Öncelikle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bu günkü yolculuğumuz, AŞIK ( Aşşığ) oyununun popüler olduğu ve herkesin severek oynadığı o güzel yıllara…
‘ÇULGUR ‘
Aşık oyunu ( aşşığ oyunu)
Eskiden Iğdırda orta yaş, genç, çocuk herkesin severek oynadığı bir oyundu.
(Tabiiki genellikle erkeklerin oynadığı bir oyundu. )
Tarihi yüzyıllara dayanan; insanlar arasında sevgiyi, dayanışmayı, dialog kurmayı amaçlayan, aynı zamanda da spor sayılan bir oyun olan ‘aşşığ oyunu’
Dede Korkut kitaplarında da yer alan; hanların , beylerin çocuklarının da severek oynadıkları bir oyundu.
Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, çeşitli şekillerde oynanan bu oyunun bizde nasıl oynandığı üzerine bildiklerimi, aktarmaya çalışacağım.
( Genellikle erkeklerin oynadığı bir oyun olduğu için sevgili eşimle de fikir alışverişinde bulundum. )
Koyun veya keçinin arka bacağındaki aşık kemiklerinden oynanan bu oyunun çeşitli şekilleri vardı.
Bizim çocukluğumuzda sokakta da rastladığımız en az 4- 5 kişiyle oynanan bu oyunda; ortaya bir daire çizilir,kaç kişi oynayacaksa, belirledikleri sayıdaki aşıklarını bu dairenin içine koyarlardı.
Sonra uzun bir çizgi çizilir.
Belirlenen bir mesafeden herkes sırayla aşığını atar ve çizgiye en yakın atan oyuna başlardı.
Ya da aşık atılır kimin aşığı alçı dursa( dik dursa) oyuna o başlardı.
Aşığın en büyüğü seçilirdi.
Sonra ZEKGE adı verdikleri bu aşşığa daha iyi vuruş yapabilmesi için bazı işlemler yapılırdı.
ZEKGENİN boş olan kısmına kurşun eritip dökerek veya siyah katı zift ( kara sakız da diyorlardı) ile doldurarak ağır olmasını sağlanırdı).
Sonra düz olan iki yanı zımparalanarak iyice düzeltilir, böylece isabetli atışlar yapmak amaçlanırdı.
Alçı durur - aşığın dik durma hali.
Cih durur - aşığın boş olan kısmı.
Böh durur - aşığın kamburlu olan diğer tarafı.
Burada bir parantez açmak istiyorum.
Iğdırın meşhur yemeği olan Bozbaş yapan lokantalar, aşık biriktiren kişilerin uğrak yeri oluyordu; hele lokantanın sahibi yada, lokantacının yakınıysa keyfine diyecek yoktu.
Şimdi oyuna;
Mahallenin gençleri çizdikleri büyük bir bisiklet tekerinin çapı büyüklüğündeki dairenin etrafında toplanmışlar.
Onları büyük bir heyecan ve merakla izleyen çocuklar…
Gençlerden bir tanesi;
- Püşk atağın, kim gazzasa o başlasın.
- Aşşığ atağın kimin aşığı çızgıya yaxın olsa o başlasın.
- Yada aşlığ atağın, kimin aşşığı alçı dursa, o başlasın.
Sonra Ali’nin başlamasına karar verilir.
Bütün aşığlar dairenin içine yerleştirilir ve hangi mesafeden vuracakları tesbit edilir.
Kazanmak için daire içindeki aşık kemiğini veya kemiklerini elindeki aşıkla vurup daire dışına çıkarmak lazım.
Ali cebinden ZEKGE dedikleri aşığını çıkarır ve gururla gösterir.
Siyaha boyadığı aşığı gerçekten büyük ve düzgündü.
Ali ilk vuruşta, çizgi dışına iki tane aşık çıkarır.
Tabiiki çıkardığı aşıklaın da sahibi olur.
Vuruş sırası yine Alidedir;
- Oğlum sennen bize heç sıra gelmir, pütün aşşığları yığışdırırsan.
- O zekge aşşığı hardan aldın?
- Nezerledin, vurammadım.
- Sıra mende, indi hammısını meşdiyecem.
- Ede az xoruzdan, vur göreh neçe dene meşdiyesen?
Bunu söyleyen elinde bastonu uzaktan onları izleyen mahallenin HÜSEYİN dedesi idi.
Gülerek yanlarına yaklaşır ve iç geçirerek;
- Menim cavannığımda heç kes gabağımda durammazdı, pütün aşşığları yığışdırırdım.
- Üseyin dede, gel sen de vur!
- Ede mennen zerafat eliyisiyiizz?
- Nekgeder goca olsam on dene cavana bedelem.
