Bin bir umutla hayatlarını birleştirip, yuva kurmak,
iki ailenin el ele vererek, destekleri ve fedakarlıklarıyla canlarından can olan yavrularının yuvalarını kurmalarına yardımcı olmak,
mutluluklarına mutluluk katmak, kurulacak yuvanın temel taşlarına ortak olup katkıda bulunmak…
Her anne babanın en büyük mutluluğudur.
Hele bunu yüreklerine göre yapabilirlerse onlardan bahtiyarı yoktur.
Bu yazımda benim çocukluk yıllarıma ve onun akabindeki yıllara denk gelen, büyüklerimden duyduklarım ve şahit olduklarım kız isteme ile ilgili örf adet ve geleneklerimizi, hatırlamak ve hatırlatmak;
anılarınızı tazelemeye bir nebze de olsa yardımcı olup, katkıda bulunmak, geçmişten geleceğe bir ışık tutmak istiyorum.
O yıllarda genellikle görücü usulü ön plandaydı.
Nişan, düğün gibi toplu eğlencelerde, bayramlarda gençler birbirlerini görüp, beğenir; eş dost arkadaş vasıtasıyla araştırmaya başlarlardı.
Bekar oğlu veya yakını olan bayanlar mersiyelerde bile hizmet eden genç kızlardan beğendiklerini oğullarına tavsiye eder, görmeleri için zemin hazırlarlardı.
Önce delikanlının yakınlarından bir iki bayan bir bahane uydurarak tavsiye edilen kızı görmek için( çat kapı) giderlerdi.
Örneğin
Kapıyı çalıp,
- Dediler bura sebzi satıllar, ay bala hansı evdi ?
Yada,
- İsdi meni helek eledi, gızımcan bir istikan su vererseen?
Bazan da bir tanıdık vasıtasıyla çay içmeye gidilirdi.
- Seni yuğumda görmüşdüm, merağ eledim, dedim gedim görüm necedi.
- Şükür yağçıyığ, gelin buyurun.
- Gomşumuda barabar getirmişem.
- Hoş gelipsiyiz, safa gelipsiyiz.
- Hele geçin geçin ayağda galmayın.
Sohbet arasında
- Ay bacı sorması ayıp kimlerdensen?
gibi muhabbetler yapılır …
Çaylar içilir, hoş beş ettikten sonra misafirler
“Yine bekleriz” nazikliyiyle uğurlanır.
Eve dönüş yolunda edinilen fikirler tartışılır ve evde bekleyenlere ne diyecekleri konusunda fikir birliğine varılırdı.
Eğer kızı ve aileyi beğendilerse;
- Gız xoşumuza getti diyesen selgelidi, ev eleyidi, yağ tök bal yala.
- Yaptığı pasta nece gözeliydi.
- Saysaldım gulluğu da yerindeydi, merfetdi gıza oğşuyur.
- Anası da şirin dilliydi, bize çoğ hörmet elediler.
Eğer beğenmedilerse
- O neteri gızdı, bir istikan çayı gabağımıza getirebilmedi.
- Puşgağda yelpizler yuva elemişti.
( puşgağ; evin köşesi)
( yelpiz: örümcek)
- Palazı galdırdım, altı zibil doluydu.
( palaz: kilim )
( zibil: çer-çöp)
– Be lempe şüşesi gapgaraydı, hisden şüşe görünmürdü .
Bir de oğullarının beğenip kendilerinin istemediği birisi ise, bire on eklenerek anlatılır;
- Daha o gızın behsini elemeyin, biz onarnan bacaranmanığ. -Gomşularınnan da soruştum, deyiler “Anası çoğ beyhayadı, mehellede, gırcihleşmediği arvat galmıyıp” gibi bazan da gerçek olmayan şeyler anlatılır, oğulları vaz geçirilmeğe çalışılırdı.
Tabii ki aynı şey kız tarafı içinde geçerliydi.
Damat adayını beğenmedilerse ;
- Biyy menim gızım doxdorlara, mehendislere layığdı, onara galııp, der, konuyu kapatmak isterlerdi.
Daha buna benzer türlü diyaloglar yaşanırdı.
Bazan da komşular araya girer,
- Falan ceddesinde falankesin gözel bir gızı var, eli de çok peşelidi, gibi tavsiyelerde bulunurlardı.
Damat adayının dolaylı yollardan kızı görmesi sağlanır, eğer beğendiyse bu seferde kıza duyurulur.
- İçkisi yoğ, gumarı yoğ, işi gücüde yaxçıdı.
- Eskerliğini çekip, elinde işi de var.
- Zengin evin uşağıdı, köyde xelver xelver yerleri var.
