Nevruz bayram 1 Marttan itibaren başlar 21 Mart’a kadar devam eder.
Nevruz bayramı etkinliklerinin en önemlilerinden bir tanesi de Ölü Bayramı yani “gebir üstü” dediğimiz mezarlık ziyaretlerimizdir.
Bu geleneğin tarihi yüz yıllar öncesine dayanır ve günümüzde de devam ettirilmektedir.
Şimdi eskilere bir yolculuk yapıp o zamanki ‘Gebir üstü’ ziyaretlerimizi hatırlamaya ve hatırlamaya çalışacağım.
Bildiğiniz gibi Nevruz bayramından önceki son Salı ve Perşembe günleri Ölüler bayramı diye adlandırılır ve “ Gebir üstü” yani mezar ziyaretleri yapılır.
Ölüler bayramından önce mezarlıklar temizlenir; tahrip olan mezarlar tamir edilir, mezar taşlarından silinmeye yüz tutmuş yazılar, gözden geçirilip belirgin hale getirilir, yıkanıp temizlenir …
Ölü bayramı, Nevruz bayramından önceki son Salı ve Perşembe günü yapılırdı ve hangi mezarlığın ziyaret edileceğine ağ sakkallar ve hocalar toplanarak karar verirlerdi.
O zamanlar “Narınc oğlunun bağı ( Asri mezarlık) ve İğdirmava mezarlığı vardı; Salı günü Narınc oğlunun bağı ( Asri mezarlığa) perşembe günü İğdirmava mezarlığına gidilirdi.
Köylerde bir tane mezarlık olduğundan hangi gün “ Gebir üstüne “ çıkılacağına köy ağsekgelleri ve köyün mollası ( hocası) karar verirlerdi ( şimdi olduğu gibi )
O zamanlar ‘Gebir üstü ‘ ziyareti yapıldığı gün mezarlık çok kalabalık olurdu; mezar başında Kuran okunup dualar edilir ( Fatiha okunur) evden getirilen yeşillikler( semeniler) mezarların üzerine bırakılırdı.
Ekilen çiçekler sulanır, mezar taşına ve mezarın üzerine su dökülür, bazan ölünün hayırına kuşlar için mezarın üzerine yem de bırakılırdı.
Buradaki amaç ölüleri sevindirmek, onların da bayramlarını kutlamak, onları unutmadıklarını hatırlatıp, gönül almak, bir nevi teselli bulmaktı.
‘Gebir üstünde ‘ herkes kendi ölüsünün mezarın ziyaret etmekle kalmazdı; dost akraba veya kimsesi olmayanların da mezarlarını ziyaret etmeği ihmal etmezlerdi.
Bunu bir insanlık vazifesi bilirler ve seve seve yapar, dualar okurlardı.
Ayrıca ölü sahiplerinin evden getirdikleri yeddi levin paylarını; şekerleri, çerezleri, meşrubat veya helvaları da orada bulunanlara ihsan olarak dağıtır, böylece ölülerinin ruhlarını sevindirdiklerine inanırlardı.
Mezarlıkta kötü söz söylenmez, göz yaşlarını içlerine akıtarak güleryüzü görünüp bir bayram havası estirilmeye çalışırlardı.
‘GARA BAYRAM ‘
Nevruz bayramı öncesinde o yıl içinde ölenler için ‘gara bayram’ yapılır.
Buna yastan çıkarma da denir.
Herkesin evinde bayram havası esip, bayram hazırlıkları yapılırken, o yıl yakınını kaybedenlerin evinde hüzün hakimdir, yas hakimdir.
Acısı olan ailelerin acılarını hafifletmek, hüzünlerini paylaşıp, moral vermek amacıyla; kara bayramı olan aileler teker teker ziyaret edilir, acıları paylaşılarak azaltılmaya çalışılırdı.
Özellikle kadınlar başlarında çarşaf, akraba, tanıdık, dost…. vs acısı olanların evlerini ziyaret ederlerdi.
Bu ziyaretlerde çoğunlukla yanlarında ufak defek hediyeler de götürürlerdi ( şimdi nasıl yapıldığını bilemiyorum).
