Ramazan, Müslümanlar için çok mübarek bir aydır. Bu ayda Allah, tüm Rahmet ve mağfiret kapılarını açmıştır. Güven ve selamet ayı olduğu için tüm insanlık huzur içindedir. Başını hiç secdeye koymayanlar bile bu ayın hürmet ve izzetini rencide etmezler. Hatta bu ayda sofu bile kesilebilirler. Muntazam namaz kılmaya başlarlar, oruçlarını tutarlar. İbadet ve taatle meşgul olurlar. Bütün istatistiklerin bu aydaki grafikleri hep insanlık lehine yükselmiştir. Bu ayda Müslüman milletler savaşmazlar, bu ayda toplumlarda kavga, gürültü, cinayet, hırsızlık olayları ya işlenmez ya da çok azalmıştır. Bu ayda içki tüketimi azalır. Bu ayda işret yerleri kapanmış olur. Midelerimiz bile istirahate geçer. Yunus Emre’nin malum ve meşhur beyiti, adeta bu ay için kaleme alınmıştır:
Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldim
Ramazanın gelişi ile ilgili olarak Konya’dan Feyzi Halıcı şöyle seslenmektedir:
Arınmış gönüller durdu secdeye
İndi kuşlar gökyüzünden secdeye,
Bu sabah hüzzamdan okundu ezan;
Aksetti ilahi sesler, derinde,
Bir bitmez bereket beraberinde
Yurda burcu burcu geldi Ramazan…
Ramazanın gelişini Mehmet Akif Ersoy da şöyle ifade eder:
Ramazan geldi zamanında bu yıl, hamd olsun,
O biraz belki azaltır çekilen alamı. (Acılar, elemler, kederler)
Hastalık, zelzele, yangın, karışıklık, kıtlık,
Daha binlerce felaket eziyor İslam’ı
“Halk çok azdı da ondan bu belalar…” deniyor;
Azmayan yok mu, bütün ehl-i siyam azgın mı?
Kimse ya Rab, süfeha (sefih) onları ihmal etme;
Yoksa bir millet-i masumeyi pa-mal etme.
Ramazan ayında, Türk toplumunda öğlene kadar hayat çok zayıftır, hatta genelde uykuyla geçer. Ramazanda hayat, öğleden sonra canlanır. Günlük işler biraz ağırdan alınmakta olup, bazen rolantıya bile alınmıştır. Öğleyin camiler zirve yapar, dolup taşar. Öte yandan daha çok Kur’an kurslarını kalabalıklaşmıştır. Ramazan, Kur’an’ın en çok okunduğu, mukabelenin en çok yapıldığı aydır. Mahalle aralarında özellikle Kur’an kursu öğrencileri ellerinde Kur’an’la, kızlar başörtülü, hanımlar grup gurup arkadaşlarıyla sokaklarımızı adeta papatya çiçeği tarlasına çevirirler. Sokaklarımız böylece daha çok nuranileşmiş olur. Selamlaşmalar, hal - hatır sormalar, şakalaşmalar daha da çoğalmıştır. Bazen oruç mevsimin bunaltıcı sıcağına rastlar ve o zaman bahaneler de çoğalmaya başlar. Akif onlara da seslenir:
Oruç sıcaklara gelmiş, Kır Ağası bakmış ki:
Sabahlar akşam olur şey değil, bu, tiryaki;
Bütün gün esnemeden, hiddet etmeden bıkmış,
Al atla bağdaşarak “ya sefer!” demiş çıkmış.
Takım rahat, pala uygun, gaza mübarek ola:
Tavuklu, hindili köylerde haftalarca mola.
Refiki arpayı bulmuş, keser ferih ü fahur;
Bu dört öğün yiyip ister sonunda bir de sahur!
Bedeva sofraya düştü mü, hoş geçer Ramazan,
Ramazana hile gelenleri Mehmet Akif Ersoy, Safahatın altıncı kitabı-ASIM’da çok çok uzunca anlatmaktadır. Şiir uzun olduğu için bir bölümünü okuyucuyla buluşturmak istedim. Ramazan ve din ile alay edenler için de sitemlerini belirtir:
Ramazan, oruç gibi şeylerle yok alış-verişi;
Mukaddesat ile eğlenmek en birinci işi.
