Ankara Hükümeti Paris’te yapılan barış görüşmelerinden ümit kesmiştir. TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Kolordu Komutanlığı’nın taarruz teklifine 6 Haziran 1920 gizli olarak “Taarruz emri” verir.
Gizli taarruz emrini alan Kolordu Komutanlığı harekât hazırlıklarına başlamıştır. Başlangıçta; 3.Kafkas Tümeni hariç, taarruza katılacak 9. ve 11. Kafkas tümenleri ile 12.Tümen kuvvetleri toplamı 6.900 kişi kadardır. Ermeni kuvvetleri; Karabağ’da 8-10 bin kadar kuvvet hariç, Kars bölgesinde 2 tümen (4000 kişi), Erivan bölgesinde (4000 kişi) kadar bir kuvvetleri olduğu tahmin edilmişti.
Sarıkamış harekâtından sonra Doğu Cephesinde, Sağ Kanat kuvvetleri; Iğdır bölgesinde bahçelerde mevzilenen Ermenilerle sık sık temas ve ateş muharebesi, Iğdır’ın güneyinde Hoşhaber, Kamışlı istikametinde keşif faaliyetinde bulunur.
Kağızman bölgesinde; 1.Mürettip Tugayı Kağızman’a girmiş, burası bir gün önce 29 Eylül’de Kağızmanlı Ali Rıza Bey’in teşkil ettiği milisler (Millî Şûra) kuvvetleri tarafından kurtarılmıştır. Kağızman’daki 150 kadar süvari ve 60 piyadeden oluşan Ermeni kuvveti Kulp (Tuzluca) istikametine çekilmiştir.
Doğu Cephesi Komutanlığı, Kars Harekâtının daha uygun bir durumda yapılabilmesi için Sağ Kanat kuvvetlerinin Aras Nehrine kadar olan bölgeye hâkim olmasını düşünülerek; 18 Ekim 1920’de Sarıkamış’ta bulunan karargâhtan, Doğubayazıt’taki Sağ Kanat Grubu Komutanlığı’na;
-“Kars’ın işgali için hareketin kararlaştırıldığı, bu sebeple Şahtahtı ve Iğdır taarruzlarının mümkün olduğu kadar çabuklaştırılması emri verilerek, Iğdır’ın işgali ile Aras Nehri’ne kadar olan bölgeye hâkim olunduktan sonra tasarruf olunabilecek aşiret kuvvetlerinin Alaca-Başgedikler istikametine sevk edilerek, Ermenilerin yan gerilerinin tehdit etmesinin faydalı olacağı ve Şahtahtı ile Iğdır’ın işgalinden sonra Erivan’ı tehdit edecek durum alınması” istenmişti.
Sağ Kanat Cephe Komutanlığı’nın bu emri üzerine; 20/21 Ekim 1920’de Doğubayazıt-Musun-Karakilise bölgeleri kuvvetleri, Iğdır istikametinde bir taarruz planı tespit ederek uyguladılar. İki zayıf piyade taburu ve geri kalanı aşiretlerden oluşan bir kuvvetle gece gerçekleştirilen taarruz harekâtından, irtibatsızlık nedeniyle istenilen sonuç elde edilemedi.
24 Ekim 1920’de Iğdır istikametinde yapılan yeni bir taarruzla; Erhacı, Halfeli, Hoşhaber köyleri hattı alınır. 3. Mürettip Tugayı’nın sağ kanat taarruzuna katılan bir dağ bataryası ve aşiret süvarileriyle pekiştirilmiş 34. alayın 1. taburu Alican köyü dolaylarında yaptığı çarpışmalarda Ermenilere 100 kadar zayiat verdirilerek 30 esir ile 2 top ele geçirilir.
Iğdır’da bulunan Ermeni kuvvetlerinin çekilme istikameti olan Markara/Alican Köprüsü’nü tıkamak amacıyla yapılan bir tabur taarruzu, Ermenilerin direnmeleri nedeniyle amacına ulaşamaz. Yukarı Alican Köyü’nün beş kilometre doğusunda savunmaya geçirilir. Ermenilerin şiddetli direnmeleri yüzünden Iğdır ele geçirilemez.
