Toplumumuzda ve kültürümüzde büyük bir yere sahip olan kirvelik.
KİRVELİK eşittir; kardeşlik, dostluk, akrabalık, güven, sonsuz sevgi ve yürekten bağlılık.
Geçmişten bahs ederken ” Gan kirvemiz”
“ Dede baba kirvemiz” diye kirveliklerinin ne kadar köklü, ne kadar kandan, ne kadar candan olduğu ifade edilirdi.
Hala da öyle olduğu inancındayım.
Her doğan çocuk mutluluğu da beraber getirir, ailesine.
Hele erkek çocuk olduysa ayrı bir sevinç, ayrı bir mutluluk duyulurdu, o zamanlar.
- Muştuluğumu ver, bir oğlun oldu !
- Muştuluğun gözüm üstüne!
Bu şekilde duyulan sevinç ve mutluluklar dile getirilirdi.
Güçlerinin yettiği en iyi hediyeyi verirlerdi, müjde getirene.
Duruma göre kurban kesilir, evde ve ailede bir şenlik havası ederdi.
ya da
- Bir gızın oldu..
- Gızdıı ?
Hele birkaç tane kızları varsa,
- Gene gızdıı? diye duydukları hayal kırıklıklarını belli ettirirlerdi. Her ailede olmasa da maalesef bunlar geçmişte sıkça şahit olunan şeylerdi.
-
Tabiiki bu aileden aileye farklılık gösterse de genellikle doğan çocuk kız olduğu zaman yaşanan mutluluk biraz buruk olurdu.
Bunu daha çok aile büyükleri dile getirir, hoşnutsuzluklarını dolaylı yollardan belli ederlerdi.
Tabiiki her ikisini de canları kadar severlerdi, ama her halde soyadlarının devamı için böyle düşünürlerdi.
( Sakın yanlış anlaşılmasın, ben sadece çevremde gözlemlediğim, duyduğum kadarıyla yazdım)
Erkek çoçuğu sevdikleri zaman
“ Balam balam bal addır, balam gızdarı yalladır.”
Bazan da kız çocukları kıskanmasın
diye ;
“ Oğlandı oxdu, gıymeti yoxdu.
Götürün atın. Mesrefi çoxdu.” diye severlerdi.
Kız çocukları için de çok güzel sözler söylenirdi.
“ Gızdı nazdı.
Min tümen azdı.
Min de getirin.
Bu gızı götürün.”
( Buna başka bir yazımda yer vermeyi düşünüyorum)
Erkek çocuğun mutluluğa ilk adımı ve aynı zamanda dinimizin gereği olarak ’ Sünnet olma’ o zamanki büyüklerimizin tabiriyle “ Kişi gırığı olma.”
Ve sünnet hazırlığı başlardı.
Heyecanla planlar yapılır, aile bireyleriyle fikir alışverişinde bulunulurdu.
Sonra kirve adayları düşünülmeye başlanırdı.
Bazı anne babalar çocuk doğar doğmaz en yakın arkadaşlarına kirvemsin der ve heyecanla o günün gelmesini beklerlerdi.
Yakın dostlar, arkadaşlar hatta akrabalar da kirve adayları arasında yer alırdı.
Çoğu zaman da eski kirvelere karar verilir, babadan oğula kirvelik devam ettirilirdi.
( Buradan eski ama asla eskimeyen kirvelerimize selam, sevgi ve saygılar gönderiyorum)
Böylece mevcut olan arkadaşlıklar, dostluklar, akrabalıklar pekiştirilerek sarsılmaz bir kale haline getirilirdi.
Kirve kirvenin tuttuğu dalı, sırtını yasladığı dağı, güveni, kardeşi, sırdaşı olurdu.
İyi günde mutluluğunu, kötü günde de kederlerini paylaşarak en büyük destekçileri olurlardı.
Kirve kirvenin damının üzerinden geçmez ‘toz dökülür kirvem incinir ‘
diye söylenir, kirveliğin ne kadar değerli ne kadar hassas olduğu dile getirilirdi.
Ayrıca kirve kirveden kız alıp vermez, kirve çocukları kardeş sayılırdı.
Burada bir parantez açmak istiyorum . Aslında bu bir batıl inançtır.
Aileden aileye, kişiden kişiye değişirdi.
KİRVELİK
Genellikle anne, baba kirvenin kim olacağı konusunda karar verir, bunu aile büyükleriyle de paylaşırlardı.
Bu karar uygun bir dille kirve adayına
duyurulurdu.
