“Kılı kırka böldüm, herkesi tarttım
Vebalim çekmedi, kantar utandı
Kâh varlıkta, kâh darlıkta sınandım
Tüm çareler nefs yolunda tıkandı“ (M. Aşkar)
Çevrenizde örnek alabileceğiniz veya moda tabiriyle rol modeli olarak görebileceğiniz kaç insan var? Birçoğunuz bu soru karşısında şöyle bir çıkış yapabilir: Sen, kaç insan olduğunu sormadan önce, gerçekten örnek alabileceğimiz insan olup olmadığını sormalısın!
Ülke olarak seçim ortamına girildiği bugünlerde herkes kendi partilisini gözü kapalı destekleyeceğinden, onun bir milletvekili sıfatıyla topluma örnek bir insan olup olamayacağına bakılmayacak. Diğer taraftan, bu halk arkasında namaz kıldığı hocadan, kendi oylarıyla seçtiği vekilden ve fırsatını yakaladığında kendisinin de ihlal ettiği kurulu düzenden şikâyetçi. O da yetmez; fert olarak herkes herkesten şikâyetçi. Bunların hepsini bir çerçeveye oturttuğunuzda, arızalı bir toplum tablosu ortaya çıkar.
Arızalı toplum
Hiçbir insan, çok dürüst ya da sahtekâr olarak doğmaz. Aile, sosyal çevre ve aldığı eğitim gibi faktörler kişiyi şekillendirir. İnsan toplumla birlikte ve toplum içinde kimlik ve kişiliğini kazanır. Toplum ise fertlerden meydana gelir. Devletin eğitim sistemi de dahil olmak üzere, siyasî partilerden, seküler ve dinî cemaatlere kadar hepsi itaatkâr, halim-selim vatandaş, partili veya üyeler istiyor. Çünkü: Kendi ayakları üzerine durmak yerine güçlü gördüğüne yaslanan, düşünce üretmek yerine kendisine ezberletilenle yetinen veya kendi fikrini söylemekten aciz ve sorgulama cesaretinden yoksun insanlara hükmetmek daha kolay. Öyleyse sağlıklı bir toplum inşa etmek gerek...
Sağlıklı toplum
Türk toplumu gibi son derece politize olmuş bir toplumda ve üstelik seçim atmosferine girildiği bir zamanda bu tür konular üzerinde tefekkür etmek pek cazip gelmese de, biz “insan inşa etme” noktasında yoğunlaşmaya devam edeceğiz. Çünkü bütün arızlar insan yüzünden ya da insanla başlar ve çözüm de yine insanda veya insanladır. Sağlıklı toplum, erdemli kişilerce inşa edilir.
Erdemli insan demek; birlikte yaşadığı toplumun, “rol modeli” olabilme noktasında, örnek alınan ve örnek gösterilen insan demektir. Bu vasıftaki insan, kendisini çevreyelen iki büyük engeli aşabilen insandır.
Bizi kuşatan daireler
İnsanın kuşatan birinci ve en büyük çember; bencillik (ego), kompleks, öfke, ihtiras ve kıskançlık gibi insanî zafiyetlerin oluşturduğu dairedir. Bir başka ifadeyle, kendi ellerimizle etrafımıza ördüğümüz ve içine kendimizi hapsettiğimiz kale duvarı.
Bizi içine alan ikinci çember ise; mensubu olduğumuz mahalle; tayfamız, dinî ya da siyasî görüşümüz, adet ve geleneklerimiz, etnik kökenimiz gibi altkimliklerimiz.
Kendimizden kaynaklanan zafiyetlerimizin oluşturduğu çemberi kırmak demek; erdemli, ilkeli bir kişi olma yolundaki en büyük sınavı kazanmış olmak demektir. Toplumda hatırı sayılır, itibarlı bir konuma erişebilmek için, “mahalle baskısı” veya mensubu olduğumuz çevrenin değer yargılarından oluşan, fertten ziyade cemaat/topluluk kimliğini önceleyen engeli de aşabilmek şarttır.
Birinci merhaleyi geride bırakmış, yani etrafındaki ilk büyük çemberi kırarak, “kendini aşan insan” konumuna gelmiş olan fert, etrafıyla başedebilecek, altkimliklerden oluşan ikinci çemberi yarabilecek donanıma sahip demektir. Bu durum, kişinin mensubu olduğu topluluğu, grubu ya da cemaati inkâr etmeden, ona sırtını çevirmeden, fert olarak kendini kabul ettirmek; düşünce ve tavırlarında şahsî farklılığını ortaya koymaktır. Siz buna, ezberini bozmak da diyebilirsiniz.
Arızalı bir toplum hâline geldik maalesef... İnsan inşa edilmeden, sağlıklı bir toplum inşa edilemez. İnsandaki arıza giderilmeden toplumdaki arızayı gidermek mümkün olmaz.
Toplum yolunda erdemli kişi olmak ve ilkeli bir hayat çizgisine sadık kalmak için bizi içine alan iki çemberimizi de kırarak toplumun örnek alabileceği insan konumuna gelmiş oluruz.