Bazı insanlar vardır, kendi gerçeklerini bastırmak için oyalanacak bir şeyler ararlar. Şehirlere yığılan insanlar için okumak, tiyatroya gitmek, bir konferans ya da sempozyuma katılarak insana, topluma veya ülkeye dair gerçeklerle yüzleşmek gibi bir yolu tercih etmek de mümkün, bir müzik gösterisine, sinemaya veya futbol karşılaşmasına giderek, söze konu gerçekleri ötelemek de...
Ülkemizde de kendi gerçeklerimizi bastırma kurnazlığının bir tezahürü olarak, toplumu yönlendiren güç odakları, bizim dikkatlerimizi siyasetin makyajı veya dedikodusu üzerine çekmeyi başarmışlar. Bilindiği gibi daha genel seçimlerin bittiği akşamı, yerel seçimlerin işaret fişeği ateşlenmişti. Şimdi adayların da kesinleşmesinden sonra “kim ne dedi” dönemi başlamış ve insan yine unutulmuş olacak. “Her şey insan için” deseler de, “Her şey partim için” zihniyeti geçerli olacak.
Ufak ufak Avrupa ülkelerindeki geniş caddeler, düzgün kaldırımlar, yeşil alanlar, sportif ve kültürel etkinlikler imkânı ve mimarî estetiğiyle insanı önceleyen şehirler, şu kocaman ülkemizde niye olmuyor?
Şehirleşmeden, şehir hayatını benimseyerek uyum sağlamadan şehirli olunmuyor. Kendisi şehirli olmadan şehrin kaderini tayin edecek zihniyetin belediyeciliği de ancak, en batısından en doğusunu kadar uzanan Türkiye manzarasında görüldüğü gibi olur.
Şehirleşerek medeni olunur ve medeni toplumlarla medeniyet kurulur. Şehirleşmek; eğitim ve refah düzeyinin artmasıyla orantılıdır.
Toplumun vazgeçilmez unsuru aileler, devletin vazgeçilmez unsuru da şehirlerdir. Devlet yapısının ne denli düzenli olup olmadığını şehirlerin yapılanmasından anlamak mümkün: Düzenli şehir, düzenli devletin veya oturmuş düzenin göstergesidir. Düzenli şehrin hemşehrileri, şehirlileşmiş insan topluluğudur.
“Şehirli” kimliğini hak etmiş insanların yaşadığı şehrin de bir kimliği olur.
Şehirleşememiş vatandaşın seçtiği yöneticiden, insana huzur veren bir şehir planlaması ve estetiği beklemenin beyhude olduğunu, çarpık yapılaşmış arabesk şehirlerimizden anlıyoruz. Onların seçeni şehirli olamadığından seçileni de şehircilikten anlamaz. Particilik, hemşericilik ve herkesin bildiği rantçılık, bu belediye seçimlerinde de belirleyici olacağından korkarım.
Türkiye nüfusunun yaklaşık %94’ünün il ve ilçelerde yaşaması, gerçek anlamda şehirleştiğimizi göstermez. Kitleleri şu veya bu partiye yönlendirme çabası içinde olan politikacı, gazeteci ve aydınların kriteri, liyakat değil maalesef. Bu kafa yapısına göre, bizden olan liyakatli, dürüst ve erdemli, diğerleri hırsız ve beceriksiz.
Önümüzdeki yerel seçimlerde “Şark kurnazlığı”yla kazanılan belediyelerin yönetimindeki şehir insanı, bir dahaki seçime kadar beton duvarların gölgesinde ömür tüketmeye devam edecek. Çarpık yapılanmanın sebep olduğu düzensiz şehir hayatı, insanların ruh dünyası kadar, ahlâkî değerlerini de bozuyor. Bizim dünya görüşümüzün, din anlayışımızın, vatanseverliğimizin ve belediyeciliğimizin merkezinde insan olmadıkça, kendi yanlışımızda patinaj yapmaktan kurtulamayız.
Şehir hayatı insana güven ve huzur sağlamadıkça, ülkenin huzur ve güven içinde olması mümkün değildir. Taşralı çok taraftarı olanla değil, şehirlileşmiş bir belediye başkanıyla şehirleşmek mümkün olabilir.