“ Buyurun gelin başımızın üzerinde yeriniz var “
Cevabı alınınırdı.
Böylece neşe içinde sünnet hazırlıkları yapılmaya başlanırdı.
Hayvan pazarına gidilip güzel koç seçilirdi.
Neşe içinde bahçeye getirilen koç süslemeye başlanırdı.
Üzeri rengarenk şekerlerle donatılır, alnına küçük bir ayna yerleştirilirdi.
Tabii ki koçun üzerine kırmızı bir eşarp bağlamayı da ihmal etmezlerdi.
Bazıları elbiselik kumaş bile koyarlardı.
( Aslında koç götürme geleneğimizi güzel bulamıyorum.
Çünkü alabilen vardı, alamayan vardı. Maddi durumu iyi olmayanlar, baya zorlanıyor, mahçup olmamak için bir sürü borç altına giriyorlardı.)
Kirveye götürülecek hediyeler de özenle hazırlanırdı. ‘Honça bezeyen ’ de oluyordu.
Aileden hatırı sayılır bir kaç yakınlarıyla beraber, kirvenin evinin yolu tutarlardı.
Nadir de olsa çalgıcılar ( Toy- nağara ) eşliğinde kirveye koç götürenler de olurdu.
Koçu tutan kimse kapıda kirvelerin gelişini bekleyen yeni kirveden bahşişini alarak koçu teslim ederdi.
Eğer koç, çalgıcılar eşliğinde kirveye götürüldüyse, kapıda çalan çalgıcılar da bahşiş alırlar, sonra dağılırlardı.
- Hoş geldiyiz, safa geldiyiz!
diyerek, kirveler içeriye alınır, hoş beş beş edildikten sonra, sebebi ziyaretlerini söylerdi.
Zaten belli olan kirvelik için geldikleri dile getirilirdi.
Hazırlanan yemekler; hoş sohbetler eşliğinde yenir, çaylar içilirdi.
Bu arada yanlarında götürdükleri hediyeleri ( ceket) yeni kirveye taktim ederlerdi.
Elbiselik kumaş, baş örtü, çorap ….gibi, herkes kendi bütçesine göre bir şeyler yapardı.
Bu arada vakit bir hayli ilerlemiş olurdu ve “Kirveliğimiz hayırlı olsun “ denir, müsade isteyip ayrılırlardı.
Bundan sonra her iki evde de harıl harıl çalışmalar başlardı.
Yufkalar yapılır, tepsilere dökülen pirinçler ayıklanır, pişecek yemek için koyun ( ettik)alınır….. ve her şey hazır edilirdi.
Karşı tarafta da kirveler sünnet olacak çocuklar için ‘sünnet alışverişine’ çıkar, çocukların sünnet günü giyeceklerini hazır ederlerdi.
Sünnetçi ( Dellek) ayarlanır ( Rahmetli Kerem amca vardı, sıhhiye Kerem).
Daha çok ‘dellekler’vardı, Göycali köyünden kirvemiz Muharrem amca da vardı, hatırladığım kadarıyla.
Daha başka sünnetçi amcalar vardı, isimlerini hatırlayamadım.
Sıra alınan eşyaları sünnet olacak çocuklara götürmede.
Kirveler bir kaç eş dostla eşyaları götürürler; yemekler yenir, çaylar içilir ve son ayrıntıları beraberce gözden geçirirlerdi.
İki tarafı da sünnet heyecanı sarardı.
Sünnetler genellikle, evde yapılırdı. O zamanlar hemen hemen herkesin bahçesi vardı, ve müsait oludu.
NİHAYET SÜNNET GÜNÜ GELİP ÇATTI
Yemek için görevlendirilenler çoktan bahçede kurulan ocakları ateşlemiş, büyük kazanları ocakların üzerine oturtmuş olurdu.( Genellikle her mahallenin meclislerde yemek pişiren kadınları olurdu. Yemek pişirme işini yapan erkekler de vardı, bunu da belirtmeden geçemedim.)
Çocukların sünnetten sonra yatacakları yatak süslenmiş olurdu.
Sünnet çocukları giydirilip süslenen faytonlara bindirilerek şehir turu attırılırdı.
Sünnet çocuğunun yada faytoncunun yanında davulcu( toyçu) oturur çalarak neşelendirir ve çocukların şen sesleri de birbirine karışırdı.
Bu arada çocukları saklayıp bahşiş alanlar da az değildi.
