‘Goca Garı İlaçları ve Tedavi Şekilleri’ de dediğimiz, kendilerinin büyüklerinden öğrendikleri, uyguladıkları, hatta bazılarının hala uygulanmaya devam edildiği tedavi yöntemleri….
Şimdi bu yöntemleri hatırlamaya çalışalım.
‘KÜPE SALMAĞ’
Birisinin sırtı mı ağrıyor, soğuk algınlığı mı var.
— Ay bala niye ele eliyirsen, yoğsa naxoşluyupsan?
— Heye, küreğim delinir, diyesen zökem ( nezle) de oluram.
- Pütün ezalarım gizilliyir.
—Gel dalıya küpe salım, heççe zadın galmıyacağ.
— Az ordan küpe parçımı geti görüm!
— İsbirtoynan pişganı da geti, bir tike de çörek.
(Her evde büyüklü küçüklü ‘PARÇ ‘ dedikleri maşrapalar vardı ve parçsız küpe olmazdı.
Ayrıca bir parça ekmek, küçük bir pamuk ve ispirto küpenin olmazsa olmazlarındandı.
Eğer ispirto yoksa kolonya da kullanılırdı.
— Dalımı yandırarsan ha, gorxuram.
— Yeke gedesen, küpeden gorxursaan, xalan toyunda oynasın.
Tabiiki ‘küpe salmağ’ için biraz eli çabuk ve dikkatli olmak lazımdı.
Küpe saldırayım derken kaç kişinin sırtını yandırdığını hatırlayarak gülümsediğini görür gibi oluyorum.
Bu hepimizin başına gelmiştir her halde, diye düşünüyorum.
Bir de salınan -atılan küpenin tek sayılı olmasına özen gösterilir ve inanılırdı.
Genellikle en az üç, en fazla yedi tane olurdu.
Küpelerin yeri ne kadar fazla kızarırsa, morarırsa, o derece tuttukları söylenirdi.
— Okivar üşüdüpsen, küpeler yaman tuttu.
— Dur görüm, goloniyaynan( kolonya) ovcalıyım irahat yat.
(Küpeden sonra sırt, kolonya ile ovulur, hastanın üzeri örtülüp, demlenen kök çayından veya limonlu siyah çaydan içirilerek terlemesi sağlanırdı.)
— Çayıyı iç, üstüne de alçalı, kişnişli gaşığaşı pişirmişem ye heçdadın galmıyacağ.
Alça; erik
Gaşığaşı: pirinç çorbası
Bu tedavi şeklinin hala devam ettirildiğinden eminim.
Modern tıpda da alternatif tedavi olarak kullanılmakta olan küpe,
Almanya’da çok yaygın, tabii ki bizdeki gibi kocamam maşrapalarla değil de küçük küçük özel bardaklarla yapılıyor.
Önce sırt özel bir sıvıyla yağlanır, sonra bardaklar ağrıyan bölgelere yapıştırılır ve en az 20 dakika sırtta bekletilip masaj yapar gibi çıkarılıyor.
Ağrı tedavi eden doktorlarda veya tedavi merkezlerinde uygulanmaktadır.
DERİYE SALMAK
Kesilen inek, öküz gibi büyük baş hayvanın derilerini alarak, hastayı derinin içerisine iyice sararlardı.
Başını da iyice kapattıktan sonra üzerini örterek terlemesi sağlanırdı.
Belli bir süre sonra deriden çıkarılan hasta, başı gözü sarılarak yatağa yatırılıp üzeri örtülerek iyileşmesi beklenirdi.
Kuymak yedirip, üzerine de limonlu çay içirilerek iyice terketilirdi.
Böylece hastanın ağrılarından, sıkıntılarından kurtulup sağlığına kavuşacağına inanılırdı.
Derler ya “ Elim yandı, ağzıma soktum”
Allah kimseyi çaresiz bırakmasın.
Bir umut diye sebep olacağı zararları da hesaba katmadan deniyorlardı.
Bilinçsizce yapılan bu tedavi yöntemi bazan çok kötü sonuçlar doğuruyordu.
Mesela yaz sıcağında kalp, tansiyon gibi ciddi problemlerle karşılaşılırdı.
SULUKKAN (sülük) TEDAVİSİ
Romatizması olanlar, vücunda kan toplananlar, ağrısı olanlar vücutlarının ağrıyan yerlerine sulukgan ( sülük) koyarak kirli kanı emmeleri sağlanıyordu ( tabii ki bu biraz cesaret isteyen bir yöntemdi)
O zamanlar sulukgan ( sülük) işiyle uğraşan TEMO EMİ ( Timur emi ) diye biri vardı.
Su dolu şişelere doldurduğu sulukganları çarşıda dolaşarak isteyenlere verirdi( para karşılığında).
