Bir bakıyorsunuz ki, dünyamızın soğuk, karanlık, cansız geçen kış tarafına baharla birlikte yeniden diriliş, aydınlık ve yaprak yaprak, çiçek çiçek güzellik gelmiş. Ardından gelen yaz aylarında çiçek meyveye, tohum başağa dönüşmüş. Güneşin etrafında dönerken dünyanın mevsimleri değişiyor. Kendi etrafında dönerken de, günümüzün bir tarafı gecenin karanlığı ve bir tarafı da gündüzün aydınlığından oluşuyor.
Aynı anne-babadan dünyaya gelen iki kardeş birbirinden çok farklı mizaçlara sahip olabildiği gibi, bir toplumun da farklı görüşleri temsil eden kesimleri olur. Aslında “farklı” veya “öteki” dediğimiz, bazen fert bazen de toplum olarak kendimizin yarısıdır. Neticede insan olarak bizim de bazen beğendiğimiz, bazen de beğenmediğimiz tarafımız oluyor. Toplum hayatı da böyledir... Beğendiklerimiz kadar da beğenmediklerimiz var. Kıran kırana seçim yarışının başladığı bugünlerde herkesin tarafı bellidir. Ve her kesim de kendisinin doğru tarafta olduğuna inanır. Bizim demokrasi tarihimizde siyasî/ideolojik taraflılık belli dönemlerde maalesef kan davası dönüşmüş ve sırf bu yüzden kan akıtılmıştır. Esef verici bir durum.
“Bizden mi yoksa karşı taraftan mısın?” sorusuna bir taraftan değil, her taraftan bakanın vereceği cevap, taraf olanı tatmin etmez! Beğenmediğimiz tarafa duyulan rahatsızlık, gerginliğe sebep oluyor. Toplumdaki rahatsızlığı/gerginliği gidermenin yollarından belki en başat olanı, mevcut (heterojen) durumu kabullenmektir. Birçok milletler gibi biz de etnik kökeniyle, inancı ve siyasî görüşüyle farklı kesimlerden oluşan bir milletiz. Ortak değerlerin hülasası olarak tecelli eden (çağdaş) millet tanımı, ırk temelinde değil, bu çerçevede kabul görür. Kabileci zihniyetten ulus mertebesine yükselebilmek için tarafların ortak değerlerde buluşması gerekir.
Aslında bizim, “karşı taraf” dediğimiz taraf, bir vücuttan ibaret kendimizin diğer tarafıdır. Beğenmediğinizden dolayı o “taraf”ınızı yok sayamaz, bana ait değil, diyemezsiniz. Bu durum, ancak kendisiyle barışık olmayan insan ya da toplumlar için geçerli olabilir.
Uzlaşı kültürüne sahip idareci
Bir zamanlar aynı çatı altında görev yapan iki yönetici arkadaşım arasında çok sert tartışmalar oldu ve adeta birbirlerine düşman gözüyle bakmaya başladılar. Birinci derece sorumlu kişiye, bu kırgınlığı gidermek için barışması teklifinde bulunduğumda; “Benim gururum yok mu?” dedi. Yeri geldiğinde, Hz. Peygamber’in bu ve benzeri durumlardaki örnek davranışlarından bahseder, Hz. Ali’nin bir savaşta yere yatırdığı düşmanının yüzüne tükürmesi üzerine, nefsî hareket etmemek için onu öldürmekten vazgeçtiğini gururla anlatırız ama söz konusu kendimiz olduğunda, gururumuzun esiri oluruz. Hâlbuki şahsî olmaktan ziyade yönetimle ilgili bir meselede, kişi kendini aşabilmelidir.
Ülkeyi yöneten ve yönetime talip olan en yukarıdaki büyüklerimizin, siyaset yarışını adeta şahsî düşmanlığa dönüştürmeleri, ülkemiz adına büyük bir talihsizlik ve uzlaşıya hasret halkımız için çok kötü bir örnektir.
Sokak kabadayısı derecesindeki abartılı gururunu aşamayan öncüler, toplumu uzlaştırmak yerine ayrıştırmaya önayak olurlar. Kendine güveni olan, sorumluluk taşıyan kişi, zıtlaşmadan değil, uzlaşmadan yana tavır alır, affedici olur. Affetmek büyüklüğün şanındandır.
Bizden sonraki nesillere nasıl bir dünya ve nasıl bir ülke bırakacağız? “Biz bir ömrü birbirimizle didişerek, dalaşarak geçirdik ama siz bizim gibi olmayın!” demek için yarınların ortamını şimdiden hazırlamak gerekir. En tepedeki zıtlaşmaların, aşağılarda kan davasına dönüşebildiğini geçmişte yaşadığımız gibi şimdi de zaman zaman yaşayan bir milletiz. Bu musibetten hâlâ bir ders çıkaramamış, ibret alamamış toplumun, kendisinden sonraki nesillere vereceği nasihat inandırıcı olmaz.
Bu hırçın, çirkin ve son derece sığ siyasî kafayla biz, arkadan gelen nesillerin istikbâline ipotek koyuyor, onların kullanacağı “kredi”yi şimdiden tüketiyoruz. Sevmeyi değil kin gütmeyi öğrenmiş, dostluğu değil düşmanlığı yeğlemiş, uzlaşıdan değil zıtlaşmadan medet ummuş zihniyetin şekillendirdiği bir toplum ancak bu kadar olur.
Şimdi hoşgörü ve uzlaşı kültürünü yeniden tesis etme zamanıdır!