Gittikleri evde kuran okunur ve Fatiha verilerek ( okunarak) tekrar başsağlığı dilenir, teselli edilerek acıları bir nebze olsun hafifletilmeye çalışılırdı.
Kara bayramı olan aileler de kendi güçleri ölçüsünde yemekler hazırlayıp, helvalar kavur, çay eşliğinde gelen misafirlere ihsan olarak dağıtarak teselli bulmaya çalışırlardı.
Bu gelenek eski Türk geleneklerinden olup günümüze kadar süre gelmiştir.
( Benim burada yazdıklarım, 42 yıl öncesinden hatırladıklarım, günümüzde hangi değişmeler olmuş, Iğdır’da yaşayan canlar daha iyi bilirler)
Konu ölü bayramımızdan açılmışken Iğdırdaki taziye geleneklerimizden olan ‘İhsan vermek’ esan vermek, konusuna da biraz değinmeden geçemeyeceğim.
İnsanın en acı günü canından can kaybettiği günüdür( Allah kimseye yaşatmasın inşallah)
Maalesef yıllardır süre gelen ‘Esan verme- İhsan verme ‘geleneğimiz hakkında bir şeyler yazmak istiyorum.
Tabiiki herkesin fikri kendine göre değişir ve ben herkesin görüşüne saygı duyuyorum.
Düşünün insanın evinde acısı canından can gitmiş, öyle ki kendini kaybetmiş durumda.
Böyle bir günde ne eli tutar, ne ayağı…
Sağolsunlar Iğdır halkı böyle bir günde eş dost toplanarak ellerinden gelen desteği vermeğe çalışırlar.
Ama o acının arasında ölü sahibinin ‘İhsan - esan verme ‘adı altında yemekler hazırlayıp, (bazan da abartılı şekilde ) gelene gidene yemek ikram etmesi ne kadar doğrudur ?
Bilemiyorum.
Benim hatırladığım zamanlarda ölü yerine ( taziye evine) giden herkes gücüne göre, pirinç, şeker, çay, bazan yakınları etlik koyun da kesip götürürlerdi .… orada pişirilip dağıtılsın diye.
Bunlar iyi bir yardımlaşma örneğidir ve Iğdır halkı bunu en güzel şekilde yerine getiriyordu.
Ama yine ağırlık taziye sahibinde olurdu; ihsan verme o kadar insana yemek hazırlama, acısını yaşama yerine milleti nasıl memnun edeceğini düşünme… ?
Durumu iyi olan var, maddi durumu iyi olmayıp, ihsan verme adına bir sürü borca girip, yıllarca borç ödemek zorunda kalan da var…
Ve üstelik de yemeğe gelenler de gene belli kesimler…
Bizim zamanımızda yemekler, dükkanlara kadar da gönderilirdi ( tanıdığı olanlar)
Hatta yemeklerden hapishaneye de gönderildiğini duymuştum.
Bunun yanında tabaklardan artarak çöpe giden o kadar yemek, o kadar ekmek ve o kadar israf …. ne kadar doğrudur bilmiyorum ????
Büyüklerimizden bazıları bu geleneği kaldırmak için çaba sarf ettiler, hala da çaba sarf edildiğinden eminim ama ne kadar başarılı oldular veya oluyorlar onu da bilmiyorum.
Derler ya ; “ Molla ne diyerse desin, cemaat bildiğini oxuyur”
Herkes yine kendine göre bildiğini yapıyor.
Peki verilen bu yemeklerin ölüye bir faydası var mı ?
Bu kadar israfa, gücünün üstüne çıkarak yıllarca borç ödemek zorunda kalan, çoluğunun çocuğunun rızkını ihsan diye saçıp serpmesin kime ne faydası var?
Bir de yapılan dedikodular;
- Booo o neteri yemeğiydi, iki gaşığ goyuplar, gözümüzün bir yanı gördü, bir yanı görmedi.
- Az özderi eti gabağlarına doldurdular, menim gabımda da iki dene çıntır et varıydı.
- Meye heç gatığaşı çatmadı….
- Doğu dürüst çay da vermediler.
Hele bir de verilen yemek yapılan hizmet yeterli bulunmazsa;
- Ay balam ölünün heç urvatı olmadı; o neteri esanıydı verdiler; onansa heç vermiyerdiyiz da.