ŞAHTAHTI’NIN ZAPTI
Harekâtın Gümrü istikametinde kolaylıkla ilerlemesi için Şahtahtı (İran sırları içinde) ve Iğdır’ın zaptı gerektiğini düşünen Doğu Cephe Komutanlığı, 2 Kasım 1920’de Sağ Kanat Komutanlığı’na 3 Kasım 1920’de itibaren Gümrü istikametine ilerleme emri verir. Bu emir doğrultusunda yapılan ilk Şahtahtı taarruzundan bir sonuç alınamaz. Daha sonra yapılan muharebede, Ermeni kuvvetleri mevzilerini bırakarak geri çekilmeye başlar. Bölgede aralıksız sürdürülen bu çarpışmalarda, biri subay olmak üzere 10 şehit, 23 yaralı verilir. Buna karşılık Ermenilerin zayiatı ise 100 esir, koşulu iki dağ topu ve 11 ağır makineli tüfektir.
8 Kasım 1920 sabahı, taburlar ve gönüllü kuvvetlerin Karabağlar Hok Köyü’nden başlattıkları taarruz sonucu, Şahtahtı ele geçirilir. Şahtahtı bölgesi yenilgisinden sonra gerilerinin tehlikeye girdiğini gören Ermeni kuvvetleri, 13 Kasım 1920’de Iğdır’ın kuzeydoğusundaki Alican/Malkara köprüsünü ateşe vererek Aras Nehrinin kuzeyine çekilirler. Türk kuvvetleri de Ermenileri takibe geçerek Iğdır’ı ele geçirir[1] ve Aras Nehri kıyısına kadar Ermeni kuvvetleriyle topçu ve piyade savaşları yaparak ilerlerler. 17 Kasım 1920’de Ermeni Hükümeti, daha önce bildirilen mütareke şartlarını kabul etmek zorunda kalırlar.
Mütareke şartlarına göre, Ermeni Ordusu Aras Tren İstasyonu, Kızıl Ziyaret Dağı, Danagirmez, Yardanlı (Karakilise)’nin doğusuna çekilecektir. Savaş tazminatı olarak ise istenilen; 10 top, 91 hayvan, 5.300 top mermisi, 1.750 piyade tüfeği, 2 milyon piyade tüfeği mermisi verecektir.
30 Kasım 1920’de Ermenistan Cumhuriyet Ordusu Başkomutanı General Nazarbekof, Ermeni kuvvetlerinin belirtilen hattın gerisine 28 Kasım 1920’de çekilmiş olacağını, söz konusu silah ve cephaneyi vereceğini bildirir. Ermeniler, savaş tazminatı olan silah ve cephaneyi taşıyan iki tren, Erivan ve Karakilise bölgesine gelir. 24 Kasım 1920 akşamına kadar teslimatlar tamamlanır.
GÜMRÜ ANTLAŞMASI
Antlaşma, İstiklal Savaşı’nda TBMM Hükümetiyle Ermenistan arasında 3 Aralık 1920’de imzalanır. Ermenistan ile Türkiye arasındaki savaşı sona erdiren bu antlaşma, TBMM Hükümetinin imzaladığı ilk antlaşma olması bakımından önemlidir. Antlaşmayı TBMM adına, Şark Cephesi Komutanı Ferik Kazım Karabekir Paşa, Erzurum Valisi Hamit Bey, Erzurum Mebusu Süleyman Necati Bey, Ermenistan Cumhuriyeti’nden Sabık Başvekili Aleksandr Harisyan, Maliye Bakanı Avram Külhandanyan, İçişleri Bakan Yardımcısı Istepan Gurganyan tarafından imzalanır.
MOSKOVA ANTLAŞMASI:
Moskova Antlaşması, Milli Mücadele sürerken TBMM Hükümeti ile Rus Sovyet Hükümeti arasında 16 Mart 1921’de imzalanmıştır. Antlaşma ile Doğu sınırlarımız belirlenmiş, Çarlık Rusya’sına verilmiş olan kapitülasyonlar kaldırılmış ve Sevr Antlaşması hükümsüz ilan edilmiştir.