- Yaraşığlı uşağdı. gibi övgü dolu sözlerle kızın damat adayını görmesi sağlanırdı. Tabii ki kızın başka bir sevdiği yoksa.
O zamanlar akraba evliliği de çok yapılırdı.
Aile arasında evlenecek yaştaki gençler bir birine yakıştırılır ve yavaş yavaş işlenmeğe başlanırdı.
Aile büyükleri;
- Özüyünküdü. Yaxçıdısa xaxa verme hayıftı, pisdise(Kötüyse ) xaxa verme ayıptı.
diye kendilerini haklı çıkaracak sözler söylerlerdi.
Ama her zaman olumlu sonuçlar alamazlardı.
Birde DEYİHLİ ( beşik kertmesi) olayı vardı ve çocukken çok duyardım.
Aynı yaşlara denk gelen genellikle akraba yada yakın arkadaş çocukları doğarken anne baba tarafından bir birleriyle sözlenirlerdi.
Ama çocuklar büyüdükleri zaman genellikle buna EYVALLAH demez, karşı çıkarlardı.
Bir ata sözümüz var “ Ölünün vesiyeti yanıca gider”misali.
Birde her mahallenin yada ailenin bir günah keçisi olurdu.
Diyelim aileler de damat adayı ile gelin adayı da anlaştılar, sonra herhangi bir şeyden ötürü pürüz çıktı.
Hemen başlanırdı;
- Ay gız men dedim ……….. …cadısı pitisi goymaz bu iş ola.
- Cadı eledi,işimize pel vurdu.
- Dedim da her şey pitmeden üzüre çığartmayın. gibi serzenişte bulunurlardı.
Karar aşamasına gelince önce araştırma yapılır.
Kız tarafı erkek tarafını, erkek tarafı da kız tarafını araştırırlardı.
Damat adayının aile durumu öğrenim durumu, işi gücü var mı ?
Askerliğini yapmış mı ?
İçkisi, kumarı, sigarası ve başka kötü alışkanlıkları var mı ? … gibi
Aynı şekilde gelin adayının da geçmişi araştırılır, konu komşuya sorulur.
Çeşitli bahanelerle karşılaşma zemini hazırlanıp el becerileri, görgü kurallarına uyup uymadığı, ailevi durumları; saygılı mı,
elinden dikiş nakış geliyor mu?
Başkasıyla adı çıkmış mı? gibi
Gerekli tahkikat yapıldıysa önce aile büyüklerinden bayanlar bir kaç defa gidip kızı ve ailesini iyice inceler;
kız tarafları da aynı şekilde yakın akraba ve dostlar vasıtasıyla bu araştırmaları damat adayı için yaparlardı.
Sonra damat ailesinden bir iki bayan gider elçiliğe gelmek istediklerini bildirerek, müsade isterlerdi.
Kesin karar verildiyse önce her iki aileden büyükler damadın annesi babası ( Dede nene yaşıyorsa )bir araya gelip ön görüşmelerini yaparlar, teferruatı kendi aralarında konuşurlardı.
(Ne alacaklar ne verecekler gibi.)
Her şeyi netleştirilir, kız tarafı istek listelerini yapıp verirdi.
KESMET KESME işi yapılmaya başlanırdı.
O zamanlar maalesef başlık parası da ( Her aile uygulamasa da )vardı.
Aileler,
- Biiyyy bedafa gedeceeeek?
- Desinner gızdarı ellerinde galııp?
- Ucuz etin şorvası olmaz.
- Desinner urvatsızdııı ( kıymetsiz)?
gibi gerekçelerle başlık parası almayı haklı çıkarmaya çalışırlardı.
Bir de anne için süt parası istenenirdi.
(Hala süt parasını alan var; bu anneye alınan altın, bilezik gibi takı da olabiliyor )
Eğer baba kızı vermek istemiyorsa işi yokuşa sürmek için elinden geleni yapardı.
Başlık parasını misliyle fazla söylerdi ki vaz geçsinler.
Ayrıca;
- Daban xelisi( halı ).
-Bir dene singer tikiş makinesi.
- Dayısına tapança, bir gat gumaş.
- Bilezik, Reşat altın.
Beşibirlşik , hesir bilerzik, darağı sırğa, üzüğ , ciğciğe ( gerdanlık)”
- Yeddi dene xelet(hediyelik kumaş ).
- Kebin çöreği için bir ettiğ ( koyun), bir tay ( çuval) düğü( pirinç) bir çinko kova dolusu sarı yağ ve diğer malzemeler…
Kebin çöreğinde (nikah yemeğinde ) kız evinin pişirip gelen misafirlere ikram etmesi için.
Bazan, bir de göstermelik bir liste yapılırdı.
Nikah yemeği verildiği gün misafirler arasında tekrarlanan elçilikte( kız istemede ) misafirlerin duyması için.