Ve daha neler neler…
Bunun kime ne faydası var?
Tabiiki herkesin kendi fikri kendine.
Benim yazdıklarım bir genellemedir; Toplumumuzdaki genel bir inanışı dile getirmek istedim.
Burada yanlış olan; verilen ‘ihsan-esan ‘ne kadar iyi olursa, edilen dualar, okunan Fatiha’lar, Kuranlar daha etkili olur, inanışı.
Halbuki edilen hiç bir duanın, okunan Kuranın değeri maddiyatla ölçülmez, ölçülmemeli de.
Maddi sıkıntı içinde olan birisinin sırf dedi kodu olacak diye gücünün üstüne çıkarak ihsan vermeye çalışması, kendini maddi ve manevi olarak sıkıntıya sokması ne kadar doğrudur ?
Maddi durumu iyi olsa bile, vereceği ihsan yemeği parasıyla ihtiyacı olanı sevindirse, öğrenci okutsa, ücra köşelere çeşme… vs yaptırsa, fena mı olur?
Bir de “Benim verdiğim ihsan daha iyi olsun “anlayışı var( sözüm meclisten dışarı ).
Ölüsüne verdiği değeri bu şekilde göstermek isteyenler… çünkü öyle görüldü, öyle öğrenildi.
İnşallah ağsaksallarımız ve hocalarımız toplanıp, “ehsan verme” ( Taziye yemeği) geleneğimizi kaldırarak toplumumuz adına yeni bir çığır açmayı başarırlar.
Bunu gelenek yurt dışında da aynen devam ediyor.
Bir parantez açarak şahit olduğum bir olayı siz dostlarla paylaşmadan geçemeyeceğim.
Halamın rahmetli kızını kaybettiğimi gün ( 39 yaşında ve üç küçük çocuk annesi ) yüreği kan ağlıyor.
Oradaki camide toplanmışız( Köln kentinin bir kasabası ); ağlayan, bayılan, teselli etmeye çalışan ve…..????
Öğlen saatleri olmuştu yanımda oturan bir hemşehrimizin;
- “Biy ay balam, bunlar niye bir gaşığ yemeh vermiller,acımızdan öldüh.”
Hayretle dönüp baktım, bunu söyleyen, dost dedikleri bir komşularıydı.
Herhalde benden başka duyan da oldu ki; halamın diğer kızının eltisi ve bir kaç bayan gidip evden bir şeyler yapıp getirdiler.
Kimsenin yiyecek hali yok ama acıyı duyup gelenler oturdular sofraya; bizim “ Acımızdan öldüh” diyen bayanın evdeki kazına telefon edip,
“ Ay gız, çıx gel burda yemeh var, yeyip gidersen! “ diyerek kızını çağırdığını da hayretle duydum ve gördüm.
Bire bir şahit olduğum bu acı olayı asla unutmadım ve unutmayacağım da.
Şimdi tekrar yazımın Iğdır kısmıyla devam edeceğim.
Yazın Iğdırdayım ve bazı değişiklikler olduğunu gözlemledim;Allah tüm ölmüşlerimizin mekanlarını cennet etsin inşallah.
Artık taziye yerlerinin kısmen evler yerine camilerde olduğunu gördüm; inşallah bundan herkes yararlanabiliyordur.
Taziyeye gelenlere helva, hurma ve limonlu çay ikram edildiğini, yemek olayının kısmen kaldırıldığını buna rağmen üçünde., yedisinde ve kırkında yine tanıdık, eşe, dosta…. vs yemek verildiğini duydum.
Anladığım kadarıyla pek fazla bir şey değişmemiş gibi görünüyor.
Can dostlar, yukarıda da belirttiğim gibi bu yazım bir genellemedir aynı zamanda da çoğunluğun görüşü de bu yöndedir, diye düşünüyorum.
Allah kimsenin evine ateş düşürmesin inşallah.
Tüm ölmüşlerimizin mekanları cennet. ruhları şad olsun.
Sizlere sağlık ve güzellikler diliyorum, Allah’a emanet olun.
Sevgi ve saygılarımla…