Rus Çarlık rejimi, I. Dünya Savayı devam ettiği sırada Ekim devriminin patlak vermesi ile yıkılmış, yerine Sovyetler Birliği kurulmuştur. Sovyet Rusya, bu sırada Batılı emperyalist ülkelerle mücadele içerisinde bulunan Türkiye’ye Ankara’ya büyükelçi göndermiştir. Türkiye de aynı şekilde Moskova’ya elçi göndermesiyle iyi ilişkiler kurulmuş ve bunun neticesinde 17 Mart 1921’de Moskova’da bir dostluk antlaşması imzalanmıştır.
Türkiye tarafından Ali Fuat Paşa, Dr. Rıza Nur ve Yusuf Kemal Tengirşenk, Rus tarafından ise Dışişleri Komiseri Çiçerin ve Merkez Komitesi üyesi (Kumuk asıllı) Celalettin Korkmazov tarafından imzalanan antlaşmanın çok önemli birçok maddesi bulunmaktadır. Bu maddeler:
- Çarlık Rusya ve Osmanlı Devletleri arasında imzalanmış antlaşmaların tümü geçersiz sayılacaktır.
- Sovyetler Birliği, Misak-i Milli Hareketini tanıyacaktır.
- Sovyetler Birliği; Gürcistan, Ermenistan ve TBMM arasında imzalanan antlaşmalara göre belirtilmiş sınırlar, Batum’un Gürcistan’a verilmesi halinde kabul edilecektir.
- İki taraftan herhangi birinin tanımadığı antlaşmaları, diğer ülkelerde tanımayacaktır.
- İki ülkenin ilişkilerinin güçlendirilmesi için çeşitli siyasi v ekonomik antlaşmalar imzalayacaktır.
-Sovyetler Birliği antlaşmada kapitülasyonların kaldırıldığını kabul eder.
Bir “Dostluk antlaşması” olarak dostluğu kabul edilen Moskova Antlaşması, sadece iki ülke arasındaki dostluğu pekiştirmek amaçlı olmamıştır. Türkiye açısından önemli sonuçlar doğuran bu antlaşma Batılı emperyalist ülkeleri de rahatsız etmiştir.
Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti arasında 16 Mart 1921'de imzalanan antlaşma ile birlikte doğu sınırları kesinlik kazanmıştır. Bu antlaşmanın devamı niteliğindeki antlaşmalarla günümüzdeki Türkiye, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan sınırları çizilmiştir.
16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Antlaşması; Çarlık Rus idaresinin Ekim 1917 devrimi ile yıkılmasından sonra kurulan Rusya SSCB Yüksek organı olan Tüm Rusya Merkezi yönetim Komitesi tarafından 20 Temmuz 1921 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ise 31 Temmuz 1921 günü onaylanarak yürürlüğe girdi.
Moskova Antlaşması, Anadolu’da sürmekte olan Kurtuluş Savaşı sırasında uluslararası kamuoyunda yasal olarak tanınan İstanbul Hükümeti’ne rağmen Ankara Hükümeti tarafından uluslararası alanda imzalanmış ikinci antlaşma özelliği taşır. Aynı yılın Ekim ayında imzalanan Kars Antlaşması ile de Türkiye’nin doğu bölgesindeki sınırlar kesin olarak çizilmiştir.
KARS ANTLAŞMASI:
Sakarya Muharebesinin Ankara Hükûmetinin zaferiyle sonuçlanmasından sonra Sovyet Rusya'nın aracılığıyla üç Sovyet Cumhuriyeti Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile Kâzım Karabekir'in temsil ettiği TBMM Hükûmeti arasında 13 Ekim 1921'de Kars Antlaşması imzalandı.
Bu antlaşma ile tespit edilen sınır hattı, sonradan Moskova (16 Mart 1921) ve Kars Antlaşmaları ile belirlenen şimdiki Türkiye-Sovyet sınırıdır.
Antlaşma ile Misâk-ı Mili’nin Türk topraklarına kavuşmasını lüzumlu gördüğü Kars Sancağı anavatana kavuştu. 1829 Rus-İran Savaşı sonrası Azerbaycan topraklarının Aras Nehrinin sınır kabul edilerek bölünmesini sağlayan Türkmençay Antlaşmasıyla, Kuzey Azerbaycan toprakları içinde Çarlık Rusya'sı hâkimiyeti altına geçen, 1917 Rus ithali sonrası 1920 kurtuluşa kadar yaklaşık 3 yıl Ermeni işgali altında kalan Iğdır, Tuzluca (Kulp) Anavatan topraklarına katıldı. Sınır; Karasu’nun döküldüğü yerden başlayarak Aras Irmağı, Kekaç kuzeyine kadar Arpaçay-Karahan Deresi, Tiğnis batısı-Büyük Kımlı doğusu-Kızıltaş-Büyük Akbaba Dağı çizgisinden geçiyordu.
