gül, Narin, Naringül, Nar-hanım, Nar-kadın, Nar-kız, Nar-kulu gibi birçok isme rastlamaktayız. Kız çocuğunun doğuştan vücudunda lekeler (çiller) varsa, nar ile başlayan adlardan biri konulursa lekelerin kaybolacağına inanılırdı. Bu inanç, Türkmen, Avşar, Kazak ve Özbeklerde hala geçerlidir.
Nardugan bayramının edebiyatımızda uzun gecelerin bitişi faslıyla ilgili söyleyişleri dikkatimizi çekmektedir. Tevfik Fikret:
Evet sabah olacaktır, sabah olur geceler,
Tulu-i haşre kadar sürmez; akıbet bu sema,
Bu mai gök, size bir gün acır: melül olma .
Demektedir. Ayrıca Mehmet Akif Ersoy:
Ya Rab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı
Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı
Demektedir. Ahmet Kutsi Tecer ise:
Geceleyin bir ses böler uyku mu
İçim ürpermeyle dolar: Nerdesin?
Ar ıyorum yıllar var ki ben onu
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.
Demektedir.
Firdevsi Şah-name’de şöyle demiştir:
Nar gibi kırmızı dudaklar,
Nar çiçeği gibi yanaklar,
Gümüş gibi göğsünden
İki nar tanesi bitmiştir.
Ziya Paşa, Terkib-i bent’inde uzun gecelerle ilgili şöyle sesleniyor:
Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtela-yı gama sor ki geceler kaç saat?
Narın ateş anlamına gelen ahvali için Eşref oğlu Rumi :
Ya mümin tez geç; nurun
Benim narımı söndürür.
Demektedir.
Karacaoğlan ateş anlamındaki nar için şöyle seslenmiştir:
Başta sevda, kalbte nar olmayınca !
Mısraı ile kişinin sevdasını kalbindeki arzu ateşi ile söndürebileceğini ima etmiştir.
Narın Türk Kültüründe atasözü deyim, deyiş, türkü ve isimlerimizde ne kadar etkili olduğunu görmekteyiz. Hatta nar bir bayrama ad olmuştur. O bayramın adı ise
‘’ N a r d u g a n” dır.