Ve çok da rağbet görürdü.
Bildiğiniz gibi günümüzde de modern ağrı kliniklerinde, doğal tedavi olarak sülük kullanılıyor.
Büyüklerimizin kullandıkları diğer yöntemleri de hoşgörünüze sığınarak gözden geçirmeğe devam etmek istiyorum.
Vücudun bir yere çarpmasından dolayı ezilen, kan toplanarak moraran yerine et, kuyruk veya şekerli hamur bağlarlardı.
Böylece hem toplanan kanın dağılması, hemde duyulan ağrı ve acının azalması sağlanırdı.
Vücudun her hangi bir yerinden çıkan çıbanın üzerine de BAĞA YARPAĞI( sinirli ot) veya lokum bağlanarak çıbanın patlaması, denilip iltihabın dışarıya akıtılması sağlanırdı.
Burada bir parantez açmak istiyorum
(Bağa yaprağı dediğimiz sinirli ot günümüzde de alternatif tıpta tedavi edici olarak kullanılıyor, dahili yaralara iyi geldiği söyleniyor.)
Tabiiki doktora danışmadan almak, bazan fayda yerine zarar getirir.
Bitki çaylarını da gelişigüzel almamak lazım.
Ayrıca ateşte iyice kızdırılarak, ve ispirto veya kolonya ile temizlenip mikroptan arındırılan iğnenin ucuyla da çıbanın deşilip iltihabın dışarı akıtılması sağlanırdı.
Kulağı ağrıyan çocuğun kulağına sigara dumanı üflüyorlardı, ağrısı geçsin diye.
Elindeki sigarayı püskürten kadın
-O uşağ niye ele bağırır ?
- Bilmirem, altı da temmizdi, garnı da toxdu.
- Diyesen gulağı ağırır, geti görüm, gulağına cığara duman üflüğüm ağırsı geçecek.
Böylece bebeğin kulağına sigara dumanı üflenerek, kulak ağrısının geçeceğine inanılırdı.
İt tutan yere (Köpeğin ısırdığı yere )
Kuru fasulyeyi ikiye bölerek bağlıyorlar, bu şekilde tedavi etmeye çalışıyorlardı.
Köpeğin kuduz olup olmadığı bilinmeden; doktora danışmadan, bu şekilde yara iyileştirmek bazan da çok ağır yaralar açıyordu.
En tehlikelisi de “garnım ağrıyır “ (karnım ağrıyor ) diyenin karnının üzerine kırmızı kiremit ısıtıp koyuyorlardı( karnında her hangi bir iltihap veya apandisit olacağını düşünmeden)
Ayrıca ısıtılan kiremit vücudun diğer bazı bölgelerindeki ağrıyan yerlerine de konarak ağrının geçmesini sağlamaya çalışırlardı.
Eğer kiremit yoksa ütüyü ısıtıp koyanlar da oluyordu.
Kafası kırılanın-yarılanın kafasındaki yarılan yere kanı durdurmak için toz şeker dökerlerdi.
Hatta kanama çoksa şekeri toprakla karıştırıp koyanlarda vardı.
İlk önlemi aldıktan sonra sağlık ocağına yetiştirirlerdi.
Ellerde kesilen yerler küçükse, sigara külü dökerek kanın durmasını sağlarlardı.
BOĞAZ ÇEKME
Çocukluğumuzda boğazı ağrıyan çocuk evin büyük annesine ( yada komşuda da bunu yapan kendilerini uzman sayan kimseler vardı)
giderdi.
—Nene boğazım ağırır
— Gel görüm, bir baxım
Baş parmağıyla, işaret ve orta parmağını kullanan büyük anneler çocuğun boğazını parmaklarının arasında bir iki üç diye sayarak sıvazladıktan sonra yüzüne iki tokat atarkak “ bir, iki, üç gaç kurtul “ deyip;
— Boğzın gelip, gorxuttum gaçıp gedecek, yaxcı olasan.
Yada başörtüsünü rulo yapıp çocuğun boğazının alltından geçirerek iki ucundan tutup üç defa yukarı doğru çekerlerdi.
— Boğazıyı çehdim, yaxcı olacağsan,der gönderirlerdi.
( Tabiiki çoğu bilinçsizce yapılan şeylerdi)
Bademcik iltihabının, kalp kapaklarına, böbreklere ne kadar zararlı olduğunu bilmeden.
SINIXCI ( kırık ,çıkıkçı)
Ayağında, kolunda, elinde kırık veya çıkık olduğunda hemen ‘ sınıxcıya’ gidilirdi.
Iğdırda bir çok sınıxçı amca vardı.