Ermenistan Cumhuriyeti’nin güneyindeki Nahcivan, Şahtahtı, Şarur bölgeleri, ileride yapılacak bir plebisitle (halk oylaması ile) idare biçimi tespit edilmek üzere, Türkiye Cumhuriyeti himayesinde bir mahalli idareye bağlanacaktı. (Bu yöre daha sonra Azerbaycan’a verildi).
Antlaşmanın 18. maddesi göre; antlaşma hükümleri TBMM ve Ermenistan Taşnak hükümetlerince onaylanacaktı. Fakat antlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra Ermenistan, Rus Kızıl Ordu’sunun denetimine girdiği için Gümrü Antlaşması onaylanamadı. Ancak Türk ordusu elverişli konumda olduğu için 16 Mart 1921’de Sovyetler Birliğiyle imzalanan Moskova Antlaşması’nda, Gümrü Antlaşması’nın sağladığı durum korundu. Antlaşmanın kararları büyük ölçüde Moskova Antlaşması’nda da yer aldı.
13 Ekim 1921’de Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyet hükümetleriyle 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması’nın temelini de Gümrü Antlaşması teşkil etti.
Iğdır şehrinin doğu girişinde, yani Azerbaycan, İran ve Ermenistan'dan gelen yolların kavşağında seçilen Üçgen biçimli 1.3 hektar alan üzerinde dikilen anıt, Ağrı Dağı fonunda yükselmektedir. Temeli 1 Ağustos 1997 yılında atılan anıt, üçgen arazinin odak noktasında yükselmekte ve temelini 7.20 metre yüksekliğinde suni kurgan tepe oluşturmaktadır.
Suni tepe-kurganın ortasında yüksekliği 36 m. olan kılıç grubu yükselmektedir. Bunlar masum Müslüman halkı soykırımdan kurtarmış Türk ordusunun şerefine, onun şehit ve gazilerinin aziz hatırasına dikilmiştir. Sayısı beş olan kılıçlar, planda beş köşeli bir biçimde yatmaktadır. Üstten bakıldığında kılıç grubu Türkiye Devlet simgesi ve bayrağında olan beş köşeli yıldız görünümündedir.
Suni tepenin ortasında konuşlanan daire planlı salon içerisinde, Ermenilerin katlettiği şehitlerin sembolik mezarı bulunmaktadır. Ortasında şehitlerin simgesel mezar taşı olan bu salon, tepe içerisinde yerleşen soykırım müzesinin de merkezi bölümüdür. Dairevi salonda Ermeni vahşeti açılan toplu mezarlara ait resim ve belgelerle sergilenmektedir. Bu salondan dışarıya uzanan koridorun sağ tarafındaki odada Ermenilerin yaptıkları katliamlara ait fotoğraflar, sol tarafında ise soykırım araştırmaları için bir kütüphane bulunmaktadır.
İran-Gacar Devletinin yenilgisiyle sonuçlanan 1826-1828 Rus-İran Savaşı’ndan sonra imzalanan Türkmençay antlaşması şartları gereği, Revan, Nahcivan ve Taliş hanlıkları toprakları Rusya’ya verilmişti. Revan Hanlığı toprakları içinde 91 yıl Çarlık Rus hakimiyetin altında bulunan Sürmeli Çukuru (Iğdır-Tuzluca-Aralık) bölgesi I. Dünya savaşı sırasında (1917-1920) üç yıl Ermeni işgali altında kalmıştır. Bu dönem içinde Ermeniler bölgede İnsanlık suçu “soykırım” yapmışlardı.
"Iğdır İli ve İlçelerini Kalkındırma Vakfı" tarafından yaptırılan anıt ve Müze; bölgede Ermeniler tarafından toplu şekilde katleden, mezarları bile olmayan şehitlerimizin yüce türbesidir. Bu kutsal türbeyi ziyaret eden herkes, zaman zaman unuttuğumuz şehitleri hatırlayacak, soykırım seviyesine ulaşan faciamızın nedenlerini araştırmaya çalışacaktır.