Iğdır’ımızın iftar vakti ayrı bir endazelidir. Çoğu yerde hele bak ezan verildi mi? Bu hangi ezandır? Bu çok erken değil mi? Biraz daha bekleyelim. Hacı Nebi Caminin ezanı okundu mu? Gibi söyleşilerde karşılaşabilirsiniz. Resmi davetler de Sünni ve Caferi hocalarının iftar vakti konusundaki dakika farklılıkları ve bununla ilgili espirili konuşmalar, latifeler, deyip gülmeler, fıkralar kırla gider… Bu da ramazanda Iğdır farkıdır. Yemeğinizi yedikten sonra da ezan sesi duyarsanız şaşırmayınız. İftar zamanını sofrada beklemek. Evde o çocukların şen ve sevinçli duygularını paylaşmak çok güzeldir. Büyüklerin sofra dualarına âminle iştirak, gönlümüzü ayrı güzelleştirmektedir. Ramazanın bereketindendir. İftar sofraları zengin olur. Sofralar bütçelere göre türlü iftarlıklar ve nimetlerle doludur. Zeytin, hurma, peynir, tuz ekmek, yemek ve tatlılar sofrayı zenginleştirir. Bütün bunlardan bir Ramazan edebiyatı doğmuştur. Yahya Kemal Beyatlı her haliyle şükreden Anadolu insanına hayranlığın kısa ama unutamayavağımız şu mısralarla dile getirmiştir:
Bayat ekmekle beyaz peyniri lezzetle yiyen
Çeşmeden her su içerken şükür Allah’a diyen.
Sofralarından hep şükürle kalkan insanımız bu ayda paylaşmayı da asla ihmal etmez. Bu ay ve bugünlerde kim olursa olsun tanımadığı bir ailenin evinde bile ağırlanabilir, mutlaka sıcak bir çorba içirilebilir ve güler yüzle uğurlanabilir. Bu misafirlikler de kişinin oruçlu olup olmaması hiç önemli değil. Tabii ki oruçlu olursa kendi açısından ayrı bir zevki vardır. Ama iftar sofrasına oturup da oruçlu olmayanların iftar vaktinden önce sofrada eli uzunluk yapmaları tüm ramazan sofra adabını alt üst eder. Bunu asla yapmamalıdırlar. Yine Yahya kemal oruçsuz iftar haleti ruhuyesini şöyle ifade eder:
Top gürleyip oruç bozulan lahzalardan beri,
Bir nurlu neşe kapladı kerpiçten evleri
Ya Rab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neşesiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı ruhuma bir gurbet akşamı.
Ben, yurdumuzun çok değişik köşelerinde hizmet verdiğim için ramazanla ilgili değişik ağırlama şekillerine şahit oldum. Bu, milletimizin yalnız misafirperverleğini değil, aynı zamanda ne kadar yardımsever ve cömertliğini de göstermektedir. Gece camiler büyük mahyalarla donatılır. Bu, ramazan ayında büyük şehirlerin en önemli geleneğidir. Iğdır’ımızda da merkez camimiz göz doldurmaktadır. Halk camilerden namazdan çıkınca şehrin muhtelif semtlerine dağılır. Herkes kendi zevk ve ihtiyacına göre kahveye, sohbete yahut evlerde ki sohbetlere gidilir. Bay ve bayan oturma gruplarına rastlanır. Mahalle arası sohbetlerine rastlamak her zaman mümkündür. Gece yarısına doğru evlerine dönülür. Sahura kadar yatmak veya sahuru beklemek bir ihtiyat işidir. Nihayet sahur yemeği de yenildikten sonra ertesi uyunur. “Büyük sosyolog Ziya Gökalp, “Oruç” başlığıyla ramazanı şöyle dile getirmiştir:
Nefsimizin iyi, kötü her emrine uyarken
Yılda bir ay sen gelirsin bizi irşâd etmeye,
Hep başlarız gönlümüze karşı cihâd etmeye
Birkaç günler bu savaşta biraz güçlük duyarken,
O güçlükler kolaylaşır, nefsimizi yeneriz,
Hayr’ın, şerden daha kavî olduğunu deneriz.
Bir insan ki karşı koyar susuzluğa, açlığa
Nefsindeki arzuları alt etmeğe çalışır;
Hayalinin dizginini zaptetmeğe çalışır.
Artık kibir tama gibi bir manevi kasırga,
Kayalardan muhkem olan o tiyneti sarsamaz;
Artık vicdan cennetine iblis ayak basamaz.
Edebiyatımızda Ramazan ayı ile ilgili Çeşitli deyim ve atasözleri de vardır:
“Papaza kızıp oruç bozmak” , “Ramazan bereketli aydır, ama duvardan giden kılıca sor” (demişler). “Ramazanda yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayramda yüzü kara olsun” , “Orucu yiyen ya açlığından, ya susuzluğundan” , “Ramazanın imamından, ağustosun yılanından korkulur” vb. deyim ve atasözlerimiz çoktur.