( Sınıxçı bir teyzenin olduğunu da duymuştum)
Bunlardan bir tanesi de çok değerli komşumuz, aile dostumuz rahmetli KEREM EMİYDİ.
Asıl mesleği terzilikti ve iyi bir sınıxçıydı.
Gece yarıları bile kapılarının hızla çalındığını duyardık.
— Kerem Usdaaa diye seslenirlerdi, çığlık çığlığa bağıran çocuk sesi
— Anaaa yandım, yandııımm.
—Be ağacın başında ne gezirsen, yeri goyup göynen oynuyorsan.
Ağaca tırmanayım derken düşüp kolunu bacağını kıran çok oluyordu.
Kerem emi, sakin babacan sesiyle çocuğu sakinleştirir, önce kırık mı ? Çıkık mı ? Kendi yöntemleriyle tesbit ederdi.
Çıkıksa büyük bir ustalıkla yerine oturturdu.
Eğer kırık varsa, sabunu rendeleyip yumurta ile karıştırırdı.
Bu karışımı kestiği şeritler halindeki beyaz beze sürerdi( her halde alçı vazifesi görürdü)
Kırılan kol yada bacak neyse bu bezle iyice sarılır, düzgün kaynaması için tahta parçası destek verilerek tekrar sarılıp, evine gönderilirdi.
İyileştikten sonra teşekküre gelenleri çok görürdük.
Bunun yanında hata yapıp, kolun veya bacağın kırılan yerinin yanlış kaynamasına dolayısıyla da sakat kalınmasına sebep olanlarda vardı, maalesef.
Elinde ayağında ‘ziyil ‘ siyil mi çıktı.
Hemen hocaya götürülüp okutulur, yada bahçeden bir kurbağa yakalanıp( o zamanlar her taraf kurbağa doluydu) kapının altına sırt üstü yatırılarak gömülürdü.
Böylelikle kurbağanın çürümesi ile beraber’ ziyilin ‘de çürüyüp düşeceğine inanılırdı.
( Bunu ziyil çıkaran herkese tavsiye ederlerdi)
Ayrıca;
Doğum sancısı çeken kadının başının üzerinde bez yırtarak, doğumun kolay olacağına inanırlardı.
ÜZERLİK YAKMAK
Üzerlik; kem gözlerden korumak, kötü niyetli kişilerin hasetlerinden sakınmak için üzerlik yakılırdı.
Eve birisi geldikten sonra bebek viyak viyak bağırmaya başlıyorsa
—Ay bala geti iki dene üzerrih yandır, o arvat ne vaxt gelse, bu gede bele çıttıyır.
— Beee gözü ele pisdi ki vurduğunu devirir.
— Nebixeyir ( hayırsız) hardan geldi, gelmez olaydı.
Üzerlik yakılır ve siyah külünden çocuğun alnına sürülürdü.
Ayrıca
Yeni gelin mi geldi, üzerlik yak, torunlar mı geldi üzerlik yak…..
Ellerindeki değerlerini( maddi manevi ),sevdiklerini , değer verdikleri her şeyi kötü gözlerden korumak için üzerlik yakılırdı.
Hele kem gözlü olduğuna inandıkları kişilerin, kıyafetlerinden, ayakkabılarının içinden gizlice küçük parçalar koparıp üzerlikle beraber yakar, dumanını evde dolaştırarak nazarının ( Nezer değmemesi ) geçmemesi için uğraşırlardı.
Üzerlik yakma günümüzde de yaygındır, diye biliyorum.
“ Üzerlik dene dene,
Oxuyur herce dene.
Gohum ola, yad ola
Gözü bu odda yana “ diye söyler üzerliği külalandaki (ateş küreği) közün üzerine atarlardı.
“Üzerrihsen havasan
Hazar derde devasan.
Bizim evde olasan.
Gelen gada balayı savasan.” diye de maniler dizerlerdi.
Çıxdım sübhan dağına
Dedim, ya eli!
Dedi, nedi beçara!
Dedim, derdime çara.
Dedi üzerriği at oda, denen, ganga gavış, gada savış.
Iğdırımızdaki büyüklerimizin kendi büyüklerinden öğrendikleri yöntemleri;
kendi çabalarını da katarak hastalıklar karşısında verdikleri mücadeleyi, çaresizliklere karşı nasıl çareler aradıklarını, iyi ve kötü yönleriyle hatırlamaya ve hatırlatmaya çalıştım.
Allah, aramızdan ayrılanların mekanlarını cennet ruhlarını şad etsin. Hayatta olanlara sağlık ve güzellikler diliyorum.
Unuttuklarım ya da hatalarım olduysa affola.
Yeni yılın sizlere; sağlık, mutluluk, bol umut ve güzellikler getirmesi dileklerimle sevgiler gönderiyorum.