M. Akif Ersoy, Milli Mücadeleyi çok yakından desteklemiştir. Başyazarlığını yaptığı ‘’Sebilürreşad’’ da bu konuda çok yazı yazmıştır. Bununla da kalmayıp Anadolu’da konuyu destekleyici konuşmalar, vaazlar, hatta mitingler yapmıştır. Bu faaliyetleri, Atatürk’ü çok memnun etmiştir. ’’Balıkesir Zağnos Paşa Camiinde’’ heyecanlı bir vaazi esnasında ‘’Serv’’i yermesi, İstanbul Hükümeti tarafından “Dar-ül Hikme”deki görevinden alınmasına sebep olmuştur, Sonra Ankara’ya gidişi, bu olayları doğrulamaktadır.
Sebilürreaşd’ın müdürü ile Kastamonu’daki mesaisini tümden Milli Mücadeleye ayırması çok bilinen bir gerçektir. Akif, Anakaraya geldikten sonra ‘’Taceddin Efendi Dergahına’’ yerleşmiştir. Bu dergâh19.yüz yılda yapılmış, 1976 yılında ise müzeye çevrilmiştir. Ankara Büyük Şehir Belediyesinin gayretleri ile onarıldığı, Türkiye Diyanet Vakfının da katkı yaptığı, anlaşılmaktadır. Bu ev, Akif’e bir dinlenme ve sanat faaliyetlerini içinde rahatlıkla yürüttüğü, Bülbül ve İstiklal Marşı adlı şiirlerini de yazdığı mekândır.
Akif, dostu ve çok yakın arkadaşı Hasan Basri Bey tarafından İstiklal Marşını yazmak için ikna edildikten sonra Taceddin Dergahına kapanıp İstiklal Marşını yazmaya başladı. Dostları onu evde, sokakta, camide, mecliste, uyurken, yürürken, yemek yerken, adeta bu şiiri düşündüğünü ve yazıp bitirinceye kadar tam bir huşu halini yaşadığını söylüyorlar. Hatta bir gece Taceddin Dergâhın’da uykudan uyanmış kağıt aramış, bulamayınca kurşun kalemi ile yer yatağının sağındaki duvara İstiklal marşının : ‘’Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım’’ mısraı ile başlayan kıtasını yazmıştır. Keşke o haliyle saklanabilseydi.
İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisinde resmen kabulünden sonra sıra bestelenmesi olayına gelmişti. İstiklal Marşı beste yarışmasına da 500 Türk lirası ödül konulmuş idi. Beste yarışması komisyonuna 55 beste iştirak etmiştir. Yarışmaya devrin ünlü bestecilerinin çoğu katılmıştır: Ahmet Cemalettin Çinkılıç, Ahmet Yekta Madran, Giriftzen Asım Bey, Hasan Basri Çantay, Hüseyin Saadetin Arel, Saadetin Kaynak, Zati Alra, Ali Rıfat Çağatay, Zeki Üngör, Kazım Karabekir Paşa, Leyla Saz bunlardan bir kaçıdır. Bunlar arasında İstanbul Şark Musikisi Heyeti Reisi Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi uygun görülerek notası ile birlikte Ankara’ya gönderildi. Bu seçimden de bir netice alınamayınca konu Atatürk’e intikal ettirilmiştir. Bir ara bestenin Viyana, Paris’teki tanınmış kompozitörler de yaptırılması düşünüldü. Bu tuhaf düşünceye başta Kazım Karabekir Paşa ve birçok vekil itiraz ettiler. Bu arada beste konusunda tam bir kargaşa yaşanıyordu. Hatta çeşitli bölgelerde farklı besteler çalınıyordu. Bu olay birkaç yıl devam etti.
Netice itibari ile 1930 da yeni bir emirle bütün ülkede ‘’Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefi, Osman Zeki Üngör’ün bestesi çalınmaya başlamış ve bugüne kadar da devam etmiştir. Tam dokuz yıl değişik bestelerle terennüm edilen İstiklal Marşımızın son bestesine de birçok itira zlar olmuştur: Türk fonetiğini ve terimlerini ifade etmediği, bazı melodilerinin Calven Silvia adlı operadan alındığı, parazodi yönünden ağır eleştirilmiş olması, okullarda toplu olarak icra edildiğinde kelimelerin tam anlaşılmadığı ve şan eğitim alanlar dışında hiç kimsenin doğru söylüyemediği bu itirazlardan bir kaçıdır.
Türk Milleti bu marşı 104 yıldır hep bu nağme ile söylemiştir. Kulağımız ve dilimizin alışmış olduğu bu marş 12 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Mecilisinde kabul edilişini müteakip resmi gazetede ilk olarak yayımlanmıştır.