Ayrıca korkudan kaçıp saklanan çocukları bulmak içinde herkesin eli ayağına karışırdı.
Artık,sünnetçi amca gelmiş kirve hazır tören başlayacak.
Salavatlar eşliğinde sünnet töreni başlardı.
Çocuk yada çocukların anneleri uzaklaştırırlardı.
Annenin ayağını soğuk suya sokarlardı.
Çocuğunun canının yandığını hissetmesin diye, düşünürlerdi.
Eğer sünnet olacak çocuk tekse, yanında bir de horoz keserlerdi.
‘Tek olması iyi değilmiş ‘ derlerdi.
Sünnetten sonra çocuklar yataklarına yerleştirilirdi.
Bahçeye kurulan masalarda, yada yere yayılan halı ve kilimlerin üzerinde sofralar kurulur yemekler yenirdi.
Yemeğini yiyen davetliler birer ikişer dağılırlardı.
Ama kirveler gitmezlerdi.
En son giden kirveler olurdu.
Ama ertesi gün tekrar kontrol etmeye gelirlerdi.
Sünnetin üçüncü günü ‘KÜLDEN ÇIKARMA’ töreni yapılırdı.
Kirveler; akraba, eş, dost sünnet çocuğunu ‘KÜLDEN ÇIKARMAYA’ gelirlerdi.
Kirvelerine ve kirvenin yakınlarına da hediyelikler ( xelet) götürürlerdi.
Külden çıkarmaya giden herkes hediyesiyle birlikte giderdi( enterilik,bir cüt çorap,köyneğlik,golden kutu, Hacıbekir lokumu…..).
Kül görüşünü yemekli yapan da vardı, bisküvi ( gaymağlı pasta) ve çaylı veya limonatalı yapan da vardı.
İkramlar yapıldıktan sonra hediyeler açılırdı.
Kadınlardan birisi hediyeleri söylerdi.
- Xırda kirveye bir gat paltar, bir cüt ayakkabı, bir pisgilet.
- Güle güle gullansın.
- Kirveye bir gat gumaş.
- Uşağın anasına bir dene darağı sırğa, bir cüt terlik.
- Nenesine bir köyneğlik, bir başörtüsü( neçek)
- Emisine bir frenk köyneği.
- 5 enterilik, 7 cüt corap, 3 dene frenk köyneği …..kirve kime vererse versin.
Sonra misafirlerin hediyeleri söylenirdi.
- Kirvenin dayısınnan bir enterilik bir golden kutusu .
- Allah onun da Bala’larına nesib elesin.
- Gomşusunnan…..
- Bibisinnen ……. Böylece devam eder ve her dehasında
- Allah onunda balalarına nesib elesin. derdi.
Hediyelere teşekkür eden ev sahibi kirve,
- Sağolun var olun, kirveliğimiz geyim olsun inşallah …..
- Hemmeşe bele şadlığda inşallah.
Muhabbetler eşliğinde kirveler ve gelen misafirler birer ikişer yolcu edilirdi.
Bir kaç ay sonra da sünnet olan çocuğunun ailesi, hediyelerini alır,
eşiyle, dostuyla, akrabasıyla birlikte “KİRVE GÖRÜŞÜNE “ giderlerdi.
Yenilir, içilir, hoş sohbetler edildikten sonra hediyeler takdim edilirdi.
Bundan sonra iki kirve, kardeşten öte kardeş,candan öte can olurlardı.
İyi günde mutluluklarını paylaşır, kötü günde birbirlerinin dayanağı olurlardı.
Aradan geçen zaman kirvelikten hiç bir şey alıp götürmez; nesil değişse bile, KİRVELİK muhabbeti, nesilden nesile devam ederdi.
Hala da öyle olduğu inancındayım.
Geçmiş nesilde kirve olan büyüklerimizin çocukları, hatta torunları
“Dede baba kirvelik” diyerek, kirveliğin değerini fazlasıyla anlatıyor.
Bazı eski sünnet gelenekleri değişse de kirvelik, kardeşlik, dostluk hiç değişmedi, değişmeyecek de.
hatırladığım kadarıyla ve elimden geldiğince eski’ KİRVELİK’
geleneklerimizi hatırlamaya ve hatırlamaya çalıştım.
Hayatlarınızdaki gerçek dostlar, dostluklar hiç eksilmesin; muhabbetleriniz bol, kirvelikleriniz ve kardeşlikleriniz daim, sevgileriniz sonsuz olsun.
Saygı ve sevgilerimle