Yerden yüksekliği 43,5 metreolan Iğdır Şehit Türkler Anıt Müzesi, dolayısıyla Türkiye'nin en yüksek anıtıdır.
IĞDIR’IN KURTULUŞ DESTANI [1]
Göklerinde katar katar turnalar,
Çaylarında su içerdi sunalar,
Ne göyçekler[2] doğururdu analar,
Araşkından[3] görünürdü pirçeği
Yadâ saldım gene eski çağları,
Mal, davardı bütün ova dağları,
Yol biterdi, bitmez idi bağları,
Her taraftan aksederdi neşesi,
Bir Cennet’ti Iğdır’ın her köşesi.
Her Azeri dövletliydi bey idi,
Meşgalemiz ibadetti, say idi,
Neylemiştik, günahımız ne idi?
Gökyüzüne çıktı figan, sedamız.
Ses salmadı o gün bize Hüdâmız!
Zalim düşman, oldu bir gün seferber,
Yandı her kent; Oba, Yaycı, Hoşhaber,
Medet Allah, medet Allah'ü Ekber!
Ateş düştü yurda, yuvaya kente,
Bir mahşerdi ana oğul yitende,
Gelip çattı sanki ahır-ı zaman,
Ne silah var bizde ne de bir güman,
El kol bağlı aman Allah elaman,
Dağı taşı boyadılar al kana,
Tanrı fırsat düşürmesin düşmana.
Yoksulluktan ağrı düştü dizlere,
Uyku haram oldur artık gözlere,
Evlerimiz zindan oldu bizlere,
Geceleri duvarlardan aştılar,
Eve girip ırzlara sataştılar.
Soyan soydu, ne var ise ellerde,
Tab kalmadı yorgun argın kollarda,
Körpeleri koyduk bir bir yollarda,
Gökyüzünde çıktı körpe figanlar,
Gelmez olsun gelmez olsun o anlar.
Anavatan ayrı idi bizlerden,
Sahipsizdik yaş dinmezdi gözlerden,
Biz kaçtıkça düşman çıktı izlerden,
Başsız kalıp dört bir yana dağıldık.
Sonra gelip Küllük kend’e yığıldık,
Çarıkçı’da kurdurunca sengeri,
İsmail Bey, emir verdi “dön geri”
Mücahitler atıldılar ileri,
Ne çare ki şehit doldu sengerler.
Bir ordu ile döğüşmüşdü bu erler,
Düşman çoktu sengerleri yardılar,
Uykusunda Küllük Kendi sardılar,
İsmail Bey en öndeydi vurdular.
Düştü millet Ermeni'nin ağına,
Kan sulandı sanki Küllük bağına!
Her tarafta vahşet, yangın cinayet,
Cennet Iğdır viran oldu nihayet.
Ulu Tanrım senden bize hidayet,
Mazlum halkı düşmanlara doğratma,
Türk yurduna alçakları uğratma,
Göklerine çıksın artık bu ahım,
Günahımız çoktur evet Allah’ım,
Hani benim süngüm, topum, silahım?
Senelerce neden böyle doğrandık?
Biz ki şanlı Oğuz Han’ın soyuyduk!
Neden düşman dostluğuna inandık?
Neden ya Rab neden böyle doğrandık?
Yeter artık tarihten de utandık!
Türk halkını namertlere ezdirme,
Yurtsuz koyup diyar diyar gezdirme.
Yavaş yavaş söndü bütün yangınlar,
Ne kaldı ki, yansa zaten ne çıkar?
Top sesleri müjdeledi: Savaş Var!
Bekleriken bizler mutlu yarını,
Korku sardı vahşet haydutlarını.
Karşı dağlar birer birer uyandı,
Tan yerleri kan rengine boyandı,
Türk Ordusu! Türk Ordusu dayandı,
Top sesleri ufukları sararken,
Mehmetçikler düşmanları tararken,
Top tüfekle, yakıp yıkan bu yurdu,
Top tüfeksiz yollarda kaçıyordu,
Aras içti düşmanların kanını,
Aldı millet yüce intikamını,
Ufuklara çekilirken Albayrak,
Yeni baştan halk olundu bu toprak!
Kerim YAYCILI