Kız tarafı, gelen hatırı sayılır aile büyükleri ve hocanın hatırına listedeki bazı isteklerinden vaz geçerlerdi.
- Başlığın iki mim leresini hacı emiye bağışlıyıram.
- Bileziğin birini de ( hatırı sayılır birinin ismi söylenirdi) bağışlıyıram”…….gibi
Heye (söz ) aldıkları gün, ‘YAYLIĞ ÜZÜH ‘denilen tören yapılırdı.
Kızın başına yada omzuna bir eşarp atılıp, parmağına da beraberlerinde getirdikleri bir yüzük takılarak söz kesilirdi.
Buna “Kızın başı bağlandı “( sözlendi )denirdi.
Damadın ailesinin getirdiği şeker, lokum gibi tatlılar dağıtılır, ŞİRNiSİ içilir, ikramlıkkar yenirdi.
Elçiliğe damat götürülmezdi.
Nişan ve “KEBİN ÇÖREĞİ “ ( Nikah yemeği ) dini nikahın kıyılacağı gün kararlaştırılırdı.
O günden sonra kız sözlü sayılırdı.
İki aile sık sık görüşüp nişan ve KEBİN ÇÖREĞİ için gerekli hazırları yaparlardı.
Gelin için alışveriş yapılır(Gelinin giyeceği
kıyafet… vs ) noksanlar gözden geçirilirdi.
Alınan yemeklikler kız evine gönderilir, noksan olup olmadığı sorulurdu.
Davetliler kararlaştırılır; İki ailenin de AĞSEKKELLERİ ,AĞBİRÇEKLERi ve nikahı kıyacak hoca ayarlanırdı.
Kebin çöreği genellikle evde yapılırdı ( Büyük bahçesi olan bahçede ağırlardı misafirlerini.)
Sabah erkenden ocaklar (odun ateşi) yakılır, önceden hazırlıklar yapılıp, görevliler tesbit edildiğinden pek karışıklık olmazdı.
Büyük kazanlar ocakların üzerine oturtulur.
Pilavın eti bir tarafta hazırlanır,
- Aybala o çilovsüzeni geti, sarıkök de yadınnan çıkmasın!
( çilovsüz : süzgeç)
( sarıkök: zerdeçal)
Diğer tarafta önceden yıkanıp tuzlu suda bekletilen pirinç kaynayan suya eatılıp haşlanarak pilavın yapılmasına da başlanırdı.
- O pilavın heliminnen birez ayır içeçik!
- Gazmağınnan meye de ayır! diye
tembih edenler de olurdu.
Yoğurt çorbasının deni ( harcı)önceden hazırlandığından, büyük çinko kovalarda yoğurtla buluşturulurdu.
Büyük bir tepsiye damat tarafının önceden misafirlere ikram etmek üzere getirdiği şekerler konur ve kolonya hazırlanırdı.
Dışardaysa oturulacak yerler hazırlanır( Tahta sandalyeler, bazan da yere yayılan halılar, kilimler, üzerine sofralar serilip yemek verilmek üzere hazırlanırdı…)
Ama, büyükler önce içeriye alınırlardı.
Misafirler birer ikişer toplanır ve damat tarafı genellikle ellerinde XONÇALARLA gelirlerdi.
Önce hoş beş ,sonra tekrar kız isteme merasimi yapılırdı.
Genellikle hoca veya damadın aile büyüklerinden birisi bu işi yapardı.
Liste gözden geçirilir, bağışlananlar listeden çıkarılır ve “HAYIRLI OLSUN “ denip, nikah merasimine geçilirdi.
Nikah kıyılmadan önce MİHİR ( Ayrılma durumunda damadın geline ödemesi gereken para,altın yada eşya ) belirlenir ve nikah kıyılmaya başlanırdı.
Genellikle gelin ve damat birer vekil tayin eder ve dini nikah kıyılırdı.
Kebin çöreğinde yüzükler takılacaksa yemekten önce nişan yüzükleri de takılırdı.
Sonradan nişan yapılacaksa yüzükler nişanda takılır, KEBİN (Dini nikah )de nişanda yapılıp, damat ve gelinin görüşmesinde dini yönden bir sakınca olmaması sağlanırdı.
Nişan yapıldıktan bir müddet sonra geline görüş yapılırdı (GELİN GÖRME).
Damadın ailesi akraba ve dostlarından davet ettikleriyle beraber geline bohça götürürlerdi (Tabiiki ki davetliler de eli boş gitmezlerdi.)
Elimden geldiği, dilimin döndüğü kadarıyla o günleri yad edip siz değerli dostlarla paylaşmak istedim.
Hatalarım yada unuttuklarım olduysa affola.
Yürek dolusu sevgilerimle