İstiklal Marşı, aruz vezni ile yazılmış, eski yazı ile kaleme alınmıştır. Marş, dörtlükler halinde ve on kıtadan teşekkül etmiştir. Yalnız son kıtası beş mısra olup, Atatürk’ün de en çok sevdiği kıtadır. Manzum eser özellikleri bakımından mükemmel düşünülmüş ve düzenlenmiş marş, kırk mısradan meydana gelmiştir. Bu sayının üzerinde yorum yapmak biraz insafsızlık olur gibi gelirse de Anadolu’da “kırk bir” sayısının özel bir önemi olduğu bir kutsallık taşıdığı bilinir. (Kırk bir kere maşallah) bunlardan sadece biridir. İstiklal marşı, Türk milletinin, Anadolu Müslüman halkının değerleri ile bir uyum içindedir. Bu kırk bir mısra, dokuz adet “dörtlük”, bir adet de “beşlik” olarak son şeklini almıştır.
Manzum tür itibariyle marş klasik edebiyatımızın “ şarkı türü” görünüşünü vermektedir. Dörtlüklerin kafiye düzeni, şiirin kuruluşunu meydana getirmektedir. Kafiyelenişi ya kendi içinde ya da diğer dörtlüklerle (dördüncü mısralar) bir mısralık ortak kafiyelenme veya nakaratlar halinde olmaktadır. İstiklal Marşımızın on kıtası ve kırk bir mısraını başka bir yazımın konusu yapacağım. Bir hatırat ve birkaç değerlendirme ile yazımın ikinci bölümünü sonlandıracağım.
İçlerinde Hakkı Tarık Us’un da bulunduğu misafirler gurubu, Akif’i hasta yatağında ziyarete gitmişlerdir. Akif hasta yatağında bitkindi vaziyette yatıyordu. Söz İstiklal Marşına intikal etmiş ve misafirlerden biri, Üstad, İstiklal Marşı, acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı? Demişti.
Akif birden bire başını kaldırdı ve şöyle haykırdı: __Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın demiştir.
İstiklal Marşımız için ne dediler :
Azerbaycan’ın milli şairi Bahtiyar Vahapzâde, Mehmet Akif Ersoy için : “O, İstiklal nağmekârımızdır . Ben, birçok istiklal marşı metnini inceledim, hiç biri Akifinki kadar etkili yazılmamıştır”. Diyordu.
Türk Dilinin düayeni olan Prof. Dr. Muharrem Ergin Bey : ”İsmi en mükemmel şekilde seçilmiştir. İstiklal harbinin içinde didinen bir milletin milli marşı da ancak istiklal adını taşıyabilirdi. Muhteva bakımından da söylenecek her şey veciz bir şekilde söylenmştir.. Efradını cami ağyarını mani olmak ölçüsü eserde tamdır. Şiir yalnız yazıldığı anı ve günün şartlarını kavramamakta, Türkün bütün istiklaline atlayarak geleceğin de ebedi, manevi rehberi olmak atmosferini taşımaktadır”. Diyordu.
Şehriyar ‘ın en mühim eserlerinden biri de “Türkiye’ye Hayali Sefer” şiiridir. Hayalında Türkiye’ye geldiğini ve bu şiirinin ilk kıtasında “Akif’in nazlı hilal” i ile “Akif’in marşından gözleri yaşarmış” olarak ülkesine baktığını bildirir. Şehriyar Mehmet Akif’ten ilk defa bu şiirde bahsetmektedir. Şehriyar: “Türk Övladı Geyret vahtıdır” şiirinde Akif’in adını anarak :
Akif’in şiirine bah gör neler etmiş bize küfr
Mısraında İstiklal Marşı şairimizden söz etmiştir. En çok Akif’te etkilendiğini söyleyen ve kendi deyimi ile “gözlerini yaşartan” İstiklal marşından etkilendiğini şiirin ilk dizesindeki “nazlı hilal” ibaresi ile son kıtası olan 27. Kıtasındaki :
Görüm ay nazlı hilalim sancak
Parlasın getgede bu sönmez ocak
Mısralarındaki “nazlı hilal, sancak, parlasın, sönmez ocak” kelime ve ifadelerinden anlamak şüphe götürmeyecek biçimde açıktır. (Dr.Yusuf Gedikli, Şehriyar ve Bütün Tükçe Şiirleri. İstanbul. 1997).
İstiklal Marşının değerli oluşu, onun yazıldığı dönemden ve yazarından kaynaklanmaktadır. Ne bir İstiklal savaşı daha yaşıyabilriz, ne de bir Mehmet Akif bulabilriz. Zaten yukarıdaki temennisinden de anlaşılacağı gibi Akif de böyle bir marşın bir daha yazılmamasını Allah’tan niyaz etmiştir. İstiklal Marşı Türk milletinin ezberinde olduğu için burada yeniden yazmadık. Yazılış ve kabul edilişinin 104. Yıldönümünün Türk milletine hayırlı ve uğurlu olmasını diler, nice yüzyıllara dileğimle yazarı merhum Mehmet Akif’i rahmetle anıyorum.
(Devamı Gelecek…)