- Ede ne goyup ne axdarırsıyız, siz mennen aşşığ atabilersiyiiiz?
“Aşşığ atmağ “ mecazi annlamda deyim olarak da kullanılıyor.
Birinin diğeriyle her hangi bir konuda yarış halinde olmasında.
( Ayağını yorganına göre uzatmayıp, gücünün dışına çıkarak başkasıyla yarış halinde olmasına da denir. )
Şimdi tekrar konumuza dönelim.
- Eme indi gedirem, Fatma xalan Melehliye gedecek meni gözdüyür.
Sonra gençler oyuna devam ederler.
Bazan birbirlerine çıkışsalar da, oyun neşe içinde devam eder.
İçlerinden sadece bir tanesi hiç aşık kazanmadığı gibi, elindekilerin de hepsini vermişti.
Arkadaşları ona takılmaya başlarlar;
- Samet, diyesen seni eli boş gönderecik.
- Zekge aşşığımı itirmişem, yoxsa aşşığların hammısını yığışdırardım.
- Ağlama ağlama!
Şakayla karışık takılarak oyuna devam ederler.
Dairenin içinde kalan aşıkları gözüne kestiren Samet,bir karambola getirip aşıkları alıp ÇULGUR , diye bağırarak koşar.
Diğer arkadaşları arkasından koşsalar da yakalayamazlar.
Samet hem zayıf, hem çok hareketli olduğu için, oradan çabuk uzaklaşır.
ÇULGUR : Bütün aşıklarını oyunda kaybedenin, birden bire daire içinde kalan aşıkları alıp kaçmasına denir.
Tabiiki kaçabilirse.
Bu konuda ata sözümüz de var.
“ Aşşığı uduzup çulguruna güvenir “
Hüseyin dede kendi kendine düşünerek ilerlerken, yolda aşık oynayan küçük çocukları görür.
Kenarda oturan bir çocuğun ağlayarak onlara baktığını fark eder ve yanına yaklaşır;
-Bala niye ağlıyırsan?
Omuzlarını yukarıya doğru hareket ettiren çocuk ağlayan gözlerle Hüseyin dedeye bakar.
- Yaxcı Bala adın nedi?
- Şamil
- İndi dene görüm, niye ağlıyırsan? Yeke kişisen, ede kişi de ağlıyar mı ?
- Menim aşığım yoxdu, meni de oynatmıllar.
- Uduzduunn ?
- İki dene aşşığım varıydı, onu da itirdim.
- Dur ayağa! Ağlama!
- Kimin oğlusun ?
- Kamalın.
- Göy göz kamaall?
- Heye, tanıyırsaan?
- Baban yaxçı gededi, burda oyna idi gelecem.
Hüseyin dede dönüp evine gider.
- Ay kişi harda galdın?
- Faytunçu Şireliye demişem gelecek.
- Menim köhne bir sandığım varıydı, hara goyupsan?
- Damdadı, getiriim?
- Geti görüm!
Sandığı açan Hüseyin dede içinden eski bir torba çıkarır.
Sallar ve;
- Ey gidi günner.
- Ne var o torbada ?
- Uşağlığım, cavannığım.
- Ne danışırsan? Annamıram, gocaldığca uşağ kimi olursan ha .
Sonra torbadan çıkardığı aşıkları karısına gösteren Hüseyin dede, içinden bir avuç alır, gerisini tekrar sandığa koyar.
- Şiro gelse denen gözdesin men gelirim.
- Biyyy gec galacığ ha.
- Yox yox , meni yubatma, gelirem.
Hüseyin dede çocukların oynadığı yere yönelir; çocuğu duvarın dibinde sessiz sessiz oturuyor bulur.
- Şamil bala, bura gel götüm!
- Bir şey diyesennn ?
Cebinden çıkardığı ve içinde zekgesi de olan aşıkları Şamile uzatır.
- Adı kimin yaxçı bala, al bu aşşığlar senin olsun!
- Menimmm ?
Diye parlayan gözlerle Hüseyin dedeye bakan Şamil, aşıkları alıp yeni tanıdığı Hüseyin dedesinin elini öper ve sevinçle evlerine koşar.
Günlerce Hüseyin dedesinden aldığı aşıklarla yatar kalkar; kaybederim korkusuyla oynamaya da cesaret edemez.
Hüseyin dedesi onun minik yüreğinde öyle büyük bir yer etmiş ki; yarınlarında da en güzel anısı olarak hatırlayacağından hiç şüphe yok.
Hayatınızdan sağlık ve güzellikler hiç eksilmesin.
Aldığınız her nefes sağlık, açtığınız her kapı mutluluk olsun.
Saygı ve sevgilerimle